Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Ölüyorum size

Gerçekten. Bilgisayarım çöktü. Olsun, çöksün, size feda olsun. Olumsuzu, olumlusu, bir tartışmaya katılma enerjinize hayranım. Demek ki, bu sadece benim dert ettiğim, üzerinde düşündüğüm abuk sabuk bir mesele değil. Buraya sadece dört, beş tanesini alabiliyorum. Demek ki, bu meseleyi daha çok tartışacağız...

Söylettirdim de, ne oldu

Daha birkaç hafta önce, benim ‘‘salak kocam'' (salak diyorum çünkü itiraf etmek bir salaklıktır) bana, beni aldattığını itiraf etti.

Ama aslında salağın dik alakası benim!

Çünkü itiraf etmesi için, onu ben zorladım.

Özet geçersem, 29 yaşındayım ve 10 yıllık evliyim. Bir de 8 yaşında çılgın bir oğlumuz var. Çevre tarafından gıpta ile bakılan bir çiftiz.

Bundan 4-5 sene evvel, yine benim ‘‘salak kocam'', ilk kez olarak beni aldattığında, itiraf etmesini yine ben sağlamıştım! Ve bu itiraf sonrasında, çok büyük kavgalarımız olduğu halde, bunu yüzüne asla vurmadım. Feci zamanlar geçirdim. Sevişirken hep aklıma geldi. Her geçen gün ona kinim büyüdü.

Şimdi düşünüyorum da, itiraf ettirdiğime o kadar pişmanım ki...

Keşke hep şüpheli kalsaydım.

Belki o zaman, bu kadar acı çekmezdim.

Tipik Türk kadınlarına benzemem, çok serbest bırakırım kocamı, o da beni. O yaptı ve salaklığı yüzünden bir şekilde ele verdi. Belki yaşadığı suçluluk duygusuydu, itiraf etmesini sağlayan. Neyse, sözler verdi bana, bir daha olmayacak dedi. Ben de inandım ona! Hiç üstüne gitmedim. Biz kadınların müthiş hissi midir, nedir? Anlayamadığım bir duygu ile birkaç aydır gene dellendiğini hissettim. Bulmacaların parçalarını topladım. Ve mükemmel senaryoyu yazıp onayına sundum. Bunu sunarken kendimden utanıyordum. Elimde hiçbir delil olmamasına rağmen, o kadar güzel rol yapıyordum ki, Yıldız Kenter beni görse yetiştirmeye karar verirdi. Neyse, benim ‘‘garibim'' yine verdiği yüz ifadeleri ve mimikleriyle doğru yolda olduğumu ispatladı. İtiraf ettirmek için dediğim şey ise: ‘‘Bak canım ben aptal bir kadın değilim, ne halt yediğini bildiğimi, bilmeni istiyorum. Hepsi bu. Bana dürüst ol!''

O da oldu!

Peki şimdi ne oldu?

Sonuç 1: Ben aptal bir kadın olmadığımı ispat etmiş oldum. (Kendi egomu tatmin ettim ya!)

Sonuç 2: O rahatladı, suçluluk duygusundan kurtuldu. (Dürüst oldu ya!)

Sonuç 3: Sallanan evlilik daha da hasar gördü (Ama değişen bir bok yok!)

GENEL SONUÇ: Ben hala kocamı bırakma düşüncesi içinde olmadığım ve ona hala değer verdiğim için, bir gün onu aldatırsam, onu üzmemek ve yaralamamak için asla itiraf etmeyeceğim! Bundan kesinlikle eminim. Varsın saygın doktorlarımız bunu ahlaksızlık olarak nitelendirsin, umurumda bile değil, ben artık ahlaksız olacağım. P.T

Kesinlikle söylenmeli

Sizin gibi büyük bir gazetede çalışan ve yazıları okunan bir gazetecinin insanları etkileyeceğini düşünmesi gerekir. Kesinlikle bu gibi düşünceler insanın özel hayatında kalmalıdır. Lütfen gazeteciliği daha fazla ahlaksız bir meslek haline getirmeyin! Hiç kimse eşini aldatmayı bir hak sayıp, bunu ondan gizlememelidir. Sonuna kadar Işık Aymaz Timur'u desteliyorum. S.Ç

Tanrı günahlarımı sorduğunda

Ben libidosu yüksek biriyim. Sevgilimin bundan hiçbir şikayeti olmamıştı. Onun da durumu hayli iyiydi. Ancak ben eğitimim için yurt dışına çıkalı henüz iki hafta olmuştu ki, ‘‘öteki''nin evine yerleşmişti bile!

Geçenlerde yazdığın o yazını yaklaşık iki yıl önce yazsaydın, ben ihanete hazırlıklı olurdum kimbilir, belki de önce davranırdım. ‘‘Üzgünüm benim değil libidomun suçu'' derdim. Ancak şimdi geçmiş ola bana!

İnsanlar kendi dünyalarını nasıl yaşamak istiyorlarsa, öyle yaşamalı elbette. Yanlış ya da doğru. ‘‘Herşey bana nasıl görünüyorsa benim için öyle, sana nasıl görünüyorsa senin için öyle'' demiş adamın biri.

Tüm sorun, insanların kendisi gibi düşünmeyenlere karşı olan tutumundan kaynaklanıyor. Başkalarının gözünde iffetli, ahlaklı olmak, hanımefendi olmak ilk şartlarımızdan biri, değil mi? Tanrı’ya şükür ki, ailem hep dilediğim gibi yaşamama izin verdi. Hatta yaşadığım kötü deneyimler sonunda, böyle gidersem eşcinsel olacağımı bile söylemeye başladılar! Hala, ailedeki ilk eşcinsel olma şerefine ulaşacağımı düşünüyorlar.

Önemli olan, gerçekten özgür olduğunu hissedip, yaşam tarzımız sebebiyle yapılan eleştirileri kaldırabilmek diye düşünüyorum. Kişisel tercihim, hanım hanımcık olup, sırtıma bindirilecek olan o ağır yükü taşımak yerine, küstah olup, insanların benden herşeyi beklemelerini düşündürmektir. Böylece yaşadığım, yaptığım hiçbir şey onları hayal kırıklığına uğratmıyor ve ben kafayı dinliyorum. Başkalarıyla harcayacak vaktim yok, hele de her an olması beklenen depremden sonra! Ne kadar güzel şey varsa benimle olsun. Tanrı günahlarımı sorduğunda ise, gülümseyerek, yaşadığımı söyleyeceğim özgürce... M.S

Ya o incinecekti, ya ben

Ben gerçek bir şeyden bahsedeceğim:

En iyi arkadaşım evli, ve bir süredir birbirimize daha fazla şey hissetmeye başladık. Ben kendimi açık görüşlü sanırken, bir de baktım, o insanı çıldırtan suçluluk duygusuyla başbaşa kalmışım. Günlerce kendimi eşinin yerine koyup, vicdan azabı çektim. Kadınlık içgüdüsü ya, empati yapacağım ya, en sonunda kafamda kurduğum senaryo gerçek oldu. Eşi beni aradı. Ve hayatta yapmayacağım şeyi yaptım:

Ben yalan söyledim!

Çok da güzel söyledim, üstüne üstlük.

Bana söylense ben bile inanırdım!

Ben ki, o güne kadar eşlerin dürüst olmaları, birbirlerine ne olursa olsun, açık olmalarını söyleyen ben, o an ‘‘söylememenin'' daha olumlu olacağını düşündüm. Köklü fikirlerim de birkaç saniye içinde değişmiş oldu. Ya o incinecekti, ya ben? Ama ben zaten en baştan beri onu ‘‘en iyi arkadaşım'' ilan ederken, evli olduğu gerçeğini kabul etmiştim. Bedeli ise ‘‘özveri''de bulunurak, eşine, çevreme yalan söylemekti. Bu bedel bununla da sınırlı değil biliyorum ama bunu büyütüp içinden çıkılmayacak hale getirmeye de gerek yok.

Yaşadığın şeylerin arkasında olmalı insan, ama cesur olmak ya da dürüst olmak uğruna da olayı, bütün olarak görmeyi kaçırmamalı. Toplum baskısından korktuğum için değil ya da ahlaksız olduğum için değil, böyle düşünenler için üzgünüm. Ama hayat enerjisinin libido olmadığını düşünenler için de üzgünüm, onlar sanki kendilerini aldatıyorlar gibi geliyor bana. K.Y

Türkiye'de yaşıyoruz

Bu durumu ahlak problemi olarak ele almak istemiyorum ama bunun bir yükselen değer olmaması gerektiğine işaret etmek isterim.Toplumumuzda yozlaşma olduğunu söylerken, kimse ‘‘Sadece ekonomik anlamda, devlet yönetimi anlamında var'' demedi. Bir gazeteci olarak yazılarınızı yazarken dikkat etmenizi istediğim hususlar: Birincisi Türkiye'de yaşıyoruz, Amerika'da değil. Lütfen bu toplumun insanı olarak yazınız. Kadının Türk toplumundaki yerini dikkate alarak bu konulara yaklaşınız. Sizin dediğiniz şeyler, kadın-erkeğin eşit olduğu, erkeğin maço kişiliğinin ön planda olmadığı, gelir seviyesinin daha düzgün dağıldığı, insanların birbirlerine daha önyargısız yaklaştığı toplumlarda tartışılırsa daha uygun olur. Çünkü o zaman aldatma, tam aldatma olur, o zaman insanın hayvansal tarafının daha ağır bastığına her koşulda karar verebiliriz. Bütün bunlar göz önüne alınırsa ve topluma bunların doğrultusunda yansımalar olursa, ilişkiler daha sağlıklı olur ve hiçkimse ne suçluluk duyar ne de sonucuna katlanmak zorunda kalır. S.S

Yazarın Tüm Yazıları