Avrupa'da ne yasaksa bizde de o yasak olmalı

Ege CANSEN
Haberin Devamı

50'li yılların başında, o zamana kadar Hollanda'nın dominyonu (sömürgesi diyelim) Endonezya, bağımsızlığına kavuşmuştu. Bu nedenle, Endonezya'da Hollanda dilinde eğitim yapan üniversite kapanmış ve hocaları serbest kalmıştı. Bu profesörlerden bir kısmı, Birleşmiş Milletler kanalıyla, ODTÜ'nün İdari Bilimler Fakültesi'ne geldi. İçlerinden biri, istatistik profesörü Wienreb dekan oldu. Son derece becerikli bir Yahudi olan Weinreb, ODTÜ ile Rotterdam İktisat Fakültesi arasında sıkı bir işbirliği kurdu. Bu sayede İdari İlimler Fakültesi'nin kalitesi yükseldi. Weinreb, yurtdışına çıkmanın genelde çok zor, bir öğrenci için ise adeta imkânsız olduğu o yıllarda (1959 yazında) yaklaşık 50 kişilik bir öğrenci kafilesini Hollanda'ya götürdü. Bir buçuk ay süren bu gezi, çoğumuz için ‘‘göz açan’’ bir tecrübe oldu.

Geziye çıkmadan önce, öğrencilere bir haftalık ‘‘Avrupa'ya uyum sağlama’’ eğitimi verildi. İlk konuşmayı da okulun kurucusu Fuat Çobanoğlu yaptı. Çobanoğlu, ‘‘Medeniyet, üçüncü şahısların hakkına saygı göstermektir’’ diye bir tanımla başladığı konferansını, sırf bu cümleyi açıklayarak tamamladı. Geri kalmış kültürlerde, insan davranışlarının, öncelikle ‘‘birinci şahıs’’ yani ‘‘ben’’in, sonra da ‘‘ikinci şahıs’’ yani ‘‘benim tanıdıklarım ve beni tanıyanlar’’ın hak ve menfaatinin korunması esasına dayandığını anlattı. Medeniyet düzeninin ise kişinin, ‘‘üçüncü şahısların’’ yani ‘‘tanımadıklarının’’ haklarına saygı gösteren ve onu koruyan bireysel davranış tarzı üzerine inşa edildiğini anlattı.

* * *

Herkesin bir tane birinci şahıs dostu, yani kendisi vardır. Az sayıda da ikinci şahıs dostları, kısaca ‘‘ailesi, akrabaları ve arkadaşları’’ bulunur. Bir başka deyişle, herkes sonsuz sayıda insan için ‘‘üçüncü şahıs’’tır. Eğer ‘‘ben’’, içinde yaşadığım toplumda üçüncü şahıs haklarına saygı göstermiyorsam, bu ‘‘ben’’im haklarıma, sonsuz sayıda kişi saygı göstermiyor demektir. Çünkü, yukarıda yazdığımız gibi, herkes başkaları için bir üçüncü şahıstır. Bireyin, tek başına veya tanıdıklarıyla birlikte, üçüncü şahıslardan gelebilecek hak ihlallerine karşı kendini koruması çok zordur. Bu zorluk, maddi açıdan zayıf ve hemşerilik bağları ister istemez zayıflamış şehirli insan için daha da varittir.

Kişilerin, üçüncü şahıs kimlikleriyle haklarının korunması, kültürel bir sorun olduğu kadar, hukuki bir meseledir. Hukuk, bu meseleyi ‘‘yasaklar’’ koyarak çözümlemiştir. Bu bağlamda medeniyet, ‘‘bireyin, üçüncü şahısların haklarını ihlal eden davranış biçimini sınırlayan yasaklar düzeni’’ demektir. Bu yasakları, birinci ve ikinci şahıslar arasındaki ilişkileri tanzim eden ilk ve orta çağlardan kalma ‘‘gelenek ve görenek’’lerle karıştırmamak şarttır.

Hedefimiz medeni bir millet olmak ise, sadece medeni ülkelerde ne imkânlar varsa bizde de onlar olmalı veya medeni ülkelerde ne gibi özgürlükler varsa bizde de onlar olmalı demekle yetinemeyiz. Medeni bir toplum olmak bakımından, en az hürriyetler kadar önemli olan, medeniyetin esasını teşkil eden, üçüncü şahıs haklarını koruyan ‘‘yasakları’’ benimsemektir.

SON SÖZ:

Hesap vermeyen yetkili, sorumluluk yüklenmeyen hak sahibi olmaz.













Yazarın Tüm Yazıları