Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı



Cafenin sahibi hayali

Sanki bu mekanın hayali bir sahibi var.

Nasıl anlatmalı...

Bir fotoğrafçının, bir koleksiyoncunun evi, atölyesi gibi.

Ya da bir reklamcının.

O varmış.

Gerçekten varmış.

Burada yaşarmış, hoş ve esrarengiz bir adammış.

Bu kadar.

Hakkında fazla bilgimiz yok.

Yani mesela, bilmiyoruz, ona ne olmuş. Bir gün uzaklara gitmiş. Belki de canına tak
etmiş, kaybolmuş, bilinçli olarak izini kaybettirmiş. Neyse ne. Kendisinden geriye,
sadece burası kalmış.

* * *

Sonra onlar gelmişler.

Bahçenin, salonların, odaların baştan çıkarıcılığını, görür görmez farketmişler. Çok
ama çok etkilenmişler. Belki de, doğru kelime, büyülenmek. Uykuya yatmış bu mekanı
yavaaaşça uyandırmaya karar vermişler.

Yaptıkları, beyaz örtüleri kaldırmak.

O kadar.

Bir de tabii toz almak!

Ve ne olmuş?

Bir başka zaman diliminde, serin bir müzeyi hatırlatan bu mekan, gündüzleri cafe,
geceleri bar, öğleden sonraları da, nefis bahçesinde kitap okunabilecek ‘‘gizli bir
bahçe'' olarak yeniden doğmuş.

Akaret Sıra Evleri'ndeki bu güzelliği, sadece kendilerine saklayacak kadar fena
insanlar olmadıkları için, yeni sahipleri, içeriyi merak edip ürkek ürkek kapıya
yaklaşan insanlara ‘‘buyrun'' demeyi görev bilmişler.

Yoksa ne bir açılış yapmışlar ne de başka bir şey.

O gündür bugündür Cafe City Akaretler & Saklı Bahçe var.

* * *

Viki anlattı bu hikayeyi, çok da hoşuma gitti.

Bir yerin hikayesi yoksa bile uydurulmalı, değil mi?

Viki (Saban) bu mekanın yöneticisi.

Peki ama sahibi kim diyorum?

‘‘Niye bu meseleye takıyorsun ki!'' diyor, ‘‘Söylüyorum işte, hayali biri''.

Yıllar yılı önünden geçtiğim, Net Holding tarafından renove edilen Akaretler Sıra
Evleri'nin, arka formunda neler olabileceğini bir gün dahi düşünmemiş, hayal
etmemişim.

Kendimi çok ayıpladım.

Bir de meraklı olmakla övünürüm.

Demek ki ben cezalıyım.

Tek ayak üzerinde o bahçede durmalıyım!

Onlar da, kapılarını sessiz sakin açmışlar ki, benim gibi düş gücü yoksunları, biri
tarafından dürtülerek gitmesin oraya, kulaktan kulağa yayılsın, bu dokudan, bu
yapıdan hoşlanan zevk alan insanlar, kendileri keşfetsinler.

* * *

Hiçbir şey sıradan değil.

Özel bir özen söz konusu olan.

Tam bir yıl sürmüş, eşyaların toplanması. Moskova'dan daktilolar. Prag'tan kuklalar.
Londra'da teneke kutular ve çeşitli objeler. Amaç kalıcılığı ön planda tutmak,
‘‘trendy'' bir yer değil, zaten olmak da istemiyorlar. Yani bu yıl adı ‘‘Tuz'' ertesi
yıl da ‘‘Muz'' olmayacak! Sandalyeler, masalar orada eskisin istiyorlar. Yaşayan bir
mekan olsun. Müdavimleriyle birlikte yaşlanmayı düşündükleri bir yer.

Vagonları arkasından çeken ‘‘Lokomotifler''in gittiği bir yer değil.

Giden çıkamıyor sadece.

Alışkanlık yapıyor.

Mekan başlı başına lokomotif.

* * *

Bazı insanlar ne kadar şanslı.

İş yerlerinin altında, yakınında böyle bir cennet var.

Alın size Yorum Ajans, Yeni Binyıl Gazetesi, Rolls Royce'un ve Jack Daniels'ın
merkezi, sonra bir takım hukuk büroları ve Beşiktaş Plaza.

Öğle tatillerinde kaçıp orada yemek yiyorlar.

Umarım antrikot yiyorlardır, çok güzel!

Akşam üzeri de içmeye başlıyorlardır.

Yani ben olsam, öyle yapardım.

Yanlış anlışılmasın, burası bir lokanta değil, sadece bir cafe değil, bar da değil,
hepsinin bir karışımı. Ayrıca o noktada kalmaya da niyetli değiller. Yayıncılık da
yapacaklar. Cafe City Yayıncılık'ın ilk projesi Gürbüz Doğan Ekşioğlu'nun kitabı.
Turlar da düzenleyecekler. Dolmabahçe, Ayasofya vesaire vesaire.

* * *

Benim bu yazıyı yazdığımı unutun.

Bu tür dokulardan, yapılardan hoşlanıyorsanız...

Kendiniz keşfedin.

Kitabınızı alın, oraya gidin.

Köşede Nordshield's var ya, onu üç bina geçin...

45 numaraya girin.


E-MAIL: aarman@hurriyet.com

Yazarın Tüm Yazıları