Ayem dı bombacı

Tekin ARAL
Haberin Devamı

Şimdi başlığa bakıp ‘‘Hastir lan, senin bombacılık bir yana, mum üfürecek halin yok’’ diyeceksiniz tamam arkadaşlar da... Bir dakika izin verin de durumu açıklayayım...

Bu ‘‘Ayem dı Bombacı’’, Mustafa Sandal'ın yeni kasetindeki bir şarkı...

Namı diğer Musti de benim şu elli küsur yaşımdan sonra edindiğim en son ve de en iyi arkadaşım...

Aslında ben yıllar önce Musti'nin dedesi ünlü ritmsaz sanatçısı Hüseyin İleri ile Paris'te tanışmış, arkadaş olmuştum...

Şimdi gene, ‘‘Zaten sana uygun olanı, doğrusu da bu... Ne işin var Musti'yle falan...’’ diye lafa gireceksiniz ama, bu hem Mustafa'nın dedesi Hüseyin İleri'ye, hem de öbür dedesi, şey yani arkadaşı bana karşı biraz ayıp kaçar...

Zira şu an ikimiz de Mustafa'dan genciz evelallah... Biliyorsunuz insanlar moruklaştıkça çocuklaşırlar... Neyse...

ARKADAŞIM MUSTİ

Ben Mustafa Sandal'ı çok kişi gibi şarkılarından tanıyordum, kendisiyle hiç karşılaşmamıştım...

Yedi sekiz ay önce bir konu nedeniyle Mustafa'yı aramam gerekti... Bulamadım, yardımcısına not bıraktım...

Bir süre sonra Musti beni aradı... Karşılıklı birkaç kelam ettikten sonra da, ‘‘Tekin abi akşam evde ne yemek var?..’’ dedi...

O akşam eve gittiğimde Musti ve dünya şekeri arkadaşı Yonca eve benden önce gelmişler, bizim aile takımıyla sohbeti çoktan koyulaştırmışlardı...

O gece ayrıca konuklarım olan önceki Paris Büyükelçimiz Tanşuğ Bleda ve eşi sevgili Erel hep birlikte çok keyifli bir gece geçirdik...

Sonra da Mustafa'yla iyi iki arkadaş olduk, ikimizin de çok sevdiği kırmızı şarapları tokuşturmaya başladık...

Bu arada ben kendi kendime, ‘‘Lan Allaha şükür ölmemişiz, hala genciz... Gençlik gibisi var mı, Mustafa Sandal bile arkadaşım...’’ diye kendi kendimi dolduruşa getirirken, bir süre sonra anladım ki bizim bu arkadaşlık adına Musti bana yani ‘‘araziye’’ uymaktadır, bana da durumu çaktırmamaktadır... Tabii çocuğun bu konuda çok sevdiği, sık sık birlikte olduğu dedesi nedeniyle deneyimi var...

KONSERE ÇIKIYORUM

Mustafa Sandal'ı bir süre görmedim... Önceki hafta Antalya'daydım... Bir akşam kaldığım otelin asansöründe Musti ve ufak çaptaki ordusuyla kafa kafaya geldim...

Önce biraz hasret giderdik...

Derken Musti, ‘‘Tekin abicim konserim var, kesin geliyorsun, hayatta bırakmam... Sıkılırsan çıkarsın...’’ dedi...

Ne olduğunu tam anlamadan da beni karga tulumba kapıda bekleyen arabaya tıktı, konsere yollandık...

Bu arada şunu da söyleyeyim, bu şöhretengiz alem resmen başka bir alem...

Musti'yle karşılaştım falan diyorum ama, Mustafa Sandal'la asansörden çıkarken karşılaşsaydım, Mustafa'yı hayatta tanımazdım...

Zira asansörde Musti birden resmen kılık değiştirdi... Kafaya bir beyzbolcu şapkası geçirip, gözüne de gecenin o saatinde at gözlüğü gibi bir kara gözlük taktı, otelden çıkıp o arabaya öyle bindik...

Daha doğrusu arabalara, Fransa'da yakalanan Alaattin Çakıcı'nın o televizyonlarda günlerdir izlediğiniz polis arabasına bindiriliş biçimine hafif tertip benzer bir biçimde doluşturulduk...

Bu arada Mustafa'ya dönüp, ‘‘Oğlum biz de kendi çapımızda şöhretiz ama, böyle beyzbol şapkası falan kullanmıyoruz...’’ dediğimde Mustafa Sandal, ‘‘Abi şu kapının halini görmüyor musun?.. Böyle yapmasak, sağolsunlar bizi sevenler nedeniyle hayatta konsere falan yetişemeyiz...’’ dedi...

***

Konserin yapılacağı Antalya Konyaaltı Açık Hava Tiyatrosu'na geldik...

Arabadan indiğimizde Mustafa saygısı nedeniyle beni öne aldı...

Konsere giriş kapısında kızlı erkekli bir alay genç üstüme hücum etti...

Tam ‘‘Okunup sevildiğimi biliyordum ama bu kadarına da pes doğrusu...’’ diye kasılıyordum ki, o çoluk çocuk tepemden atlayıp bacaklarımın arasından geçerek ve de ‘‘Yahu amca, çekilsene kenara ezileceksin...’’ diyerek, Mustafa'ya meyletti...

Konser çok başarılı geçti...

Derken konserin ortalık bir yerinde Musti millete oturduğum yerde beni gösterip ‘‘Aramızda Tekin Aral abimiz var...’’ demez mi?..

Valla şimdi ne yalan söyleyeyim, Allah'ın gördüğünü kuldan niye saklayayım, resmen bir alkış koptu...

Ben de oturduğum yerden kalkıp konser halkını selamladım... O sıra çekimdeki televizyonlar bana dönmüş, bir arkadaş da bana mikrofon uzatmıştı...

Ben de tam, ‘‘Konser atmosferindeyiz... Şimdi bu halk benden şarkı da ister...’’ deyip ‘‘Papatya gibisin beyaz ve ince’’ye giriyordum ki, konserin ayvayı yiyeceğini anlayan Musti hemen yeni şarkıya girdi...

Ben Mustafa'yı ilk kez bir Rumelihisarı konserinde izlemiştim... O gece ikinci izleyişimdi...

Mustafa sahnede çok ilginç... Şarkılarını dinlerken daha çok sahnedeki hareketlerini izledim...

O kadar saat atlayıp zıplayan, öylesine kondisyon sahibi birini inanın hayatta görmedim... Bu Musti o kondisyonla bizim Finlandiya maçında olsaydı, heriflerin alayının pestilini çıkarır, biz de o maçı kaybetmezdik...

Konser bittiğinde sanki oranın kasasını soymuşuz da kaçıyormuşuz gibi, gene jet hızıyla koşturarak arabalara doluştuk, soluğu otelde aldık...

***

MUSTAFA SANDAL'IN SANDALI

O geceki konserde benim tam olarak telef olmadığıma kanaat getirmiş olacak ki Musti bu defa da, ‘‘Abi kaçarın yok... Yarın birlikte Göcek'e benim tekneye gidiyoruz. Gece de gene birlikte İstanbul'a döneriz’’ dedi...

Sabahın bir köründe de tepeme yardımcısı Barbaros'u tebelleş etti...

Mustafa, ben, Barbaros gene arabaya doluştuk Göcek'e doğru yola çıktık...

Yolun bir yerinde nefis gözleme yapan bir yerde durduk...

Mustafa'yı görünce gözlemecide oturanlarda ‘‘Mustafa Sandal geldi’’ diye hemen bir çalkalanma oldu...

Dükkanın sahibi arkadaş herhalde durumu yanlış kavramış olacak, bana doğru koşturup ‘‘Hoşgelmişin Mustafa Taşar Bey...’’ dedi...

Daha sonra Göcek'e Musti'nin sandaldan biraz büyükçe yelkenlisine gittik...

Musti yelkenlisine tapıyor... Görünene göre yakında soyadını da değiştirecek... Adı Mustafa Sandal yerine Mustafa Yelkenli olacak...

Teknede çok güzel üçbeş saat geçirdik... Gene kırmızı şarapları kafaya diktik...

Mevsim nedeniyle hava da deniz de ufaktan soğukçanaydı... Ama bu arada nefis de bir mehtap çıktı...

Musti ile Barbaros teype Musti'nin kasetini koyup ‘‘Aya Benzer’’ şarkısı eşliğinde denize atladılar...

Ben de boş bulunup ve de onların dolduruşuyla gaza gelip kendimi küpeşteden denize koyverdim...

Önce güçbela boğulmaktan kurtuldum... Daha sonra da çocuklar beni sarıp sarmalayıp kılpayı zatürreden kurtardılar...

Ve de daha sonra Musti'nin kasetini, daha çok da o ‘‘Aya Benzer Yüreğim’’ şarkısını dinleye dinleye karaya çıktık... Sonra da İstanbul'a döndük...

Kaset dedim de bu arada size şunu da söyleyeyim...

Karınca kararınca da olsa bizi bir yerlere, çağdaşlığa bu kasetler; Musti'nin, Ercan'ın, Tarkan'ın, Haluk'un ve diğerlerinin kasetleri taşıyacak...

Şu an listebaşı (!) olan ‘‘O Kasetlerin’’ de inanın inşallah birgün esamesi okunmayacak...

Yazarın Tüm Yazıları