Aydın Doğan: Muhatabım mal sahibidir, kiracı değil

ÖNCEKİ gün herkesi tartışmaya davet ederek ‘kalabalık’ bir ortam yaratmak isteyen Sabah Gazetesi ekonomi müdürü Yavuz Semerci dostum, dün ani bir ‘çark’ ederek ‘Dinç Bilgin’e gerek yok. Sadece Aydın Doğan’la Turgay Ciner karşı karşıya gelip tartışsınlar. Hatta isterlerse bunu Teke Tek programında yapsınlar’ diyor.

Bana gösterdikleri güvene teşekkür ederim.

‘İçime sinmeyen’ bu teklfi Aydın Doğan’a ilettim.

Aydın Bey’in yanıtı netti:

‘Fatih, bu teklifi anlayamadım. Ben ikisinin beraber gelmesi kaydıyla bu tartışmayı yapacağımı söylemiştim. Tek şartım buydu. Turgay Ciner neden Dinç Bilgin’le beraber gelmiyor. Dinç Bilgin’i yanına almaya utanıyor mu, yoksa Dinç Bilgin’in benim ve halkın karşısına çıkacak yüzü mü yok?’

Güldüm. ‘Aydın Bey ikisine birden hodri meydan dediniz. Turgay Ciner tek başına gelmek istiyor. Son 2.5 yılı konuşalım diyor. Buna ne yanıt vereceksiniz?’

Aydın
Bey yine açık konuşuyor:

‘Bak bu bir oyun. Turgay Ciner karşıma oturup, kendi durumunu legalize etmek istiyor. Bana göre Turgay Ciner henüz medya patronu değil. Kiracı. Karşıma çıkacak ve patron sınıfına yükselecek. Hayır, yok öyle şey. Oranın sahibi Dinç Bilgin. O gelecek. İstiyorsa yanında kiracısı Turgay Ciner de olsun. Dinç Bilgin geçmişi, gazeteyi bana nasıl satmak istediğini, benim nasıl almadığımı, onlara ne yardımlar yaptığımı anlatacak. Devlete olan 1 milyar dolar borcunu nasıl ödeyeceğini açıklayacak. 2 milyon dolarlık kiralarla bu borcu nasıl bitireceğinin açıklamasını yapacak!’

‘Yani Turgay Ciner’i muhatap almam diyorsunuz.’

‘Alırım ama bu haliyle almam. Turgay Ciner gidip devletle anlaşacak. Değerini ödeyecek, Sabah’ın ve ATV’nin patronu olacak. O zaman kendisini ilk kutlayan, gazete patronları arasına hoşgeldin diyen ilk kişi ben olacağım. Ama şu an gazete patronu değil. Haliyle gazete patronu sıfatıyla karşıma almam.’

Aydın Doğan’
a Turgay Ciner’in son 2.5 yılı konuşmak istediğini söylüyorum.

‘Başını konuşmadan sonunu nasıl konuşacağız. Dinç Bilgin devletin 1 milyar dolarını son 2.5 yılda hortumlamadı ki. Son iki buçuk yılı konuşmak için, önce o 2.5 yıla gelirken yapılan soygunu konuşmak lazım. Devlete olan borç, millete olan borç son 2.5 yılda oluşmadı. Son 2.5 yıl sadece bu borcun üzerine yatıp, devlete ödememe, devletten mal kaçırma dönemidir.’

‘İkisi beraber gelirse konuşur tartışır mısınız?’

‘Kardeşim, ben net konuştum. İkisi beraber gelecek. Açık açık, nerede isterlerse orada. Ama bunların niyeti başka. Beni kendileriyle muhatap edip, yaptıkları işi meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

Ben bu oyunları yutmam. Ben bunları bu halleriyle muhatap alır, bunlarla sadece bugünü konuşursam, ben de bunların yaptığı vurgun suçuna ortak olmuş olurum. Son kez söylüyorum. İkisi beraber. Nerede isterlerse orada. İddia ettikleri her konuda. Ama bu tartışmadan kaçarlarsa o zaman bir daha onların hiçbir iddiasına yanıt bile vermem. Onları yok sayarım. Ya hodri meydan deyip gelecekler, ya da saklandıkları yerden devletin, milletin malını yemeye devam edecekler.’

Değerli okurlar. Ben artık sıkıldım. Teklif net. Ya evet, ya hayır.

Başka bir yazıya yanıt vermem, Aydın Doğan’ı da bir daha aramam.

Cem Uzan’ın bantlarını yayınlamalı mıydık?

BAYRAMDAN birkaç gün önce Kanal D Haber Merkezi... Haber toplantısındayız. İstihbarat şefi Salih Selçuk elinde kasetlerle oturuyor.

‘Cem Uzan’ın babası ve kardeşiyle yaptığı telefon görüşmelerinin kayıtlarını ele geçirdik. Müthiş’ diyor.

Dinliyoruz. Hürriyet’te bir gün önce yazılanların ‘ses kayıtları’.

Gerçekten müthiş. Cem Uzan belli ki sarhoş. Sözler ağzında yayılıyor. Sürükleyici bir konuşma. Ama içeriği zaten basına yansımış. Hatta biz de Kanal D’de Hürriyet’ten alıntı yaparak konuşmanın önemli bölümlerini ‘metin’ olarak vermişiz.

Fakat ses kaydının yarattığı efekt bambaşka.

Haber toplantı masasında benim dışımdaki 10 arkadaşıma teker teker soruyorum:

‘Bu bantları yayınlamalı mıyız?’

10 net yanıt geliyor: ‘Evet yayınlamalıyız.’ Bantların yayınlanması mutlaka rating getirecek. Çünkü ilginç. Ama haber değeri yok. Çünkü içeriği zaten daha önce yayınlanmış. Yayınlanmasının kimseye faydası da yok. Çünkü bu kayıtlar zaten devletin elinde var. Mahkemeler delil olarak kullanacak. Biz bunları yayınlayarak kimseye ‘gerçek’ bir fayda sağlamayacağız.

Aynı 10 arkadaşıma soruyu başka bir şekilde tekrarlıyorum:

‘Arkadaşlar annenizle, babanızla, sevdiklerinizle yaptığınız konuşmaları, içeriği ne olursa olsun, bir televizyon kanalında canlı canlı duymak hoşunuza gider mi?’

10 ‘Hayır’ yanıtı alıyorum. Birkaçı ‘Ama abi bunlar suç işliyor’ diyor.

Uzun uzun tartışıyoruz.

Sonunda kararı ben veriyorum:

‘Salih bantları ele geçiren arkadaşımıza teşekkür ederim ama bunu yayınlamak benim vicdanımı rahatsız eder.’

Konu kapanıyor.

Çünkü ben legal veya illegal kayıt edilmiş ‘özel’ konuşmaların televizyonda yayınlanmasının ‘ne kadar büyük bir rezillik’ olduğunu biliyorum.

Bunun insanlıkla ne kadar bağdaşmadığını yakın çevremde yaşadım.

Bu yüzden de böyle bir ‘ayıbın’ altında imzamın olmasını istemiyorum.

Söz konusu kişi Cem Uzan bile olsa böyle bir muameleyi kimseye layık göremiyorum.

Haberci olarak, televizyoncu olarak doğru mu yaptım bilmiyorum.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Kendimizi dünyanın en önemli adamı zannetmediğimiz zaman.
Yazarın Tüm Yazıları