Ayşe'nin gözlüğü...

Hırsızımdan mektup varBu da oldu sonunda... Hırsızım ya da kendine ‘‘hırsızım süsü veren bir okurum'' mektup yazdı. Bal gibi biliyordu mektubu kullanacağımı. Taammüden yazdı. Paralarımı ve pasaportlarımı çaldığı yetmezmiş gibi, köşemi de çalmaya niyetli...Amacına da ulaşmış sayılır!Henüz ‘‘Hırsızın Günlüğü''nü okumadım ama, benim hırsızımın mektubunun edebi değeri olduğu için yayınlamaya karar verdim!*Dayanamıyorum, artık dayanamıyorum...İnan bu işin seni bu kadar üzebileceğimi hiç düşünemezdim. Önce beni ve olayımı köşende traji-komik bir biçimde dallandırıp anlattın, daha sonra da fırsat buldukça değinmeden geçemedin. Beni çok ama, çok üzdün, her seferinde...Elimde olsa -yani senden ödünç aldığım paraları en kısa zamanda sana- iade etmez miyim hiç? Ama ne mümkün şu an için! Çünkü paraların tümü iç edilmiş durumda. Fakat sana söz; en kısa zamanda, yani mümkün olan en kısa zamanda, sana geri iade edeceğim...Hem de günlük repo faizini de üstüne ekleyerek!Görüyorsun ya, ben senin bildiğin hırsızlardan değilim. Ciğerim yanıyor ya neyse. İstersen, o olayı, bir de benim gözlüğümle izle...*Her şey o gece, beni taksicinin gitmek istediğim yer yerine, Çelebi Çeşme'nin çıkmazına sokmasıyla başladı. Aslen Ankaralı olduğum için yolları tam kestiremedim. Bilmediğim bir yerde, gecenin yarısını geçen bir saatte taksiden indim. Üç dört tane ara sokaktan geçtikten sonra bir anda olağanüstü bir şey oldu. Sanki biyonik adam kesilmiştim. Burnuma uzaklardan gelen hafif, yumuşak, sade ama o çok hoş koku beni adeta sarhoş etmişti. İçime işlemişti...O kokunun, çekiciliği ve büyüleyiciliği karşısında kendimi kaybetmiştim.Susanne Tamaro bir romanında (Yüreğinin Götürdüğü Yere Git) büyük aşkların kalpten değil, burundan başladığını, salınan özel bir parfümün karşı taraf tarafından burunla algılanıp beyinde şekillendikten sonra tüm vücutta elektriklendiğini yazmamış mıydı? Ayrıca hayvanlar bile, belli dönemlerde oluşturdukları ‘‘fenomen'' tabir edilen etkileyici kokularla birlikte olmuyorlar mıydı?*Her neyse.Olayın dayanılmazlığı karşısında, kuyruğu heyecandan dikleşmiş, kalbi kütür-kütür atan bir köpek gibi iz sürmeye başladım.Benden başka kimsenin duymadığı koku, o bana özel parfüm; bir apartmanın dibinden, yukarı, gökyüzüne doğru uzanıyordu.Her şeyi; ölümü ve yakalanmayı bile göze alarak, ODTÜ'de aldığım dağcılık bilgilerimi konuşturmanın zamanı gelmişti.Kısa bir süre içinde, kokunun yoğunlaştığı 4. katın balkonunda buluverdim kendimi...Balkon bir yatak odasına açılıyordu, ben de içeri girdim! Ve sen, üstünde hiç bir şey yokmuşçasına o güzel yatağında sereserpe yatmaktaydın. O kadar güzel ve alımlıydın ki, seni orada bir saate yakın izledim, hem de zamanı hiç farketmeden... Adeta büyülenmiş, kaskatı kesilmiştim. Bir ara kendime geldim ve aynı balkondan tekar başka bir odaya, salona geçtim. Oradaki kanepeye uzandım ve bir adet sigara içtim. Sanki seksi ilk defa yaşadıktan sonra yorulmuş, adeta bitmiş, bir genç yiğit edasıyla...Halbuki aradığım, bulmaya geldiğim şey seks değildi, nasıl desem, daha farklı, daha anlamlı bir duyguydu. 28 yıldır hasretini çektiğim bir duygu...*Yüreğimin götürdüğü yere gelmiştim.Ama şimdi ne yapacaktım?Yakınında olduğum, yakalamasam da çok yaklaştığım bu yeri yüreğime mi gömmeliydim?Yapacak bir şey kalmamıştı... Ortada altın bir kap içinde duran nefis görünümlü bir pasta vardı ve ben onun yalnızca tadına bakıp, damak zevkine bile varmadan ayrılmalıydım.Kedi uyanmıştı ve bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Belki, o da benim hissettiklerimi hissetmiş olacak ki, sesini hiç çıkarmadı.Senden ihtiyacım olan parayı ödünç alıp, çıkıp gittim. (Bu kısmını ise ‘‘sil gitsin''!)*Daha sonraki hafta içinde de üç veya dört kez seni izlemek için balkona yaptırmış olduğun demirlere kendimi astım. Fakat sanki büyü kaybolmuştu. Sen bir türlü eve gelmiyordun.En sonunda dayanamayarak bir akşam üstü, seni kapı komşuna sordum.Fethiye'de tatilde olduğunu söyledi, yaşlı bir kadın.Ne garip değil mi?Ben geceleri senin 4. katına tırmanırken sen aynı günlerde Babadağ'a tırmanıyormuşsun. Bunu da daha sonra gazetedeki köşende yazdıklarından öğrendim. Hüzünlü ve buruk bir şekilde Ankara'ya döndüm. Ama kalbimin yarısını İstanbul'da bırakarak...Kimbilir bir kaç gün sonra yine gelirim.Gönlün ferah, gözün balkonu seyreden aynada olsun...Hırsızıma Hamiş'ler:1. Uzaklardan gelen o hafif, yumuşak sade ama çok hoş koku, ne yazık ki Issey Miyake! Benim tenimin kokusu değil. Gerçi Kenzo da olabilir. Arasıra da onu kullanırım. İkisi de birbirine benziyor. Yani benim kokum diye peşine düştüğünüz ‘‘fenomen'' iki Japon adamın yarattığı bir suni koku. Sizin için üzgünüm!2. Susanne Tamaro'nun söz konusu kitabını bir tek ben kalmıştım okumayan zannediyordum, doğru çıktı! Siz bile okumuşsunuz. Mesleki faaliyetinizi edebi bir eserden esinlenip yapmış olanız, sizin adınıza beni sevindirdi!3. Dördüncü katta oturmuyorum, yanlış bilgilendirilmişsiniz, ama ağzımdan hangi katta oturduğumu da alamayacaksınız. Yanlış evlere girmemeniz için uyarayım dedim...
Yazarın Tüm Yazıları