Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Yaşam enerjisi eşittir libido

Prof. Dr. Olcay Yazıcı, adı. Bir kız arkadaşımın psikiyatrıydı. O kız arkadaşım, uzun bir ilişkiden çıkmıştı ve psikolojik yardım almayı uygun bulmuştu. İşte, bir İtalyan restoranında biz Vongoleleri mideye indirirken, birden bu adamdan söz etmeye başladı. Ve farkında olmadan beni tahrik eden cümleyi söyleyiverdi: ‘‘Basından hoşlanmıyor. Medya maydonozu asla değil. Biraz da aksi!’’. Anında bayıldım adama. Herkesin gazetelere ve televizyonlara çıkmaya bayıldığı bir zamanda, mumla arasanız bulunmuyor böylesi. İyi de ne konuşacaktım? Yani demek istiyorum ki, o kadar çok konuşmak istediğim şey vardı ki, ben hangisini yayınlayacaktım? Gazeteyi terk etmek üzere asansöre bindim, millet servislerine yetişmeye çalışıyor, suratlar asık. Herkes ‘‘Bulaşmayın, bulaşanın başı belaya girer’’ gibilerinden bakıyor. Kime sorsam ‘‘Feci haldeyim. Yaşam enerjim sıfır. Yerlerde sürünüyorum’’ diyor. İyi ya, ben de buluyorum ne konuşacağımı: Yaşam enerjisi ne menem bir şeydir, doktor bey?

*

Yaşam enerjisi nedir?

- Ben ne anlıyorum, onu söyleyeyim.

Niye? Ekollere göre farklılık arz eden bir şey mi?

- Öyle de denilebilir. Ancak, en iyi Freud'un libido terimiyle anlaşılabilir. Bizler ölümlü yaratıklarız ve garip bir şey yapıyoruz: Öleceğimizi bildiğimiz halde yaşıyoruz. Dahası hayata, tırnaklarımızı geçiriyoruz. Enerji kullanmadan nasıl yaparız böyle bir şeyi? İşte, bunu sağlayan enerjinin adıdır, yaşam enerjisi.

‘‘Yaşam enerjisi eşittir libido’’ gibi bir şey var mı?

- Evet, çünkü yaşam enerjisini besleyen şey, bizim hayattan zevk almamız.

Libido neyin nesidir?

- Yaşamaktan zevk aldığımız herşeyi yaratan gücün adı.

Libido deyince neden akla ilk olarak cinsellik gelir?

- Freud ve onun yorumcuları böyle değerlendirdiği için. Haksız da sayılmazlar. Freud bunu çok net söylemiştir: Mutluluk için çalış ve sev! Sevişmek de sevmenin motorudur. İçinizde bir sevgi hissetiğiniz zaman bir büyü işlemeye başlar, yaşam enerjisiyle dolarsınız. Yaşamdan korkmayan bir hale gelirsiniz. Zevk alır, gençleşip, dirileşirsiniz. Aynı şekilde bir şeyler ürettiğinizde de. Yani yaşam enerjisini destekleyen iki ana atardamar, çalışmak ve sevmek. Ama yaşam enerjisini geniş anlamıyla kullanmak da mümkün. Mesela güzel bir filme gittiniz ve çok keyif aldınız, bunu yaratan da libidodur.

İyi de cinselliğin ana değişkeni neden libido?

- Düştüğü zaman bütün yaşam enerjisi düşüyor da ondan. Ama her alanda, sadece cinsel alanda değil.

Peki yaşam enerjisi bir insanda doğuştan yüksek olabilir mi?

- Evet bazı insanların ışıltılı kişiliği olduğunu görürsünüz. Yaşamdan keyif alma kapasiteleri yüksektir. O güneş tipi insanlarla birlikte olmak bir şanstır. Yaşam enerjisi bulaşır.

Bu da iyi. Yaşam enerjisi yüksek olan insanların yanında dolanalım. Peki bunun dışında?

- Akşamları yatmadan, ‘‘Kendim için bugün ne yaptım?’’ diye soralım. Ciddiyim. Çünkü şu çok önemli: Hep sevdiklerimiz için uğraşıyoruz şu hayatta, yaşam enerjimizi onların uğruna tüketiyoruz.

Bencil mi olalım yani.

- Hayır kendimizi de, sorumlu olduğumuz diğer insanlardan biri gibi görelim. Büyük bir yaşam enerjisine ulaşmanın yolu, aslında sembolik ve küçücük kıvılcımlardan, onların tutuşmalarından geçer.

Sürekli flört etmek insanı canlı tutar mı?

- Aslında yaşam enejisini asıl tutuşturan sevgilerdir. Bu sevgiler arasında en ateşleyicisi yüksek olanı da, bir erotik sevgidir.

İyi ama ben anlamıyorum. Yani şunu diyebilir mi insan: ‘‘Benim suçum yok, libidom utansın!’’

- Burada yanlış olan utanma lafı!

‘‘Libidom ya da yaşam enerjim faza olduğu için sadık kalamıyorum’’ şeklindeki bir savunmada tıbbi bir gerçeklik olabilir mi?

- Herhangi bir ikili ilişkinin doğal gidiş trafiğine bakmak lazım. Aşık olduğunuzda çok güçlü bir yaşam enerjisi çıkıyor ortaya. Ne var ki, insan beyni öyle yaratılmış ki, reseptörlerimiz aynı uyarana karşı duyarsızlaşıyor zamanla. Ve bu da şu anlama geliyor: Kadın erkek ilişkisinin zamansal grafiğinde yaşam enerjisi aşağıya doğru iniyor.

Yani problem başlıyor.

- Problem bunu kabul etmemekten çıkıyor. ‘‘Beni eskisi kadar sevmiyor! Şöyle yapardı şimdi yapmıyor!’’ İyi ama yedi yıllık bir ilişki bu! Yedi yıl önce başlayan bir ilişkinin, yedi yıl sonra da aynı paralelde gitmesini beklemek idealist bir beklenti, ama gerçekçi değil. Yaşamımızın anlamı yaşam enerjisiyse, yaşam enejisini sürekli yüksek tutmanın bir yolu kısa kısa ilişkiler yaşamak, biri düşerken başka bir ilişkiye geçmek olabilir. Teorik olarak doğru, yapılabilir de. Ama o zaman da şu olabilir: Uzamış bir ilişki, bir anlamda yıllanmış bir şarabın tadına benzer, bu sefer de onu kaçırmak durumunda kalabilirsiniz. ‘‘İhanetlerim libidomdan kaynaklanıyor, ben sorumlu değilim’’ gibi bir şeyde doğruluk payı var çünkü insan böyle yaratılmıştır ama bunun bir bedeli de var. Herşeyde olduğu gibi. Herşeyi ancak, başka bir şeyleri kaybetme pahasına yaşayabilirsiniz.

İnsanın her şart altında çenesini tutması gerekir değil mi? Beyaz sayfalar açmak adına, anlatıp rahatlamak herşeyi daha korkunç hale getirir değil mi?

- Yaşam enerjinizi yükseltmek için sizin herşeyi yapma hakkınız var. Fantezi düzeyinde ya da eylem düzeyinde. Hangisi size yetiyorsa. Ama hakkınız olmayan başka bir şey var: Karşınızdaki insanı üzemezsiniz!

Bu dürüst olmamayı da beraberinde getiriyor.

- Dürüst olmamak, bedel ödemeye yanaşmamak. Bedel ödemek deyip geçmeyin! Yalan söylemek, suçluluk duymak, yakalanma ve yargılanma korkusu. ‘‘Tüm bunları kabul ediyorum’’ diyerek bir ilişkiye giriyorsanız, ‘‘gerekirse ödeyebilirim’’ diyorsanız, bu bir erişkin davranışıdır. Ama şimdi başka bir sahne canlandıralım: Bir partidesiniz, sizinle ilgilenen birileri var, siz de onunla ilgilisiniz. Herşey bir sosyal flört düzeyindeyken olayı eşinizin gururunu kıracak düzeye getiriyorsunuz ve sonra eve döndüğünüzde, ‘‘Herkesin gözü önünde mi? Mümkün değil ki zaten. Lütfen saçmalama’’ diyorsunuz. İşte bu, bedel ödemeye yanaşmayan bir yaklaşım. Bunun yerine, gizli kapaklı yapmak, ‘‘Yalancıyım vicdan azabımı da çekeceğim’’ demek daha düzgün bir yaklaşım diye düşünüyorum.

Yazarın Tüm Yazıları