İsviçre’deki hesaplar ve basın özgürlüğü

Güncelleme Tarihi:

İsviçre’deki hesaplar ve basın özgürlüğü
Oluşturulma Tarihi: Şubat 14, 2015 10:54

Geçen hafta HSBC’nin İsviçre kolunun özel müşterilerine ait detaylı hesap bilgileri basına sızdırıldı. Aralarında bir çok zengin Türk’ün de bulunduğu bu kişilerin bankayı vergi kaçırmak ve kara para aklamak için kullandığı iddia ediliyor.

Haberin Devamı

Bu konuda benden çok daha bilgili ve yetkin yüzlerce ekonomi uzmanı ve gazeteci zaten bütün bunların ne anlama geldiğine dair onlarca makale kaleme aldı.
O yüzden olan bitenin nedeni ve sonuçlarıyla ilgili ahkam kesecek değilim.
Ama bu skandalın medya ile etkileşim içinde olan herkesin (kısacası herkesin) ilgisini çekecek bir yönü daha vardı.

* * *

Fransız Le Monde gazetesi HSBC’nin İsviçre kolunda hesabı olduğunu tespit ettiği tüm siyasetçilerin, sporcuların, suçluların ve iş adamlarının isimlerini yayınladı. Elbette buraya kadar her şey normal. Sonuçta haberin merkezinde bu isimler var.

Ancak isim listesi yayınlandıktan sonra kurumun üç hissedarından biri, 84 yaşındaki Pierre Bergé, gazetenin yayın kurulunu şiddetle eleştirmeye başladı.
2010 yılında hisselerini satın alarak gazeteyi batmaktan kurtaran ve anlaşmayı imzalarken “Le Monde’un bağımsızlığını garanti edeceğine” söz veren Bergé, konuyla ilgili RTL radyosuna yaptığı açıklamada, önce editörleri “McCartney dönemindeki fişçilere” benzetti sonra da “Ben onların bağımsız olmalarına böyle davransınlar diye izin vermedim!” dedi.

Milyarder arkadaşlarının şaibeli finansal faaliyetleri gözler önüne serildiği için çok sinirli olan Bergé belli ki sözlerinin ne denli şok edici olduğunun farkında değildi.
Bergé’nin sözleri Fransa gibi basın özgürlüğünü ulusal bir parçası haline getirmiş bir ülkede bile medya patronlarının sahip oldukları gazeteleri kontrol altında tutmaya ve sansürlemeye çalıştığını gösterdi. Ve iletişim fakültelerinde yıllardır tartışılan, liberal medya sistemlerinde özel mülkiyet konusunu bir kez daha gündeme getirmiş oldu.

* * *

Haberin Devamı

Yarım yamalak Fransızcamla Bergé’nin açıklamalarının Fransa’da neden olduğu tartışmaları takip etmeye çalışırken (Galatasaray’da geçirdiğim yıllarda çok şey öğrendim ama ne yazık ki Fransızca bunlardan biri değildi), medya patronlarının basına verdikleri zararın aslında sanılandan çok daha büyük olduğunu fark ettim.
Bergé’yi eleştirenlerin bir çoğu medya patronlarının çıkarlarını korumak için zaman zaman basına sansür uyguladığını söylemekle kalmıyor, onların etkisi nedeniyle “Artık gazetelerde yayınlanan hiç bir şeye inanmadıklarını” söylüyordu.
Onlara göre gazetelerdeki her bir haber medya patronlarının çıkarlarına hizmet etmesi için yaratılmış yalanlardı.
Bu yorumları okudukça hem bir sürü cesur ve dürüst gazetecinin emeği böyle genellemelerle bir çırpıda çöpe atıldığı için üzüldüm, (Bergé ve diğer patronlar bağırdı çağırdı ama o liste sonuçta yayınlandı) hem de halkın medyaya karşı olan güveni tamamen ortadan kaybolmadan bu konuda harekete geçilmesi gerektiğini düşündüm.

* * *

Haberin Devamı

Sonuçta ABD’de medyada okudukları her şeyin, hatta bilim insanlarının sözlerinin bile egemen çevrelerin yalanları olduğuna inanmaya başlayan kitlelerin yarattığı yıkım malum...
(ABD’de “aşı-karşıtları” yüzünden kızamık salgını aldı başını gidiyor... Bu konuda tüm ana akım gazetelerde sayfa sayfa makaleler yayınlanmasına, saygın bilim insanları, doktorlar “Aşı hayat kurtarır” diye bas bas bağırmasına rağmen; her şeye ve herkese karşı güvenini kaybetmiş, kendilerine söylenen her şeyin “güçlülerin yalanları” olduğuna inanan binlerce kişi inatla çocuklarını aşılatmaya yanaşmıyor.)

Bugün bir çok ülkede basın özgürlüğünün önündeki en büyük engel baskıcı devletler, bu doğru..
Ancak ne yazık ki özgür demokrasilerde de medya patronları basının özgürlüğüne ve saygınlığına aynı oranda zarar veriyor.
Basın tüm işlevini yitirip yerini tamamen sosyal medyaya bırakmadan birinin Bergé ve benzerlerine medyadaki rollerinin ne olduğunu hatırlatması gerekiyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!