Ayşe'nin gözlüğü

Güncelleme Tarihi:

Ayşenin gözlüğü
Oluşturulma Tarihi: Mart 22, 1998 00:00

Atşe ARMANSorum geldi!Bazen öyle olur.Kafanıza sorular doluşur.Bu neden böyle, bu niye bu kadar tepelere çıktı, o neden öyle söyledi, ben niye tanımıyorum şu adamı, neden öyküsünü onun ağzından dinlemiyorum, hem nereden biliyorum hakkında yazılan ve söylenenlerin doğru olduğunu, peki ben bir nevi gazeteci değil miyim, neden gidip konuşmuyorum?Geçen gün kafam haddinden fazla ağır gelmeye başlamıştı... Anladım, sorular birikmişti.Yani benim ‘‘sorum gelmişti’’!*Vurdum çantamı sırtıma.Düştüm sokaklara...Daldım Dalmaz Center'a, yakaladım Serdar Ortaç'ı. Sıraladım soruları...*Bazen kendime bir marka yakıştırıyorum:Panasonic.Kendimi de masada dik duran, bir kayıt cihazı gibi hissediyorum.Açıyorum ağzımı...Alıyorum cümleleri içeri, kaydediyorum söylenenleri. Kapatınca ağzımı (ki genellikle iki saat açık kalıyor) kaydetmiş oluyorum bir güzel her şeyi. Eve dönüşte tekrar açıyorum ağzımı, başlıyorum içimde tuttuğum o cümleleri bilgisayarın yüzüne püskürtmeye...*Önümüzdeki perşembe yayınlanacak yeni Tempo Dergisi'nde, (sayenizde kapış kapış, yüzde sıfır iadeyle satıyor), birini, ki o Serdar Bey oluyor ‘‘psikanaliz divanı’’na yatırdım.Biliyor musunuz, bu psikanaliz divanı ‘‘sorusu gelmiş’’ Ayşe Arman'ın ruhuna çok iyi geliyor.Soruyor soruları, rahatlıyor. Soruyor soruları, rahatlıyor.Ben yatamayınca, adamları psikanaliz divanına yatırıyorum...İyi oluyor.Her iki taraf da memnun kalıyor.*Olay şöyle gerçekleşir:Hasta divana, yoksa kanepeye iki seksen uzanır. Karşısına canlı insan suretinde ama karşıdaki koltukta dik oturan bir adet Panasonic kayıt cihazı (ben, ben!) konulur.Doğumdan itibaren, sırasıyla anne, baba, kardeş, ilkokul, ortaokul, aşk, kıskançlık, kişiliğin oluşumu, bozuluşu, yeniden tamir edilişi, gerekirse dikilişi tek tek incelenir.Tempo Dergisi'nde bunu yapmış bulunuyorum.Fakat elimde oraya sokuşturamadığım bir bölüm kaldı.Anlıyorsunuz değil mi? Kıyamadım.Size satmaya karar verdim.Bu arada, etkilenip de divana yatmak isteyenleriniz olursa, siparişlerinizi almaya hazırım. *Çift taraflı bir ilişki bu unutmayın, bana da size de iyi gelir. Hem en son kime anlattınız gelmişinizi, geçmişiniz, biriktirdiklerinizi... Buraya aldığım bölüm Serdar Ortaç'ın hayatından bir kesit.Fragman gibi bir şey...Ama önemli bir kesit.Ben etkilendim.Sıra sizde...Gerisi Tempo'da.Az sonra...Haftaya Perşembe'ye...*Şimdi de, kişiliğinin şekillenmesine sebep olduğunu düşündüğün bir şeyi anlatır mısın?- Karabiber'i yeni çıkartmıştım. Akmerkez de henüz inşaa ediliyordu. Oralarda bir yürüyeyim, bakalım neler olmuş dedim. Yalnızdım. Birden ne olduğumu şaşırdım, çünkü ben saldırıya uğradım. O ana kadar kendimin ne olduğunun ben bile farkına varmamıştım. Etrafımı yetmiş kişi sardı, polis geldi dağıttı. Yerlerde süründüm. Neymiş, Etiler Lisesi dağılmış!Kendini o an nasıl hissediyorsun?- Başka bir şey gibi. Eve gidip aynanın karşısına oturuyorsun, ayağını ritmik hareketlerle yere vurup, ‘‘Sen kim, sen kimsin ha?’’ diyorsun. Bir nevi uçuyorsun. Uçtum o an ben!Ne oluyor uçunca? Demek istiyorum ki, bu uçuş nelere sebep oluyor?- Kuliste şam fıstığı yok diye ortalığı dağıtıyorum. Avusturalya'ya konsere gidiyorum, ‘‘Büyükelçi ayağıma gelecek! Tamam mı? Bana nasıl çiçek vermez!’’ diyorum. ‘‘Limuzin beş tekerlekli olmalı, aşağısı kaldırmaz!’’ diye inim inim inliyorum. Organizatörler çıldırıyor. Ama bilsen, ben nasıl zevk alıyorum. Orkestradaki adama ‘‘Sen ne yapıyorsun ya!’’ diyorum. Ana avrat küfrediyorum. Adam doğru çalıyor oysa. Ben starım ya! Bir sene sürdü bu. Ama sonra ne oluyor biliyor musun? Hiç sevilmediğini farkına varıyorsun. Adana'ya bir konsere gitsen, o organizatör bir daha yüzüne bakacak mı? Kimliğimi kazanmama o bir saat yetmişti. Aynaya baktım ya. Aynaya bakmışım ama yanlış kimlik kazanmışım! İnsanlar sana saldırırsa, sen de böyle yaparsın. Karabiber popülaritesi bitti, arayan yok, çağıran yok, röportaj yapan yok, ‘‘radyoya, televizyona gel’’ diyen yok. ‘‘Bir yerlerde bir hata oldu, yeni bir albüm yapayım bari’’ dedim. Yeni albüm yaptım. Değişen bir şey yok. Ancak ben değişince değişti her şey. Peki, kumar hangi eksikliği karşılıyordu?- İnsanların yaşadığı hayat kendilerine monoton geliyor, benimki de bana monoton geliyordu. Çok güzel paralar kazanmıştım, hayal paralar. 94'te kazandım ama 96'ının başına geldiğimde kumar yüzünden en başa döndüm. İki sene kaybettim. Gerçi yine çok iyi kazanıyorum...Bu işlerde kafanın bir de ticarete yatması gerekiyor, değil mi?- Var ya, harcarlar bitirirler yok ederler seni. Mahkemeye çıkarsın vergi kaçakçısı diye. Öyle bir pasta ki bu yirmi kişi mi yiyor, bir tanesi çürük çıkarsa, bütün o yirmi dilim ölüyor. Ve ne yazık ki on kişiden sekizimiz çürük! Ama ben hiçbir şeyi dışarıya bırakmam. Hiç bir kontrolü vermem...Peki insan bu işlerle uğraşıp, bir de akşamları nasıl şarkı yazar?- İşte çıldırıyorum akşamları, bunalıyorum, ben beste yaparken kahrımı yiyorum. Tek rahatladığım şey şarkı yazmak.Kendine en gıcık olduğun özelliğin...- Çok konuşuyorum. Çok gevezeyim.Başkaları da konuşuyor merak etme...- Evet. Huysuz Virjin'in şovunda popom konuşuluyor. Hiç olmaması gereken yerde mevzuyum.Rahatsız oluyor musun?- Hayır. Ama en büyük tuhaflık, Serdar Ortaç ismi her gün, bir şekilde konuşuluyor. Okan Bayülgen’in programında bir sene boyunca malzeme yapılıyor. Olmayacak şeyler ona yapılıyor. Aysel Gürel diye bir kadın Serdar'a aşığım diye bir kitap yazıyor.Niye sence?- Bilmiyorum kendime de anlatamıyorum. Demek ki farklıyım. Bunun için çaba göstermedim, özel hayatımda yaptığım hataları beni sevenler unutmuşlardır. Bir programa katıldığım zaman diyorlar ki, ‘‘Şunu yapıyorsun, bunu yapıyorsun!’’. ‘‘Evet bunları yaptım, hatalarımı kabul ediyorum’’ diyorum, ‘‘Ama Padişah'ı Kanasın'ı yazan da benim’’. İnsanlarının beni sevdiklerine inanıyorum. Benim yaşım Muazzez Abacı'nın sanat yaşamı kadar, ama koskoca Muazzez Abacı benim şarkımla kaset yaptı, hit şarkısı benim yazdığım şarkı...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!