Ayşe'nin gözlüğü

Anladım, ben star olamayacağım!Oysa, Jacques Seguela'yla Çırağan'da başbaşa kahvaltıya gideceğim o sabah ne kadar da çok gülüyordum. Çünkü yüzlerce başarılı kampanya yürütmüş ünlü Fransız reklamcıyla denize nazır bir kahvaltı yapıp, elaleme hava atıp, (bir de yazı attırıp!), üç beş tiyo kapmayı umud ediyordum.Tiyoları kaptım kapmasına...Ama çöktüm.Anladım ki, ben star olamayacağım!Kavraması güç bir derinliği, oturtulması pek mümkün olmayan bir temeli ve anlaması zor bir felsefi varmış, starlığın. Teorisinde bana uyan tek şey ‘‘defo’’ ve ‘‘zaaflar’’. Onlardan da bende çok var.Ama yeterli değil...* * *Bir şeyi daha anlamış bulunuyorum. Röportaj yapacağınız kişinin ismini, kitaplarını bugüne kadar yaptıklarını bilmek yetmiyor. Yüzünü de bilmek gerekiyor ki... Kahvaltı salonunda onu bulasınız!* * *Garson da demesin mi...- Jacques Seguela ismini yazarız bir ‘‘şilt’’e, alırsınız elinize, dolaşırsınız otelde, biz size buluruz onu kesinlikle!- Aman hayır eksik kalsın dedim.Düşünebiliyor musunuz kepazeliği!Sonrası mı...Kahvaltı salonunun girişinde, gözleri kısık, kesinlikle şık, altmışlı yaşlarda, bulunduğu zamanla ve mekanla pek alakası olmayan bir adam, 42 numara siyah ayakkabılarını boyatıyordu. Bu Jacques Seguela olmalıydı. Ancak bir Fransız böyle davranırdı!* * *Karşımda oturan adamın sadece pabuçları değil. Gözleri de parlıyordu. Ve ‘‘star kavramı’’ üzerine sorularımı cevaplamaya başlıyordu:- Artık star yok yeryüzünde. Çünkü günümüz aktörleri, aktristleri her an televizyonlarda, gazetelerde boy gösteriyor. Bütün özel hayatları biliniyor. Halbuki starların ‘‘uzak durma hallerini’’ korumaları gerekiyor. Artık sadece bir star gibi ünlü olunuyor o kadar. Ama Coca Cola, Nike, Marlboro hala birer star!* * *Üffffffffffffffffffff!Tüketim starlarından söz etmek istemiyorum ki ben!‘‘Yaşayan starlar, ya da yaşamış olanlar!’’ diyorum.- Marlon Brando bir stardı. Çünkü herşeyi tuhaftı. Onunla röportaj yapmak bile zordu. Durumu kavrıyor musunuz, artık star yok. İki, üç yıllık star olmaz. Starlık bu değildir. Çünkü starlar ölmez. Madonna star değil, Michael Jackson da değil, Spice Girls hiç değil. Ama Mariyln Monroe star. 50 yıl sonra da var olacak Monroe. O dünyanın kurdelasıydı. Uçuşan, beyaz mı yoksa kırmızı mı olduğu belli olmayan bir kurdela. Çünkü Marilyn Monroe seksapel denilen şeyin ışıltısını gösterdi. Dışı kırılgandı ama içi insana seksin sertliğini de hatırlatıyordu. Yani çok başarılı bir paradoks onun yaşamı. Sonsuz bir baştan çıkarıcıydı. James Dean, Clark Gable, Steve McQueen de stardı. Ama günümüzde medya yüzünden yaratılan tüm imajlar yıkılıyor, her gerçeklik ortaya çıkıyor. Gizem denilen şey ortadan kalkıyor.Yine suçlu medya!Bu medya konusu ilgimi çekiyor.‘‘Nasıl yani’’ diyorum. - Medya rüyaları değil gerçekleri istiyor. Gerçeklere ulaşmak için çaba gösteriyor. Ama starlar sanal yaratıklardır. Dolayısıyla saydıklarımız son starlardı, bizim starlarımız; sizler için ise müzikte, sinemada artık star yok, olmayacak.* * *Sizi saşırtacağım ama ben o sabah... Ancak 9:30'a doğru...Seguela'yı anlamaya başladım!Diyordu ki, bir imajdan star olunur, bir çok imajdan değil. Tek resim dolaşır beynimizde o kişiye dair. James Dean tek imajla işi götürdü (asi). Monroe (seksapel). Yani bir insan hem güzel hem akıllı hem başarılıysa (yani benim gibi!) sıradan kalıyor. Bir çok fikrin peşinden koşunca bu iş olmuyor. Kurdela gerekiyor, kurdela! Dünyayı saracak bir kurdela.Mesela Beatles'ın vardı. O dört adam tek tek hiçbir şey ifade etmiyordu ama Beatles konsepti bir stardı. Önemli olan, hepsinin bir arada yarattığı efsaneydi. Yoksa Ringo Star'ın, Paul Mccartney'in uyuz ve yeteneksiz adamlar olduğunu söyleyen yok. Aksine iyi hoş çocuklar onlar ama John Lennon bile tek başına star değildi. Star olan grubun kendisiydi!* * *Bu starsız olma duruma hüzünleniyorum tabii. Ama birden Seguela benim hüznümü geçirecek şeylerden söz etmeye başlıyor:- Ama sporda ve siyasette starlar olacak. Var da zaten! Tyson bir star mesela. Çünkü hepimizin gerçek rüyalara ihtiyacımız var. Ve ben biliyorum ki, ne yaparsam yapayım Tyson'la dövüşemem. O sanal bir şey yapmıyor, gerçekten de bedeniyle bir mücadele veriyor. Politikada da starlar var. Çünkü politika gerçeklikteki rüya. Politik bir star olabilmeniz için az konuşmanız lazım. Her gün konuşursanız star olamazsınız. Mesela Clinton bir star değil, çok konuşuyor. Ama müthiş bir yönetici. Fidel Castro ise kesinlikle bir star. Bir kere ‘‘kötü bir adam’’ o. Ve star olabilmak için buna ihtiyacınız var!* * *Tanrım ben bu adama ölürüm...Nasıl da güzel şeyler anlatıyor!Demek istiyor ki, zaaflarınız ve hatalarınız olmalı star olabilmeniz için. Ya erken ölmelisiniz ya acayip çok yaşamalısınız. Arası yok. Artık beynim sular seller gibi çalışıyor. Kaptım bu işin felsefesini:Clinton da ölecek...Reagan öldü bile...Kennedy ölmeyecek...Yani, yaptığınız işi iyi yapmanız yetmiyor star olabilmek için daha fazlası gerekiyor. İnsan defoları sayesinde star oluyor, kaliteleri sayesinde değil!‘‘Politically correct’’ misiniz?Geçiniz...Star olamazsınız!* * *Mesela Microsoft star ama Bill Gates değil!Ama Dalay Lama bir star!Çünkü hayatındaki her şey farklı. Medyaya tavrı da öyle. Az konuşuyor, gazetelerde yer almıyor ama onu herkes biliyor anlayacağınız Dalay Lama efsaneyi koruyor.* * *- Mitterrand stardı. Pozitifleri kadar defosu da vardı. İki kadınla hayatını sürdürmüştü ama ‘‘aşk’’ yaşamıştı, sadece ‘‘seks’’ değil. Üstelik cenaze töreninde o iki kadın da vardı ve bütün Fransızlar ona tapardı.‘‘Peki ya Clinton’’ diyorum.- Aralarında büyük bir fark var. Clinton eşini aldatıyor dava konusu oluyor. Ama Mitterrand aşk yaşıyor efsaneleşiyor, anlıyor musunuz?‘‘Hı hı’’ diyorum ‘‘Peki ya Mesut Yılmaz?’’ Tuhaf tuhaf suratıma bakıyor ve:- Yılmaz'ın böyle bir şeyi yapabilmesi mümkün değil diyor. Sonra da ekliyor:- Mesut Yılmaz, ‘‘politically correct’’ ve bu starlıkla bağdaşmayan bir şey!Ben bu işi çok sevdim!Seguela'nın kafasının çalışma biçimini de. Vallahi o her şeyi biliyor. ‘‘Ya Blair’’ diyorum.- Lady Di ölünce bütün liderler bir şeyler söyledi. Ama Blair ‘‘halkın prensesi’’ diye bir cümle kurdu ki, işi götürdü. 30 saniyede. Bunu size hiç kimse öğretemez. Elinize yazıp veremez. Anlıyor musunuz beni, ya starsınızdır ya da değil!* * *Değilim.Olamam da...Anlamış bulunuyorum. Bir şeyi daha. İki tür adam var: Clinton'lar ve Mitterrand'lar. Star olup olmadıkları değil, ‘‘farkları’’ beni ilgilendiriyor. Clinton gibi bir adamın karısı olmaktansa, Mitterrand gibi bir adamın iki karısından biri olmayı tercih ederim!
Yazarın Tüm Yazıları