ASO tv geliyor

Atatürk Bulvarı’nın çehre ve siluetindeki hızlı değişim (!) sürüyor. Temelini on ay önce Başbakan Tayyip Erdoğan’ın attığı ASO’nun 17 katlı yeni bina inşaatı tamamlanmak üzere.

(Fiziki ihtiyaçların, estetiği kırıp dökmesine olağan bakılan bir ülkede yaşadığımız için, üzüntüyü not edip yeni bilgiler paylaşacağım)

Toplam 12 milyon YTL’ye malolacak binanın müteahhit firması Ender İnşaat "300 gün" taahhüdüne uyacak ve ay sonunda binayı ASO’ya teslim edecekmiş.

Mayıs boyunca da tefriş dekorasyon, bilgisayar ve diğer elektronik altyapısı hazırlanacakmış.

Dolayısıyla, ASO Başkanı Nurettin Özdebir’e rastladıkça "Nasıl gidiyor?" diye sorup ilgilenen Başbakan da yeni binayı en geç Haziran başında açabilecekmiş.

BENZERİ OLMAYAN SİSTEM ASO, yeni binayla birlikte "ASO İnternet tv" adıyla internet televizyonculuğuna adım atıyor.

Bu amaçla dünyadaki son teknolojik düzeyi temsil eden "Adobe stream server" altyapısı üzerinden yayın yapacak internet televizyonculuğu için ihale hazırlığı yapılıyor.

Aylık Meclis toplantıları sık sık gündem belirleyen konuşmalara sahne olan ASO’nun bu projesinin biz habercileri de yakından ilgilendiren bir unsuru var: Kurulacak profesyonel görüntü sistemiyle,bağlantılar bina önündeki elektronik kutudan sağlanabilecek. Yapılan çekimler DVD formatında isteyenlere dağıtılacak. Sistemle, isteyen kuruluşlara tv yayını kalitesinde görüntü verilmesi hedefleniyor.

Bu sistemin Ankara’da benzerinin olmadığı belirtiliyor.

PARMAK İZİNDEN VAZGEÇİLDİ Ender İnşaat’ın İnternet sitesinde ASO binası tanıtılırken, "Tam anlamıyla akıllı bir bina olarak tasarlanmıştır. Bütün kapılar parmak iziyle açılıp, kapanacaktır" ifadesi dikkat çekiyor.

Öğrendik ki, yeni bina için parmak iziyle tanıma sisteminden vazgeçilmiş. (Kişi hak ve özgürlüklerine müdahale olduğu gerekçesiyle değil, teknik sorun çıkar diye.) Yerine, kat kartları kullanılacak, her kat için ayrı bir kart alınacağı için, asansörde gidilecek kişinin katı dışındaki başka katın düğmesine basmak mümkün olamayacakmış...

Püf noktası" ve borçlar

DİKİLİ Belediye Başkanı Osman Özgüven’in otobüs ve su hizmetlerini halka parasız sunması nedeniyle hakkında dava açılması, geniş yankı buldu.

Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i arayıp, "Siz de başkan olarak milyonlarca dolarlık yardım yaparken, Dikili Belediye Başkanı’nın soruşturmaya uğramasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" diye sorduk.

Başkan Gökçek soruma soruyla yanıt verdi: "Ben yaparken beni yerden yere vuran medya, SHP’li başkan olunca neden methiyeler düzüyor?"

Ben "Methiyeler düzmüyoruz. Sorumun basit olduğunu düşünüyorum. Siz soruşturmaya uğramazken, Dikili Belediye Başkanı neden uğruyor?" diye soruyu tekrarladım.

Başkan Gökçek, şu yanıtı verdi: "Bu arkadaşa haksızlık yapılmış o ayrı. Ama işin küçük bir püf noktası var."

Ben: "Nedir püf noktası?"

Başkan Gökçek: "Hiç söyler miyim?. Siz başkana söyleyin bana gelsin, söyleyeyim."

Ben: "Bizim böyle bir görevimiz yok."

Başkan Gökçek: "O zaman gelip bana sorarsa söylerim."

Gökçek,
ertesi gün düzenlediği basın toplantısında yasa gereği belediye hizmetlerinden ücret alınması gerektiğini söyledi ve "Yardım yapmak ayrı bir şey, hizmet vermek ayrı bir şey. Mesela otobüsü bedava yapamazsınız. Ücret almaya mecbursunuz. Yardım etmeniz ise başka bir durumdur" dedi.

Böylece püf noktasını öğrendik. Fakat konuyla ilgisi olmasa da bu sözleri dinlerken, nedense Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Hazine’ye olan 4 milyar YTL’lik vadesi geçmiş borcunu da hatırladık...
Yazarın Tüm Yazıları