Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Clinton‘lar Ankara Hilton‘da

Çıldırmış olmalıyım...

Lobi kuşu olmaya karar veriyorum.

Lotus Bar‘a iniyorum.

İnsanları dikizleyebileceğim en uygun masayı seçiyorum.

Yaşasın bütün lobiye hakimim!

Vallahi, billahi bu eğlence kaçırılacak gibi değil. İyi ki bu oteldeyim, iyi ki bu akşam üzeri Ankara‘dayım, sanki ben bir açık hava sinemasındayım. Bari içki de içeyim; bir ‘Sweat Devil‘ (Tatlı Şeytan) söylüyorum.

Malibu, Safari, Archer‘s ve portakal suyu karışımı o hafif içkiyi pipetle içime çekerken, olan biteni hayretle izliyorum.

* * *

Kulaklarının arkasında beyaz telefon kordonu olan adamlar, ama dolu dolu, öyle böyle değil, her taraftan çıkıyorlar, sürekli birbirlerine bir şeyler anlatıyorlar, gergin suratlarıyla etrafa bakıyorlar. Bir kısmı çok yakışıklı. Amerikan filmlerinde görmeye alıştığımız ajanlara benziyorlar.

Sonra tabii Türkler de var, nasıl diyeyim, her hallerinden polis oldukları belli. Türk polisi, gizli polis bile olsa, polis olduğunu asla gizleyemiyor mudur nedir?

Ellerinde telsiz olan genç kadınlar da var ortalıkta.

Sonra kırmızı ceketli bell boy‘lar koşuşturuyor.

Herkesin yakasında bir rozet.

Benim yok.

Çok kıskanıyorum.

Ne biçim gazeteciyim ben, neden benim bir yaka rozetim bile yok?

* * *

Bir de gelin ve damat var, fotoğraf çektiriyorlar. Evlenecek günü bulmuşlar. Allah iyi etsin sonlarını. Yanımdaki 11 yaşındaki çocuk, ‘Hadi anne eve gidelim, gelmiyor bu Hillary‘ diyor. Annesi de ‘Çarparım bir tane, bağırmasana!‘ diyor.

Güvenlik kapısının yanına kurşun geçirmez olduğunu düşündüğüm bir pano koymuşlar, birkaç saat önce yoktu.

Gözüm kremşantili çilekli tartını yiyen tombul bacaklı kadınlara takılıyor. Onlar da benim gibi Clinton‘ları bekliyor. Anne ve çocuk gelecek ya. Bu arada 06 NS 625 plakalı arabanın sahibi aranıyor, köşede duran şal desenli ayakkabı boyacısı sinek avlıyor.

İnsanlar, insanlar, insanlar...

Anlayacağınız otel kafayı yemiş durumda.

Yanlışlıkla 12. kata filan çıkarsanız, siz de kafayı yiyorsunuz.

Amerikalı ajan kılıklı bir acayip goril adamlar üzerinize atlayıp, o katta ne aradığınızı soruyorlar.

‘Odamı‘ demeyin olur mu, iyi olmuyor!

Ama her katta bütün gece gözünü kırpmadan beklemek zorunda olan bizim emniyet birimleriyle konuşmak iyi oluyor.

Yani Ankara Hilton görmeye değer.

Hamburgerimi yiyorum, tatlı faslına geçmemek için, işimi aklıma getiriyorum, gidip otelin genel müdürü Willy Blattner‘i buluyorum, gazeteciyim ya sorularımı soruyorum:

Neden başka bir hotel değil de, Ankara Hilton?

- Bu sorunun cevabını ben veremem ki. Çünkü bilmiyorum. Tek bildiğim, bu kentte ki bütün otellerin incelendiği, sonunda da konaklamak için bizim otelin seçildiği.

Genel müdür olarak da, bu durum sizi gururlandırıyor.

- Amerikan Başkanının ve ailesinin, emin ve güvenli bir yerde konaklaması isteniyor ve bizim otelimiz tercih ediliyor, gururlanıyorum tabii.

Başkan Clinton da burada kalacak öyle mi? Kesin mi?

- Öyle görünüyor ama bizim herşeyden son anda haberimiz oluyor. Sanırım güvenlik için böyle davranmayı uygun buluyorlar.

11. ve 12. katlar tamamen onlara ayrılmış durumda...

- Evet bazı katlar tamamen onlara ayrıldı.

Toplam kaç oda?

- Aşağı yukarı 250 oda. Şu anda burada, iletişimi haberleşmeyi sağlayan insanlar var, sonra güvenlik birimleri var ve delegeler. Bu arada Beyaz Saray‘dan yetkililer var.

Türk polisinin sayısı da oldukça fazla.

- Dışarıda ve içeride toplam 100 Türk polisinin olduğunu söyleniyor. Kesin bir bilgim yok.

Hiçbir şeye itiraz edecek haliniz de yok gibi.

- Gerçi, binayı hálá biz yönetiyoruz...

Emin misiniz?

- Evet. Bu arada şunu da eklemeyelim, tüm bu insanlarla iletişim kurmak çok keyifliydi. Bize hiçbir sorun yaratmadılar.

Talepleri nelerdi?

- Ekstra telefon, ekstra hat. Çünkü bir karargáh kurdular. Bilgisayarlarını ve gerekli tüm teknolojik techizatları onlar kendileri getirdiler. Aslına bakarsanız gelen diğer delegelerden çok da farkları yok. Söz konusu olan sadece daha büyük çapta bir organizasyon. Taleplerinde de herhangi bir anormallik yok. Kendi kullandıkları katlara kameralar taktılar, bunda da şaşıracak bir şey yok, elbette ki izleyecek ve dinleyecekler çünkü onları en çok ilgilendiren konu güvenlik. Bütün katlar kontrol altında. Ama bu bizi rahatsız etmiyor. Misafirlerimizi de etkilemiyor. Çok iyi niyetli insanlar.

Clintonlar’ın kalacağı odayı da onlar seçti değil mi? Yani sizin herhangi bir dahliniz yoktu...

- Yoktu. Kendileri seçtiler. Sanırım lokasyonunu gözönünde bulundurdular. İçlerine de istedikleri kişileri yerleştirdiler.

Mönünüzde herhangi bir değişiklik yaptınız mı?

- Şu ana kadar hayır. Türk yemeklerinden memnun görünüyorlar. Başkan Clinton‘un Pazartesi akşamı Süleyman Demirel‘le yiyeceği büyük yemek var biliyorsunuz. Gün içinde de hep dışarıda olacak, belki sabah kahvaltısını burada alır. Onun dışında hepimiz tabii ki çok heyecanlıyız, Türk misafirperverliğini Başkan Clinton‘a, ailesine ve tüm ekibine göstermek istiyoruz.

Loby‘den mi giriş yapacak eşi ve kızı?

- Bilmiyorum. Sadece hemen asansörlere götürüleceklerini biliyorum.

Odaların da dinlediği konuşuluyor?

- Bilmiyorum ama zannetmiyorum.

Kendi ekibinize ‘Bana bakın ayağınızı denk alın!‘ gibi konuşmalar yaptınız mı?

- Hayır. Elinizden gelenin en iyisi yapın ve işinizi yaparken keyif alın dedim. O kadar.

Peki ya deprem? Ankara Hilton‘un seçilmesinde otelin depreme dayanaklı olmasının da etkisi var mıdır?

- Bilmiyorum. Tüm bunları sormak için doğru insan gördüğünüz gibi ben değilim. Bana sadece bilmem gereken enformasyon veriliyor.

Her taraftalar...

- Evet, her yerdeler.

Bu güvenlik varken mümkün değil ama, diyelim ki olsa, mesela bir suikast.

- Düşünmek bile istemiyorum.

Yazarın Tüm Yazıları