Ayşe'nin gözlüğü

İmajım ve benBen doğruyum, imajım yanlış...Son gelen PR paketi bana kim olduğumu hatırlattı. Çünkü gazeteye yollanan o şey hayatımı kararttı. Çünkü içinden:a) Bir adet kırmızı şarap (Fevzi Kutman 76)b) Bir adet kırmızı mumc) Bir de video kasetçıktı.***Bu ne inceliktir diye düşünürken...Ne münasebet, hayatım daha henüz kararmamıştı!Benim haberim yoktu ama birazdan tüm evren, eksenim etrafında dönmeye başlayacaktı. Kendi kendime ‘‘Şarap, mum ve video kaset ha, Allah Allah!’’ deyip, ‘‘Böyle bir film vardı’’ diye başıma gelecekleri sezip, Steven Soderbergh'in ‘‘Sex, lies and videotape’’ filmini aklıma getirip...Kutunun dibini taradım.Yazılı bir ibare aradım.Bir mektup...Evet, bir de mektup vardı!Altlarda bir yerde sıkışıp kalmıştı.Üzerinde de el yazısıyla ismim yazılıydı.Anlaşılacağı üzere, biri, bir adam (nedense hemen gönderen erkek olmalı diye düşündüm) bana (Muhterem Ayşe Arman Hanımefendi, yazdığına göre, pek muhterem biri olmasam da, kastedilen ben olmalıydım) bir mektup yollamış, yanına da bir adet şarap, mum ve video kaset koymuştu.Neden zahmet etmişti...Üstelik ev adresimi de öğrenip ekstra bir çaba sarfetmişti...Bu ne kibarlıktı...Hem, ne gereği vardı...***‘‘Oku!’’ dedi içimdeki ses.‘‘Uzatma, oku hadi!’’‘‘Öğren, kimmiş, bunu yollayan, ne istiyor! Neden yolluyor?’’.‘‘Üfff’’ diye kızdım içimdeki sese, ince eleyip sık dokuyor, her şeyi sebebini, dibini, köşesini araştırıyor, lanet olası beni bir dakika yalnız bırakmıyor, bu romantik anın bile zevkine varmama izin vermiyordu. ‘‘İyi bee’’ dedim, kibarca mektubu açıp, kendi sesimin o pis, kuşkucu sesi bastırması için mektubu sesli sesli okumaya başladım:‘‘Bodrum Gümbet'te rüya gibi onbir villamız var. Sadece 11 tane. Biri benim olmak üzere 3'ü büyük, biri başka bir dosta satılmış olmak üzere 8'i küçük. Komşularım dostlardan olsun istiyorum. $450.000 ve $225.000'lık fiyatlarda ödeme kolaylığı tanıyacağız tabii. Bu işi düşünmek bir keyif işi olsun diye video ile birlikte bir şişe şarap ve bir de mum gönderdim. Sevdiklerinizle, kadeh, kadehe, mum ışığında düşünülen projeler keyif projeleri olur’’.***O andan itibaren ben çamaşır makinasının merdanesi, benim dışımda kalan yeryüzündeki herşey de, (demek istiyorum ki tüm evren), etrafımda dönen çamaşırlar haline geldi.Boğulmak üzereydim ki...‘‘Neden ben?’’ diye bir soru sordum.İçimdeki kuşkucu pislik konuşmaya başladı:‘‘Kaç zamandır seni uyarmaya çalışıyordum da beni dinlemiyordun: Sen doğrusun ama imajın yanlış! Yazarsan öyle Uzakdoğu'yu gittim, Şangay'da evlendim, Kartal-Pendik yapamadım ama bayramda Paris-Londra yaptım. Onu aldım, bunu yedim, şunu gördüm, şuraya gittim, bir de yeni arabam var, elalem zanneder ki, paran var!’’.‘‘Elalem değil, Aydın Bilgin’’ dedim.‘‘O kim?’’ dedi.‘‘Ben nereden bileyim, Sabah Gazetesi'nin sahibi Dinç Bilgin'in bir şeyi galiba, bak Yeni Asır Pazarlama Yönetim Kurulu Başkanı yazıyor imza olarak’’ dedim.***Dedim, demesine...Ama şunu ben de keşfedemedim:Ben kim, Zephyria Konakları'ndan bir adet satın almak kim?450 bin dolarım mı var benim?Öyle mi gösteriyorum?Oturduğum evi alamadım da, alanlarla mahkemeliğim!Demek istiyorum ki, bir yanlış anlama var, anında düzeltmeliyim.Zephyria mitolojide batıdan esen rüzgarın adıymış, kendisi şu an adını hatırlayamadığım bir tanrıyla tanrıçanın oğluymuş, yellerin en güzeliymiş, ezeli ve ebedi yellerin ülkesi Bodrum'da esermiş...İyi de, kimin aklına benim o 11 adet villadan bir tanesini alabilecek olduğum eser? Nasıl eser, neden eser, nereden eser!***Ben üç gündür evde televizyon seyredemiyorum...Kablo TV'nin parasını ödemediğim için televizyon kapı-duvar. Ama Allah için, Kutman'ı açıp, mumu da bir güzel yakıp gittim söz konusu 11 villanın video kasetini seyrettim.Esti de!Sonra bakkala telefon açtım, Palmiye Market'i çok seviyorum, çünkü borca yazdırabiliyorum, daha önceki borçlarımın (kedi kumları, kedi mamaları vesaire vesaire) üzerine bir kaç paket kısa Marlboro ekleyip, ekleyemeyeceklerini öğrendim. Sonra acıktım. Ama tekrar Palmiye'yi arayıp, ‘‘Borca yiyecek bir şeyler de yollayabilir miydiniz?’’ diye soramadım.Bana da bazen olur:Utandım!Ama buna karşılık, Çin Lokantası'ndaki Sezai'yi ararken utanmadım. Kaşla göz arası bir adet tatlı-ekşi tavuk, soya filizi salatası, pilav, ve Çinlilerin o muzlu tatlısından sipariş verdim, ay başında öderim dedim.***Demek istiyorum ki... Ben saçlarımın diplerini bile kredi kartıyla boyatıyorum. O akşam benim için özel bir akşam olacaksa, son kuruşuma kadar pahalı bir elbise alabiliyorum (ya da bir adet iç çamaşırı) ama ondan sonra da ay başına kadar meteliksiz kalıyorum. Oraya buraya gidiyorum ama uçak biletimi alana da (iş dışında) hayatı zindan ediyorum. Ama annem devreye giriyor, ‘‘O senin sevgilin, ne olmuş yani, senin tatil masraflarını üstlenmek istiyorsa!’’ diyor. Zavallı sevgili ise yılmış ve bıkmış bir vaziyette, ‘‘Siz probleminizi halledin, aranıza girmeyeyim. Benimle gelmek istiyorsan lütfen bana haber ver ama ne olur hayatımı zorlaştırma, şu anda param var, altı üstü bir uçak parası’’ diyor.Anladınız di mi?Ben aslında fakirim.Ve kesinlikle arızalı biriyim.Bir kere kesilen telefonumun parasını sevgilim ödedi diye, kıyameti kopardım, ‘‘Sen bana metres muamelesi mi yapıyorsun!’’ diye.Düşünün artık.Yani ben kim, bilmem ne konakları almak kim?Zaten umrumda da değil.***Yine de...O gecenin sonunda sevgiliyi aradım ve:- Söyle bakalım benim için 450 bin dolar harcar mısın? dedim.- Sana dünyalar feda! dedi.Biliyorum yalan söyledi.Ama ne yapayım, hoşuma gitti!
Yazarın Tüm Yazıları