Aşşşağıla baba aşağıla, sonra da: N’olacak bu gençliğin háli

Geçmişin güzelliğine dair söylenenler mitten ibarettir. Zira, üzerinden çok zaman geçmiştir. Gönül elbette, acımasız "şu an" gibi canını yakmaktan aciz olduğu için, geçmiş günleri pek sever. Muhabbetle anar...

Hele ki gelecek üzerine kafa yormayı reddeden, ekmeğini geçmişinden yiyen, öngörü ve hatta içgörü fukarası bir toplum için, zooor...

E n’apacaksın? Geçmişe bakacaksın ve bütün yenilgilerini görmezden gelip, üzerine yalandan birkaç kat illüzyon cilası çekip onu illá ki bugünden hayırlı anacaksın.

Herhálde özellikle ekşiyerek yaşlananların azgın "nostalji" merakı da bu sebeptendir.

Çok zaman maalesef diyesim gelir, 34 yıllık hayatım boyunca hoyrat mı hoyrat kullandığım bedenimde, şimdilerde biraz becerebilsem de dumura uğratmakta en zorlandığım tarafım olan belleğim, sahip olduğum en kuvvetli şeylerimden biridir.

Özellikle uzun vadeli hafızam, bayağı bir kuvvetlidir. Buna rağmen zihnim, geçmiş zamanın kimi bölümlerinin nasıl zift karası bir can sıkıntısından mustarip olduğunu mıh gibi bildiği hálde, "Aman canım, yine de iyiydi, hoştu" şeklinde, gayet utanmaz bir kandırıkçı tavırla anabiliyor o günleri.

Zaman en derin yaraya bile merhem olur derken, bundan bahsediliyor olsa gerek... An dediğiniz, şimdiden uzaksa, cennete direk...

GENÇLİK UZUN ZAMAN ALIR

Perşembe akşamı, NTV’de başlayan, Beyazıt Öztürk’ün, Kadir Çöpdemir ile birlikte ev sahipliğini yaptığı Biri Bana Anlatsın’ın ilk bölümünün konusu, memleketi Cumhuriyet’in 100. yılına, yani 2023’e taşıyacak gençlerden umut var mıdır yok mudur sorusuydu.

Programa telefonla bağlanan Nilgün Belgün ve stüdyo konuklarından Çelik’in (Erişçi) eline hamaset sazını aldığı bölümler haricinde, eğlenceli bir seyirlikti.

Hele ki bir "ilk" program için (Dergilerin ilk nüshalarının ve programların ilk bölümlerinin nasıl meşakkatli ve talihi kendinden menkul bir şey olduğunu, sektör azaları bilir.) son derece başarılı bir işti.

Program formatına göre, akşamın bir sorusu oluyor. Bir araştırma şirketi, masaya yatırılan konu hakkındaki kamuoyu kanaatinin program boyunca nabzını tutuyor. Sonuçta kanaatin değişip değişmediğine bakılıyor.

Perşembe akşamı, programın başında yüzde 55’e yakın bir bölüm gençliğe inanmıyor, 35’e yakını inanıyordu; yüzde 11 de bilemiyordu, muallaktaydı.

Program bittiğinde, sonuçlar tam tersine dönmüştü. Yüzde 55’e yakını, "E, fena değil, umut var" diyor, yüzde 35’e yakını "Bu gençlerden bir bok olmaz" diye düşünüyordu. Yüzde 11’lik "Ben bilmem beyim/amirim/aman ne bileyim illa ki birileri bilir" insanının durumu bakiydi.

Konuklar, Marmara İletişim’de "okur da okumaz"ken dersine girdiğim yegáne hoca olan, sosyoloji ve iletişim dendi mi hocaların hocası olarak tanınan, ne zaman görsem zihnime Picasso’nun "It takes a long time to become young / Gençlik uzun zaman alır" lafını düşüren Ünsal Oskay, Hırsız Polis dizisinde Jilet’i canlandıran ve "Biz gençken niye böyle kanallar yoktu?" diye sordurtan S’nek kanalında muhtelif programlar sunan Dağhan Külegeç, şarkıcı ve büyük Türk düşünürü Çelik, neci olduğu bilinmez ve büyük Türk düşünmese keşkesi ama pardon, aaa, doğru ya, zaten düşünmüyordu di misi Helin Avşar, daha önce Okan Bayülgen’in Herkes Bunu Konuşuyor’unda da izlediğimiz ve o zaman da içimize baygınlık getirten "büyüyünce ideal Türk siyasetçisi olacak teyzesi/amcası" modeli çocuk Ata Yiğit Yıldırım ve dehanın sevimsiz olması gerekmediğinin ayaklı kanıtı olan bir diğer genç insan Eren Yanık’tı. (86 doğumlu, Princeton’dan erken kabullü; yayınlanmış, Türk eğitim sistemini eleştiren Sınavcı adlı bir kitabı ve Akvaryum adlı bir ikinci kitabı bulunan bir arkadaş. Lahey’de Model Birleşmiş Milletler konferansına katılmalar, Avrupa Gençlik Parlamentosu’na seçilmeler, Kıbrıs Komisyonu’nda görev almalar, UNICEF toplantısına giden delegasyonda yer almalar... Ve bunu son derece iki ayağı yere basar bir vakar içinde yapmalar...)

BEĞENMİYORSAK, DÜKKANI KAPATIP GİTMEMİZ LAZIM

Programın konuğu genç arkadaşlara selam peşrevinin ertesinde soruldu: Sen kendi çevreni nasıl buluyorsun? Gençlikten umut var mı?

Her yanıtını ıslıkla ve hayranlıkla dinlediğimiz Dağhan Külegeç şöyle dedi: "E genciz neticede; beğenmiyorsak dükkánı kapatıp gitmemiz lázım di mi?! Ayrıca genç nedir, kimdir? Bu ülkenin en yaşlı adamına göre, Ünsal Oskay da genç? Sen kendinden umutlu musun sorusuna geliyor konu. Ben gençliği beğeniyorum da aileleri ve iş yerlerinin tutumunu beğenmiyorum."

Saygıyla şapkamı çıkarıyorum, başka bir şey demiyorum. Öyle ya, adam yerine koyma, konuşma ve fikrini ifade hakkı tanıma, maaş verme, saygı duyma, aşşşağıla baba aşağıla, sonra da: N’olacak bu gençliğin háli?

Sen git de kendi yaşının kıçını topla diye yanıtlayası gelir her gencin háliyle.

Böyle bir sistemde ölmelere yatmıyorlar ya yatın kalkın o pişkin "olgunluğunuzla" dua edin.

Bana sorarsanız, Dağhan’ın dediği gibi, programın sonucu, günü kurtaran, geçiştirmeye yönelik bir sonuç olabilir. Yani, bu durum gençliğin sıkışıp kaldığı durumda hiçbir şeyi değiştirmeyebilir.

Yine de o sonucun değişmiş olması, nafile değildir. Zira Dağhan Külegeç ve Eren Yanık, taş gibi cümleler kurdular.

GİTMELER BİLMEYENLER SİZİ KİM BEĞENSİN

Şahsen, bin yaşında ve şimdiki gençlerde hayat yok imanında, buna rağmen akli melekelerimi tamamen yitirmemiş bir ekşimiş kocakarı olsaydım, fikrim değişebilirdi.

Nedir yani? Her şeye rağmen çocuklar bu háldeyseler, nihilizme düşmemişlerse, tırmalıyorlarsa, seçilme yaşının 25 olmasının tartışıldığı bir toplumda (YUH!) var olmaya çalışıyorlarsa; burun kıvırmak herhálde bin yaşında hálá inatla koltuğuna yapışan birtakım kifayetsiz muhterislere düşmemelidir, değil mi?

Siz; tepemizdeki gitmeler ve vakarla, bilgelikle durmasını, durup dinlenmenin tadını çıkartmayı bilmeyen, gençken de üretkenliği kendinden menkul hırs kumkumaları; bilgeliğin sokağına bile uğramamışlar; sizi kim beğensin be abi?

Kadir Çöpdemir, o şahane çelebi üslubuyla dedi ki: "Gerçi bulsam, kil der atarım, anlamam ama 2000 yıl önceden kalma kil tablette de aynı şey yazıyormuş: Gençlikten hayır yok."

Hakikaten ne leş bir söylem.

Buna rağmen, şimdiki gençliği beğenmeyen büyüklerimize de müjdeli bir haberimiz var. Bakınız Ata isimli genç arkadaşımız gibileri de var. O ne diyor? Katur kutur salak saçma bir siyasi söylem ezberi okuyor. Hiçbir halt demiyor. Ama nedir? Zikredercesine, tüm siyasi klişeleri, maşallah, bir solukta dile getirebiliyor. Hatta "Özel hayata girmeyelim lütfen" gibilerinden bir ton bile tutturabiliyor. Büyüyünce partilerarası sörf hayatında kendisine başarılar diliyoruz. Büyüyünce başbakan olacak çocuk maşallah.

Şimdi düşününce korktum da gerçi. Gençlikten umut varmış esasında diye sonuç yüzdelerinin oranını değiştirenler, Ata’nın ileriki partizanları olabilir mi acaba? Hangi parti olduğu önemli değil. Hamaset ve o bildik ezber olsun da...
Yazarın Tüm Yazıları