Aykut gelirse...

BİR-Süper Ligi iyi tanıyor olması, F.Bahçeli oyuncularla ilişkileri ve onları bir sezondur gözlemlemesi avantajdır.

İKİ-Fakat, Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde oynayacağı iki ön eleme maçı Aykut’un başlamadan biten Fenerbahçe serüveni olarak tarihe geçebilir.
ÜÇ-Aykut, takım inişteyken herhangi bir “silin” operasyonuna “eyvallah” demez, gerginlik olur ki bu da Aykut’un gidişi demektir.
DÖRT-Aykut gittiği her takıma kimlik kazandırmış bir antrenör. Ahali sabredebilirse bu bütçeyle uzun vadede Aykut’tan bir Guardiola yaratılabilir.
BEŞ-Aykut teknik direktör olmaz da yine sportif direktörlüğe devam ederse, bu durum da gelecek hoca için baskı yaratır. Alınacak her kötü sonuçta Aykut ismi ortaya atılır ve bundan herkes zarar görür.

KRiZi YÖNETMEK

ŞAMPİYONLUĞUN kaybedilmesi, eğer bu kriz ortamı doğru yönetilirse, Fenerbahçe için çok daha hayırlı olabilir. “Salla başı al maaşı” zihniyetiyle “çalışan” Daum ve bu formanın ağırlığını taşıyamayan bazı oyuncular ayıklanırsa, “öldürmeyen şey güçlendirir” gerçeği bu camia için de geçerli olabilir. Evet, özellikle talihsiz anons olayı ve 2. son hafta travması yaşanmasa daha iyi olurdu. Fakat Fenerbahçe, bu tür sıkıntılarla yıkılmayacağı gibi Beşiktaş’ın galibiyeti halinde gelebilecek bir şampiyonluğa da sevinemezdi. Ve son bir söz de Fenerbahçe’ye karşı Aziz Yıldırım’ı bahane edip nefret tohumu ekenlere; Aziz Yıldırım, Kulüpler Birliği Başkanlığı süresince 1 gün hariç, çıkıp herhangi sert bir açıklama ya da rahatsız edici bir söz söyledi mi? Bu sorunun cevabı da vicdanlara kalsın.

İSTİKLAL MARŞI HADİSESİ...

BİLEN bilmeyen, anlayan anlamayan herkes konuştu, yazdı. Hakları var mıydı? Elbette vardı, çünkü milli marşımızdı söz konusu olan... Hadise’nin iyi niyetle ve en milliyetçi duygularla okyanusu geçip bu marşı seslendirmesini bir tarafa bırakalım... Hatta bu yolculuk için yapılan masraflara da takılmayalım. Fakat... Bu durumu masaya yatıralım; Hakan Aysev seslendirdiğinde de aynı şeyler olmuştu. Bedia Akartürk seslendirirse yine aynı şeyler konuşulur. Hatta Tarkan söylesin bir dakikada bitiririz starımızı... Peki neden?

1-Daha önce de yazmıştım, İstiklal Marşı solo seslendirilsin diye yazılmış bir eser değildir. Bir kişi seslendirdiğinde ne heybeti olur ne de anlamı.
2-İstiklal Marşı hızlı bir ritimde yazılmış ancak dönemin “sahibinin sesi” sütüdyosu plak kaydını, plağı tam doldursun diye yavaşlatarak yapmış. Bu nedenle Hadise de dahil kimse metronomunu (ritmini) tutturamıyor.
3-Marşın sonunda ritardando (yavaşlayarak) olmamasına rağmen Hadise’nin marşı böyle bitirmesi bir yorum olarak kabul edilemez.
4-Marşımızın bestecisi Zeki Üngör, Mehmet Akif’in şiirinden önce bu marşı bestelemiş ve bu sözleri marşa oturtturmuştur. İşte bu nedenle büyük bir müzikal hata yapmıştır. Çünkü marşımızın prozodisi (melodinin hecelerle uyumu) fena halde bozuktur.
5-ABD’li sanatçıların “O! say can you see by the dawn’s early light” diye başlayan marşlarını solo seslendirmesi ile bizim marşımızın solo seslendirilmesi arasında bu nedenle bir çok fark vardır.
SONUÇ; Hadise, hem şive bozukluğu hem de uslup açısından bu marşı seslendirmede sorun yaşamıştır. Ancak milli oyuncularımızın önünde böyle bir organizasyon düşüncesi gayet modern ve güzel bir olaydır. Bu nedenle önerim; Böyle bir organizasyon yapılacaksa marşımızı bir değil bir kaç ünlü sanatçımızın, a capella (enstruman eşliği olmadan şarkı söylemek) olarak değil, küçük bir bando eşliğinde birlikte söylemesidir.
Yazarın Tüm Yazıları