Avni Arbaş'ın resimleriyle İstanbul'u yeniden sevdim

BÜYÜK, usta ressamların sevdiğim özelliğidir. Yaşadığınız şehrin doyulmaz manzaralarını, balıkçılarını, sıradan insanlarını onun tuvalinde görünce, fark edemediğiniz güzellikleri yeniden keşfeder, görsel yeteneklerinizi boyutlandırır, genişletirsiniz.

Avni Arbaş'ın Türkiye İş Bankası'ndaki sergisini gezerken, onun resimleriyle, bildiğim, tanıdığımı sandığım kişilerin ondaki yeniden yaratış serüvenindeki yerlerini anlamaya çalışıyorum.

Ferit Edgü, Avni Arbaş kitabında; Türk resminin çok sevdiğim bir ustasını, belli bir düzeydeki her okurun anlayacağı bir yalınlıkta yazmış.

Sadece Avni Arbaş'ı değil, dönemin resmini, akademisini, Paris yaşamını da ele almış. Böylece Arbaş'ı daha iyi değerlendirecek malzemeyi bize sunmuş.

Edgü'nün dünya ve Türk resmini ve Avni Arbaş'ı çok iyi bildiği için, dikensiz bir üslupla yazdığına karar verdim.

Genellikle resim yazıları, bilgi döktürülme alanlarıdır, ressamı anlamak için bunlara başvurduğunuzda daha uzun bir labirente girmiş olursunuz.

Ferit Edgü, bilgi gösterisi tehlikesinden kendini uzak tutarak, sergiyi de ressamı da anlamamızı, algılamamızı sağlamış.

Avni Arbaş'ın peyzajlarını gördükten sonra evime döndüm, balkondan sisli denizi seyrederken, kitapta işaretlediğim Ferit Edgü'nün cümlesine bir kez daha baktım:

‘‘Sise boğulmuş Boğaz. Marmara.

Sisin içinde bir tekne.

Bir leke.

Solgun mavilikte sarı bir ışık.

Sessizlik.

Zaman sanki durmuş.

İşte Avni'nin resimleri.’’

* * *

İYİ bir sanatçı, akımların, değişikliklerin rüzgárında savrulmaz. Arbaş gibi yapar.

Siirt'e gidip Anadolu'nun resmini yapan Arbaş, daha sonra Paris'e gittiğinde de, gerçekten çok önemli bir kitap olan Mahmut Makal'ın Bizim Köy'ünden yola çıkarak gene Anadolu'yu, Anadolu insanlarını çizer, boyar.

Ressamın eserleri, benim hayatımın, bildiklerimin çeşitlendirilmesi olduğu zaman, onu seyretmek, resmin arkasını okuma isteği doğuyor bende.

Onun resimlerinde; insanı hayattan çekip koparan yapay bir yenilik yok, sağlam, güvenilir bir öğreticilik var.

Zaman zaman peyzaj böyle yapılır yargısına varıyorsunuz, zaman zaman portre böyle çizilir diyorsunuz.

Manzaraya nasıl bakacağımızı peyzajlarında, bir resme ayrıntılı bakmayı atlarında buldum.

Portreleri de öyle. Tanıdığımız iki insanı Atatürk'ü ve Názım Hikmet'i, Avni Arbaş'ın portrelerinden sonra derinlemesine tanıyacağız.

Onun için ‘‘Bir İstanbul ressamıydı’’ sözü ne kadar doğru.

Her şehri bir yazardan, bir ressamdan seyretmek isterim. Avni Arbaş'la İstanbul'u bir arada çağrıştırıyorum.

Hiç kuşkusuz onu bir şehre, bir temaya hapsetmek niyetinde değilim.

Kahramanmaraş Katliamı resmini görünce, onun dünyasındaki konu, tema zenginliğini daha iyi kavradım.

Kuvayi Milliye Atları'nı seyrederken atta simgelenmiş devrim tarihini okurum.

Mustafa Kemal portreleri de bir liderin bütün iç dünyasını verir bana.

* * *

AVNİ ARBAŞ Sergisi'ni mutlaka gezin. Bir ressamın sanatının bütün dönemlerini bir arada göreceksiniz.

Resim severler için kaçırılmaması gereken bir sergi.

Üstelik Taksim'in merkezinden metroya binip Levent'e inince, bir ressamın olağanüstü güzellikteki dünyasıyla karşılaşacaksınız.
Yazarın Tüm Yazıları