Ayşe'nin gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Oku beni, okuyayım seni (2)

Söz verdiğim gibi okur mektuplarını ve cevaplarını yayınlamaya devam ediyorum. Gördüğünüz gibi bu, bulunmuş bir fırsattır. İlgi ve alakanıza teşekkür ederim.

MEKTUP 1/

0322. 351 75 23

Kart hamili yakınım değildir! Bu nedenle, ne kadar haklı ve samimi olsa da, yayın yolu ile yardımcı olmanıza gerek yoktur. Çünkü üç buçuk yıldan beri lösemi hastası olan 14 yaşındaki Aytaç'a bir üniversite hastanesi ve ‘‘İstanbul Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı’’, yurt dışına gitmesi gerekir diye heyet raporu verse, bu rapor Ankara Numune Hastanesi'nce teyid edilse, Sağlık Bakanlığı'nca onansa ve İç İşleri Bakanlığı'nca yardım kampanyasına izin verse de, sizin yardımcı olmanıza gerek yoktur. Zira, devletin dahi sahip çıkmadığı ve en az 50 milyar TL'ye gereksinimi olan Türkiye'nin ender hastalarından birisi olan Aytaç'a sizin sahip çıkmanız eşyanın tabiyatına aykırıdır. Saygılarımla, (Necati Tarhan)

CEVAP 1/

Sayın Necati Taran...

Aytaç'ın durumuna inanın çok üzüldüm. Faksın altına düştüğünüz nottan anladığım kadarıyla siz Aytaç'ın dayısısınız. Ve onun yurt dışında tedavi görebilmesi için 50 milyar TL'ye ihtiyacı var. Bir kampanya başlattınız da parayı mı toplayamadınız, durumu tam kavrayabilmiş değilim. Sanırım bana da kırgınsınız. Eğer faksınızda bir banka numarası olsaydı, hemen buraya yazar ve en azından ben elimden geleni yapmaya çalışırdım. ‘‘Kart sahibi yakınım değildir’’ demişsiniz, sanırım yakınınız olmadığımdan, daha önce Aytaç'ın durumuna burada yer vermediğim için sitemlerinizi belirtmişsiniz. Oysa, yanılıyorsunuz, siz benim yakınımsınız, en azından Adanalısınız. Dahası, 14 yaşında bir gencin hayatı, ‘‘hemşehriliğin’’ de ötesinde bir konudur. Faksın altında sizinle irtibat kurulacak bir telefon numarası vardı, en azından buraya onu alıyorum. Acil şifalar ve saygılar diliyorum...

* * *

MEKTUP 2/

ET Mİ OT MU?

Kadın ‘‘kışkırtıcı’’ ise eşinin önüne eti çok koyar. Eşini uysallaştırmak istiyorsa otu çok koyar. Eski Romalılar asi olmasın diye esirlerine (ki bunlar arenada güreşirler) et yedirmezlermiş... İnsan aklı çok kulpludur, herkes kendi sapından tutar. Sapın ucu keser oldu mu, hep kendine yontar, insan egoist olur... (Son mektup)

CEVAP 2/

Sevgili ‘‘son mektup’’un yazarı...

Bu et ve ot meselesi kafamı karıştırdı. Çünkü erkeğin ‘‘uysalı’’‘‘asi’’si mi iyidir bilmiyorum. Yeri gelince uysal, yeri gelince asi olsa olmuyor mu? Çünkü ben akşamları masaya hem ot hem et koyuyorum. Sonuçlarından da memnunum. Gerçi siz de demişsiniz, insan aklı çok kulpludur, herkes kendininkinin sapından tutar. Yine de siz bilirsiniz ama, bence siz bana kafa karıştıran mektuplar yazmaya devam edin. Sevgiler...

* * *

MEKTUP 3/

PEKİ O ZAMAN

Hayatın tam içindesiniz. Ve her kesime eğilmektesiniz. Özeleştirileriniz sizi daha şirinleştiriyor... (Fahri Özbek)

CEVAP 3/

Sevgili Fahri Bey...

Ben ‘‘şirine’’. Vallahi yalan. Keşke öyle olsam. Ben hayatın içinde filan asla değilim. Olsa olsa İstanbul trafiğinin içindeyim. Evimden işime, işimden evime... Anlayacağınız hergün İkitelli'ye gelip gidiyorum. Biliyor musunuz, İkitelli de hayata pek bir uzak...

* * *

MEKTUP 4/

BANA BİR FIKRA ANLAT

Şu anda içinde yaşadığım koşulları tahmin edebilirsiniz. Hiçbir nesnenin sahibi değilim ve oldukça da rahatsızım. Sürekli kullandığım ilaçlarım da yok. Tüm bunlara rağmen; yaşama bağlılığım ve yenilikleri öğrenme arzum beni mutlu kılıyor. TV'deki haberleri düzenli izliyorum. Bugün şimdiye değin okuduğum yazılarınızı anımsamaya çalıştım... Şu anda burası çok gürültülü. Buradaki insan ilişkileri beni bile şaşırttı. Burada iki değer var. Parası olan iyi, parası olmayan kötü olarak algılanıyor koğuş sakinlerince. Bilim ve teknik ilerledikçe, bilgi çoğaldıkça, insanoğlunun daha bir nitelikli olması gerekirken; somut durum bunu doğrulamıyor. Suriyeli bir halk gezgininin bana anlattığı fıkrayı yüz yüze olacağımızda size nakledeceğim. O vakte dek yaşamaya çalışacağım ve siz bu fıkrayı duyduğunuzda çok güleceksiniz. (Erol Tozlutepe, E-Tipi Cezaevi/ Muğla)

CEVAP 4/

Erol Tozlutepe...

Hem sizi hem de o fıkrayı çok merak ettim. Ama sizin dediğiniz gibi olsun, çıktığınızda anlatırsınız. Ben de, bu aralar bir iki iyi fıkra öğrendim. Unutmazsam anlatırım. Fıkraları unutmak ya da ortasında ‘‘Bunun sonu nasıldı?’’ demek gibi bir huyum var da... Aslına bakarsanız ben çok da cezaevi koşullarını bilmiyorum, kadın koğuşunda bir süre kalıp bir yazı dizisi hazırlamıştım ama, içerisini sizin gibi hissetmeme yine de olanak yok. İçinde bulunduğunuz koşullara ve ortama rağmen yaşama bağlı olmanız ve yenilikleri öğrenme arzunuz ne güzel. Siz ‘‘içeridesiniz’’ böyle hissediyorsunuz, ‘‘dışarıda’’ olan nice insan böyle hissetmiyor. Fıkrayı ve kendinizi anlatmanızı bekleyeceğim. Ben de tüm duygu, düşünce ve hayallerinizin gerçekleşebileceği bir yaşam dilerim size. Sevgilerimle...






 








Yazarın Tüm Yazıları