Aşkın hakkı ikidir

Güncelleme Tarihi:

Aşkın hakkı ikidir
Oluşturulma Tarihi: Aralık 01, 2001 02:02

Aşka dair yıllardır yazdıkları, kimi zaman düşündürüyor, korkutuyor, çoğunluk kuşkulandırıyor. Kuşkuyu neye karşı mı duyuyorsunuz? Bazen sevgilinizin aşkına, bazen de kendinizinkine! Sosyoloji mezunu. Aldığı felsefe ve psikanaliz seminerleri de aşkın felsefesini yaparken oldukça yardımcı oluyor ona.

Ciddi ciddi siyaset de yazıyor. Futbol yazıları, yorumları ise alıp başını gitmiş durumda. Ama aşk yazılarının yeri ayrı, hem kendisi hem de okuyucuları için. Çünkü kendini düşünmeye bıraktığında ilk düşündüğü şey kadın erkek meseleleri, ne yapsın. Pazar günleri yayımlanan öyküleri, Bekle Beni Gelmeyeceğim adıyla bu hafta Kırmızı Kitaplar'dan çıktı. Bize de bu röportajda, kendisi hiç tercih etmese de, Haşmet Babaoğlu'na ‘‘aşk uzmanı’’ muamelesi yapmak düştü.

Türkiye'de aşk yazarlığı diye bir kategori oluştu mu? Özellikle kadınların hayranlıkla okuduğu, ‘‘aşk uzmanı’’ erkekler kategorisi...

- Bazı yazarlar aşk üzerine yazarak kendilerini okurlarına sevdirmenin yolunu bulduklarına inandılar. Ben de bu yüzden bir süre vazgeçtim yazmaktan. Ama şöyle bir çelişki var: Her Allahın günü insanlar siyaset yazarken, üç tane adam aşk yazdı diye aşk yazarlığı da olur mu, deniyor. Peki siyaset yazarı niye bu kadar? Bir gazetede iki tane yeter. Ama bazen beş aşk yazarı yetmez.

Artık aşk yazmam dediniz, niye kararınızdan döndünüz?

- Bazen insan kendini aşk yazmaktan alıkoyamaz, özellikle tutmuyorsa. Benim sorularım var. Aşk üzerine de kadın erkek ilişkileri üzerine de. Ve bu sorulara yanıtı, yazan bir adam olarak yazılarımda arıyorum.

Aşk yazıları biraz hor görülüyor...

- Kesin öyle. Aşk yazılarını horlayanlar, en çok aşkla meşkle haşır neşir olanlar. Bir de gazetede hesaplaşmak istemiyorlar. Bir şey daha var. Bir büyük kesim de aşk yazarlarını horluyor. Ahmet Altan olayı çok açıktır bu konuda; apaçık kıskançlıktır!

Yazılarınızda çok soru var. Peki cevaplarınızı buldunuz mu? Daha doğrusu cevap var mı?

- Aşk öyküleri yazdığında, yazarken içinde buluyorsun yanıtı. Onun dışında hayattan geliyor cevaplar. Peki bunların sonunda ne hale geldin diye sorarsan, çok tatlı bir hale gelmedim. Çünkü bir kahkaha erosu öldürür, bir de bilmek! Bundan çok çekiyorum, beni sevenler de çekiyor.

Yani sorularınızın cevabını aldınız, bu konuda uzmanlaştınız!

- Aşkın uzmanlığı filan olur mu! Ama aşktan acı çekmek, aşktan hırpalanmak, aşk sevinciyle içi dolmaksa sözkonusu olan, o zaman herkes zaten aşk uzmanı. Yoksa aşkın bilmekle ne ilgisi var, sevgidir o.

Aşk yazmak, insana bir ‘‘gizem’’ katıyor mu, yazılarla birlikte ‘‘yazarla’’ ilgilenenler de oluyor mu?

- Bunun gizemle ilişkisi yok. Çünkü içinde ‘‘giz’’ filan yok. Aşk şarkıları söyleyenlere aşkla yaklaşılması gibi bir şey bu... Yani aynı dilden konuşulmasının yarattığı heyecan yazıyla yazarı bazen okurun karıştırmasına yol açıyor.

Aşkla, ‘‘aşka benzer ilişkiler’’ ayrımı yapıyorsunuz, nedir bu?

- Romantikler gelip geçtikten sonra, yeni ve çok daha düzenli bir burjuva toplumu oluşmuş, evliliklerin güvencesinin üstüne de hiçbir şey yok. Ama bu evliliklerde bir şey eksik, denmiş. O kıpır kıpırlık eksik. Aşkı evliliğin içine zerketmişler. Sonra evlilikler geçti, çift olmak geldi. Hepsinin içinde aşktan bir şeyler bulunması istendi. Peki aşık oldular mı? Olmadılar ama model olarak aşkı aldılar. Bazı hokkabaz yazarların üç yıl sürer, dört gün sürer diye yazdıkları şeyler aşka benzer ilişkiler. Deliliğin süresi mi olur!

Niye yıkıcı bir şey aşk?

- Bu kadar iki kişilik bir dünyanın fazla uzun gitmemesi çok normal. Şöyle söyleyeyim; aşıklar elektrik faturasının geldiğini üç ay farketmezler. Aşka benzer ilişkilerde elektrik faturasının herkes farkındadır.

Elektrik faturalarını farkedip ödeyenler aşık sayılmaz mı yani?

- Elektrik faturasını ilk farkeden, aşkı ilk terkedecek kişidir. Bu bir kadınsa mesela, çok yakın zamana kadar kendisinde çok sevecen duygular uyandıran erkeğin atılmış çoraplarının koktuğunu da ilk o farkeder.

AŞK YOKSULLARIN İŞİ

Bu çok acımasız bir yaklaşım değil mi?

- Bunu acımasız bulan aşık olmasın, aşka benzer ilişkiler kursun. Benim bir iddiam var, hayatımın en güzel zamanları sevdiğimle elele her gün belli bir saatte bir belediye otobüsünün gelmesini beklediğim anlardı. Yıllar sonra hiç belediye otobüsüne binmediğim bir dönemde, farkettim ki esas aşk oymuş. Aşkın donanımlarından birinin de bu tür bir yoksulluk olduğunu anladım. Aşk yoksullara çok yakışıyor, yoksulluk aşka çok yakışıyor. Çevremde, yoksullaşınca yeniden aşık olduğunu gördüm insanların.

Nasıl yani, para mı aşkı öldüren?

- Zenginlik zihni dağıtır. Zenginleştikçe, eşyalar çeşitlendikçe, seçme olanakları çoğaldıkça aşkın kendisi de giderek bir cilaya dönüşüyor. İnsanın kendi aşkını bile seyrettiği bir film oluyor.

Peki insan sahiden hayatta sadece bir kez mi aşık olur?

- Bunu eski reklamcı soytarı yazarlara benzemek için değil, gönülden inandığım için söylüyorum ki Allah'ın hakkı üçtür ama aşkın hakkı ikidir. Bir defa aşık olursunuz, sonra da ilk aşkınızın yaralarına merhem olsun diye ikinci kez. O kadar.

Yazılarınıza göre aşkın moderniteyle bir problemi var. Nedir ‘‘modern’’ aşk? Modern zamanlar aşkı neye çeviriyor?

- Modern aşkın tek düşmanı var; iyi vakit geçirme arzusu! Ve aşıklar iyi vakit geçiremeyince ne oluyor? Korkunç bir trajedi. Niçin ayrıldık, birlikte iyi vakit geçiremediğimiz için.

Aşk bir yandan da kimyasal bir şey. Yani görüyorsun, bir şeyler salgılıyorsun filan, bu kadar basit değil mi?

- Ben zaten allayıp pullayıp bunun üstünü örtmüyorum. İlk bakışta aşka inanıyorum. Sonradan baka baka güzel ilişkiler, flörtler doğar, aşk değil.


Ruhların girintisi çıkıntısı yok


Sevgi seksüeldir, egzersizleri vardır. Ama aşk erotiktir, onun yalnızca ayinleri olur.

Aşık olduğun adamın iki üç kadınla beraber otururken birden köfteleşmesi bütün aşkın bitmesine neden olabilir. Halbuki sevgide zaten onu köfte olarak sevmeye başlamışsındır.

Kadın ve erkek arasında olmuyor bu iş. Birimizin çıkıntısı birimizin girintisi olduğu için, bunlar birbirine uyuyor diye, ruhlarımızın da girinti çıkıntıları uyuyor sanıyoruz.

Günümüzde aşk nedir ki; çoğu zaman aşktan sözetmektir! Bunu bildiğimiz için en aşksız, en ‘‘kurumuş’’ anlarımızda bol bol aşk lafı ederiz. Ruh çağırmak gibi...

Bugün piyasada iki şey çok değerli: Monogamide ısrar ve aşık olabilme becerisi... Bunlardan birine sahip olduğunuz duygusu yarattınız mı, yaşadınız. Herkesin gözü üstünüzde olacak, talipleriniz çoğalacak!


Kadın adama, adam kendine aşık oluyor


Aşk bitse de evliliklerin çoğunluğu kale gibi sağlam kalıyor, aşkın bitmesi neden boşanma nedeni değil?

- Evliliği berbat eden içine zorla aşkı sokmak. Evlilik insanlığın bulabildiği en iyi sosyal kurum. İnsan evliyken evliliğin bu güvenli ve makul yönlerini benimsiyor, aşk bitse bile evlilikte ısrar ediyor. Modern hayatta çok yalnızız, tanıdık, alışıldık birisinin yanıbaşımızda olması bazen kolay terkedilemez bir güvenlik duygusu yaratıyor.

Bir nevi korkaklık değil mi bu?

- Kadınlar, Beyoğlu şairleri, hikayeciler buna genellikle korkaklık derler, ben korkaklık olduğu kanaatinde değilim.

Çünkü bu korkaklığı genellikle erkekler yapıyor, siz de bir erkeksiniz.

- Çok doğru. Sürekli erkekler yapıyorlar, çünkü kadınlar buna boyun eğiyorlar. İplerin kopacağı ana kadar. Sırtını dayadığın birini terketmek bizim kültürümüzde çok zor. Canını acıttığında seni karakola şikayet etmeyecek bir kadını niye kolay kolay terkedesin ki.

Adamlar başka bir kadına çok aşık olduklarında da o ilişkiyi terketmiyorlar.

- Adamlar aşık oldukları kadını değil, aşk duygusunu severler. Mehtaba bakıp ne güzel kamyon tekerleğine benziyor diyen adam, orta yaşında aşık olunca, sevdiği kadınla ilgisiz şairanelikler döktürmeye başlar. Aslında erkekler çok acayip, aşık olduğu zaman kendini sevmeye başlıyor, ilk defa, gerçekten.

Bazı düşünürler klasik aşkın harcının mektuplaşma olduğunu söylemiştir. Yazıyorsunuz, atıyorsunuz, göndermiyorsunuz, gönderirken içiniz titriyor... Sonra gözyaşlarınız, terleyen elleriniz, çekmeceden çıkardığınız kağıtlar, huysuzluk eden kaleminiz... Mektup neredeyse kanlı canlı bir şeydi ve bu aşka da kan can katıyordu. Aşk zaten özlem formunda olduğundan mektup da bu özlemi besledikçe besliyordu. Ama geçti artık o çağ. İster istemez hepimiz mailleşiyoruz. Mail daha çok erotik, hızlı ve uçarı arkadaşlıklara uygun düşüyor.

Özellikle kadınlar muhteşem yazıyorlar. 18 yaşındaki kızlar, aşkı çok iyi biliyormuş gibi yazıyor. 30'a merdiven dayamışlar da ‘‘Bu iş olmuyor’’ duygusu hakim. Daha ileri yaşlardaki erkekler ise ‘‘şu kadını da seviyorum, memleketimi de, şu çiçeği de seviyorum’’ havasında. Ama bir kesim var ki, 30'unu aşmış, daha çok single anne olan kadınlar, Türkiye'yi, kadınları, erkekleri, hayatı, rezilliklerimizi, güzelliklerimizi çok iyi anlıyorlar. Onların hepsinin siyasette olmasını isterim.


Mail erotik ve uçarı


Single anneler umut


Haşmet abi, kızı tarif eder misin?


Haşmet Babaoğlu yazdığı küçük aşk öykülerine okurlardan gelen tepkiyi anlatıyor: Bazen çok komik şeyler oluyor. Bir öyküde, karşı masamda oturan bir çiftten oğlan tuvalete kalkınca, kızın cebine birkaç mesaj geldiğini ve yüzünün halini anlatmıştım. Sayısız erkekten mail geldi, ‘‘Haşmet abi, kızı tarif eder misin?’’ diye...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!