Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Bir ahlak tartışması: Söylemeli mi, söylememeli mi?

Ne olduysa, ‘‘Hayat enerjisi eşittir libido’’ yazısından sonra oldu. Hayat biraz karıştı, her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Şikayet etmek için söylemiyorum, aksine, bu yaptığım işin en keyif aldığım, en yaşayan kısmı, ben bu tür tartışmalara bayılıyorum. Bir psikiyatr olan Prof. Dr. Olcay Yazıcı, beni kırmamış, kendisine ‘‘hayat enerjisi’’ne dair yönelttiğim soruları geçen hafta bu köşede cevaplamıştı.

Hadi biraz hatırlayalım:

Gizli kapaklı yapmak

‘İhanetlerim libidomdan kaynaklanıyor, ben sorumlu değilim' gibi bir şeyde doğruluk payı var çünkü insan böyle yaratılmıştır ancak bunun da bir bedeli var. Herşeyi ancak, başka bir şeyleri kaybetme pahasına yaşayabilirsiniz. Yaşam enerjinizi yükseltmek için herşeyi yapma hakkınız var. Fantezi düzeyinde ya da eylem düzeyinde. Ama hakkınız olmayan başka bir şey var: Karşınızdaki insanı üzemezsiniz! Dürüst olmamak bedel ödemeye yanaşmamaktır. Bedel ödemek deyip geçmeyin: Yalan söylemek, suçluluk duymak, yakalanma ve yargılanma korkusu. ‘Tüm bunları kabul ediyorum, gerekirse bedelini öderim' diyerek bir ilişkiye giriyorsanız, bu, bir erişkin davranışıdır. Ama şimdi başka bir sahne canlandıralım: Bir partidesiniz, sizinle ilgilenen birileri var, siz de onunla ilgilisiniz. Herşey sosyal bir flört düzeyindeyken olayı eşinizin gururunu kıracak düzeye getiriyorsunuz ve sonra eve döndüğünüzde, ‘Herkesin gözü önünde mi? Mümküm değil ki zaten. Lütfen saçmalama!' diyorsunuz. İşte bu, bedel ödemeye yanaşmayan bir yaklaşım. Bunun yerine, gizli kapaklı yapmak, ‘Evet yalancıyım, neyse bedelini ödeyeceğim, vicdan azabımı da çekeceğim' demek daha düzgün bir yaklaşım diye düşünüyorum.’’

Bu ahlaksızlıktır

Elbette ki Prof. Dr Olcay Yazıcı'ya katılmayanlar da var, Dr. Işık Aymaz Timur gibi. O da şöyle bir yazı yollamış:

‘‘Sizin toplum standartları dışında bir özel hayatınızın olduğunu, kendi kaleminizden çıkan yazılarınızdan öğrendim. Prof. Dr. Olcay Yazıcı da mesleğinde başarılı bir hocamızdır. Ancak sizin ve hocamızın özel hayat görüşleriniz, yine sadece sizleri ilgilendirir ve uygulama yeri de, yine sizlerin özel hayatlarınızdır. Bu fikirlerin, sanki tıbbi bir kuralmış gibi topluma yayılmaya çalışılması yanlıştır.

Ahlaki değerler toplumu en başta güçlendiren kavram olduğu gibi, bunların yozlaşması ise yine en yıkıcı etkiyi gösterecektir. Affınıza sığınarak, kaba tabirle söylemek gerekirse, ‘uçkuruna hakim olmamayı' ‘libido' veya ‘yaşam ve zevk enerjisi' diye yorumlamak, kanımca vicdan rahatlatma ve taraftar toplama yöntemleridir. Bu tür ilişkileri ‘eşini üzmemek ve düzenini kaybetmemek' için gizlice yürütmeyi önermekse, dürüstlük, mertlik, sadakat gibi kavramları yok etmekten başka, aldatılan tarafa da müthiş bir saygısızlıktır.

Ben bir evliliğin, ne pahasına olursa olsun, bir ömür boyu sürmesi gerektiğini savunmuyorum. Ama eğer bazı nedenlerden dolayı hislerde törpülenme olmuşsa ve dışarıya eğilim başlamışsa, diğer eşin bunu bilme ve ona göre karar verme hakkı olmalıdır. Taraflardan birinin hem kurulu düzenini bozmamayı, hem de sadakat ve görev beklemeyi hedeflemesi tam anlamıyla bir bencillik ve sömürücülüktür. Hocamızın ‘diğer eşin üzülmemesi' için bunu ‘gizli kapaklı yapılmasını' önermesi ise, insanları yalan ve aldatmaya yönelik bir yaşam tarzına teşvik mesajı vermektedir.

Son olarak, demokrasilerde herkes kendi özel hayatını yaşar. Ama taraftar toplamak için zararlı fikirleri, bilimsel gerçeklermiş gibi yaymaya çalışmanın, yani sözde ‘tabuları yıkmak' felsefesinin, tabulara aşırı düşkün ‘şeriat' felsefesinden, işlev olarak bir farkı yoktur.’’

Şimdi sıra bende

Yaşasın! Hep bu anı beklemiştim. Dr. Işık Aymaz Timur, sadece Prof. Yazıcı'ya katılmadığını söylemekle kalmıyor, beni de toplum standartları dışında bir özel hayatım olduğunu belirterek, kibarca ahlaksızlıkla suçluyor ve değerli görüşlerimi uygulama yerinin de yine kendi özel hayatım olması gerektiğini belirtiyor. Yani gazete sayfaları değil. Dolayısıyla bana da cevap hakkı doğmuş oluyor.

Sevgili Işık Hanım. Ben ahlaksız değilim. Ama mesleğim ahlaksız. Ben bir gazeteciyim ve bütün görüşleri yansıtmakla görevliyim. Ama biliyor musunuz, gazeteci olmasam da böyle düşünüyor olacaktım. Çünkü baskı altına alınan herşeyin, bir başka baskıya yol açtığını düşünüyorum.

Allahaşkına Prof. Dr olcay Yazıcı'nın söyledikleri yeni söylenmiş şeyler değil ki, Freud benzeri şeyleri kaç yıl önce söyledi, bir doktor olarak siz benden daha iyi bilirsiniz, üstelik konuşmasına başlarken ‘‘yaşam enerjisinden ben ne anlıyorum onu söyleyeyim’’ diyor, yani kendi düşüncelerini anlatıyor, ‘‘bunlar bilimsel gerçeklerdir’’ demiyor ki. Bir taraftan da şöyle bir abukluk var tabii, Freud söylemiş deyince ciddiye alıyoruz da söz konusu bir doktor ise biraz kızıyoruz, Allah'tan ben bunları kendi düşüncelerim gibi yazmıyorum, maazallah beni parçalardınız!

Neden? Çünkü korkuyoruz.

Siz, ben, hepimiz. Bunlar baskı altında tuttuğumuz korkularımız, açığa çıksınlar istemiyoruz, kocalarımız bizi aldatsın istemiyoruz, ama aldatıyorlar Işık Hanım. Sadece kocalar karılarını değil, karılar da kocalarını aldatıyorlar. İnsan doğası deyin, ilişkilerin zamansal grafiği deyin, tekdüzeliğin başlaması deyin, ne derseniz deyin. Tamam. Yapılan ahlaksızlık. Ama o zaman da ahlakı tartışmak lazım, belki de mevcut kurulu ahlak, insan doğasını karşılamıyor, yani nasıl olur da binlerce insan bu sorunla karşı karşıya geliyor siz onu söyleyin Işık Hanım.

Yani ne yapalım?

‘‘İnsanları ahlaksızlığa teşvik ediyoruz’’ diyerek bu konuları yok mu sayalım? Yani yazılmasın, çizilmesin, tartışılmasın mı, o zaman daha mı rahat edeceksiniz. Ben anlıyorum sizi, siz ‘‘gizli kapaklı’’ lafına takılıyorsunuz, çünkü bu sizin dürüstlük kavramınızla bağdaşmıyor, ama siz de beni anlayın, küçükken ideal ilişkilerin tanımında bizlere öğretildiği gibi ömürboyu birbirlerine sadık kalamayabiliyor insanlar ve o zaman şöyle bir gerçekle karşı karşıya kalıyorlar: Anlatsın mı? Anlatmasın mı? Söylesin mi, söylemesin mi? Hangi durumda karşı taraf daha az incinir? Siz nasıl, ‘‘anlatılması’’ taraftarıysanız, ‘‘anlatılmamasını’’ düşünenlere de saygı duymanız gerekir, değil mi? Kimileri bunu tercih edebilir, en doğal haklarıdır. Yani sizin gibi düşünmeyenler ahlaksız olmak zorunda değillerdir.

Siz ne diyorsunuz?

Bu yazı Siyaset Meydanı gibi oldu. Bıraksam taraflar sabaha kadar tartışır. Siz, Sevgili okurlar, size söylüyorum, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Çünkü bu hayatın içinden çıkmış bir gerçek. Daha da çok çıkacak. Birileri birilerini aldatmaya devam edecek. İşte can alıcı soru burada, söylesinler mi, söylemesinler mi? Söylerlerse karşılarındakini üzmüş, incitmiş mi olurlar, yoksa dürüst ya da cesur mu davranmış olurlar? Bu mühim meseleye parmak basmanızı, çeşitli yollarla bu köşeye iletmenizi rica ediyorum.

0212 677 0421 (faks)

aarman@hurriyet.com.tr

Yazarın Tüm Yazıları