Ayşe'nin gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Beni kötüleyen mektuplar

İnsanlar üçe ayrılır:

A) Muhafazakarlar

B) Tedbirliler

C) Yenilikçiler

* * *

Benim bu halimle ‘‘A’’ grubunun üyelerine yaranmama imkan ve ihtimal yok. ‘‘B’’ grubu ise henüz hakkımda yaygın bir kanı olmadığı için tedbirli olmayı elden bırakmıyor. Duruma göre aleyhimdeki deliller öne çıktıkça bana karşı, benden yana deliller çoğaldıkça benden yanalar. ‘‘C’’ grubunun ise benimle bir sorunu olduğunu zannetmiyorum. Onlar her yeni şeyi denemekten yana oldukları için yazılarımı olumlu karşılıyabilirler ya da en kötüsü ‘‘Ne yapalım dünya hızla değişiyor, bu da böyle yazıyor işte!’’ diyebilirler.

* * *

Bugün farklı bir şey deniyorum:

‘‘A’’ grubunun temsilcilerinden üçünün mektubunu yayınlıyorum. İyi mi ediyorum kötü mü bilmiyorum. Çünkü insanlar bir tuhaf. Olumlu mektupları koydukça, bayram harçlığı için dolaşan çocukların yaptığı gibi adınız tespit ediliyor (yani şöyle: Kızkulesi üçte oturan gazeteci kız çok sersem ‘‘hayır’’ diyemiyor habire para veriyor, hadi koş sen de git, bir beşlik kaparsın!) ve sanırım okur mektuplarındaki tezahürü de şu şekilde oluyor:

- Bu her gönderileni basıyor iki olumlu şey yaz (rüşvet olarak) gerisini ona bırak, mektubun da adın da gazetede yayınlanır...

Ve ne oluyor?

Olumlu mektuplar günden güne çoğalıyor.

Buna hiç bir itirazım yok.

Hatta seviniyorum, kendimce okuyucularla bir ilişki kurduğumu düşünüyorum. Üstelik bunu sadece ben değil başkaları da yapıyor.

Ama peki...

Olumsuz mektuplara ne oluyor?

Onlar neden çöpe atılıyor...

İsterseniz ‘‘tuhaflık’’ deyin benim gönlüm buna razı olmadı. Onların da söz hakkı olduğunu düşündüğüm için ‘‘bohçamdan’’ üç adet beni kötüleyen mektup çıkarıp yayınlıyorum.

Hamiş: Ama lütfen bundan böyle hiç değilse ‘‘Şu kadına bir iki küfredeyim de mektubumu yayınlasın’’ diye düşünmeyin.

* * *

Acaba yazı yazmayı bırakmayı hiç düşünüyor musunuz?

Bunu yılbaşı tatilinde, sizi Phuket'te gördüğümü sanarak söyleyecektim ki, bir yanlışlık olabilir diye vazgeçtim. Bence siz, gözlük reklamlarına çıksanız daha yerinde olur fikrindeyim. Clintonlar’la ilgili yazınız da özgür ve bağımsız insan ilişkilerine dayanan yazınız da en az bugünkü kadar iticiydi. Acaba kaç kişi sizin özel hayatınızı bu kadar derinliklerine kadar merak edebilir diye hiç düşündünüz mü? Ben şahsen kişisel öykülerden çok ülkede cereyan eden olayları takip etmek için gazete okuyorum. Özel hayatınız sizin kendi konunuz, köpeğiniz, kediniz, sevgiliniz (herhalde ‘‘lover’’ dan gelmekte!) de sizleri ilgilendiren konular.

Umarım ki kendimi yeteri kadar açıklayabilmişimdir!

(G. Göktuğ)

YANIT:

1) Evet, ‘‘sevgili’’ kelimesi sevmek fiilinden geliyor, yani İngilizce'de ‘‘lover’’ kelimesinin love fiilinden geldiği gibi. Ben bunu hoş buluyorum ve şahsen ‘‘sevgili’’ kelimesini ‘‘erkek arkadaş’’a tercih ediyorum. Bu yüzden de yazılarda sevdiğim adamdan söz ederken ‘‘sevgilim’’ diyorum. Sevgililer de aynı zamanda erkek arkadaşlardır ama her erkek arkadaş sevgili değildir. En azından benim hayatta böyle bir ayrımım var. Bunun size itici gelebileceğini düşünememiştim, üzgünüm. Ama ben sizi üzmek pahasına bile olsa, sevgilim olan kişiye ‘‘sevgilim’’ diyeceğim. Ya buna alışmaya çalışın ya da hayat boyu ‘‘sevgili’’ olduğu halde ‘‘erkek arkadaş yutturmacaları’’na aldanın. Seçim sizin.

2) Kendinizi yeterince ifade edebildiğinizden hiç şüpheniz olmasın ama keşke Phuket'te (yine affınıza sığınıyorum ‘‘erkek arkadaş’’ım değil ‘‘sevgilim’’ yanımdayken!) cesaret edip yazılarımdan hiç hoşlanmadığınızı suratıma söyleseydiniz, size daha çok saygı duyardım. İlginize teşekkürler.

* * *

Karşıma çıktıkça bazı yazılarınızı ilgiyle okumaya gayret ediyorum. Ama bazılarını okurken ise ister istemez ilgimi kaybediyorum. Çünkü genellikle yazılarınıza başlarken nisbeten ciddi başlıyorsunuz sonra bir bakıyorum hemencecik iki lafın arasına ‘‘cinsellikle’’ ilgili bir cümle yerleştiriyorsunuz ve de durup dururken milletin kafasını karıştırıyorsunuz.

Daha sonra yıllık tatiliniz için gitmiş olduğunuz Uzakdoğu seyahatinde, Singapur’dan almış olduğunuz ‘‘lap-top’’ bilgisayarınızı, ilkokul çocuklarının arkadaşlarına yaptıkları nisbet gibi (ki zamanında okuldayken, bize öğretmenlerimiz böyle birşeyin çok ayıp olduğunu ve de görgüsüzlüğe delalet ettiğini ögretmişlerdi!) ballandıra ballandıra anlatıyor ve hemen bilgisayarınızı, kafanızda artık saplantı haline gelmiş olan konuyla özdeşleştiriyorsunuz. Yok efendim gri ve çok erkeksi birşeymiş. İsterse sizi de bizi de uçurabilirmiş. Bak sen. Fantezinin bu kadarına da pes doğrusu. Özür dileyerek soruyorum, merakımı bağışlayın: Siz bir sexomanyak mısınız, yoksa adi bir porno yazarı mı? Hiç şimdiye kadar bir psikoloğa filan muayene oldunuz mu?

Bu arada, bu yazdıklarımdan ötürü beni tutucu veya cinsel açıdan çabuk tahrik olan bir insan filan zannetmeyin, ben aklınıza gelebilicek cinsellikle ilgili her türlü konuyu gruptaki kız arkadaşlarımla tartışırım...

Neyse artık evlendiğinize göre, bundan sonra artık belki de, o cinsel fantezilerinizi sadece yatak odanızda tatbik edecek, bizler de daha kaliteli yazılarınızı zevkle okumuş olacağız. (Bülent Ertur)

YANIT:

1) Çabuk tahrik olduğunuzu düşünmüyorum ama başka bir seks sorununuz olduğunu düşünüyorum. Anladığım kadarıyla hiç porno yazı okumamışsınız aksi takdirde böyle bir benzetme yapmanız mümkün olmazdı. Bilmediğiniz okumadığınız konularda ahkam kesmeyiniz, ben öyle yapıyorum anlamadığım konulara hiç bulaşmıyorum.

2) Sizin için üzgünüm, o bir oyundu, evlenmedim! Kalitesiz yazılarımı okumaya devam etmek zorunda kalacaksınız. Merakınızı gidermişim olayım seksomanyak değilim ama seks konusunun da insan hayatında sizin kadar çabuk silinip atılmaması gerektiğini düşünüyorum. Yaşadığınız sorunların büyük çoğunluğunun bu konudan kaynaklandığına inanıyorum.

3) Bir yazı hoşluğu için yapılmış benzetmeleri metaforları beğenmeyebilirsiniz ama inanın ki bunu Pablo Neruda bile yapıyor. Ben becereksiz olduğumu kabul ediyorum ama iyi yazan insanlara özenme hakkımı da elimden alamazsınız herhalde. Yine de zaman ayırıp yazdığınız için teşekkürler.

* * *

Ya, Ayşe Hanım böyle abuk sabuk şeyleri nereden buluyorsun bilmem!

Yani bu ülkede her kadın yattığı adamlar konusunda felsefe yapsa bütün fahişeler köşe yazarı olurdu, tamam mı canım! (Mustafa Değirmenci)

Yanıt:

1) Size dünya üzerinde birlikte olduğu kadınlar ya da erkeklerle ilgili felsefe yapıp sayfalar dolduran sizin değerinizle ‘‘saygın’’ binlerce yazar sayabilirim. Kartvizitlerinde fahişe ya da erkekler için ne deniyor bilmiyorum, ondan yazmıyor. Ama sizin yaptığınızı yapanlara ‘‘hoşgörüsüz’’ deniyor. Oldu canım!






 








Yazarın Tüm Yazıları