Aşkımın şiddetinden koptu gönlün freni Doktor beni sanıyor hálá şizofreni

Size anlatacaklarım var...

Mesela "NAL"dan, mesela Abidin Dino’dan, mesela Türkiye’deki punk tarihini konu alan kitaptan, mesela biatlon sezonunun açılmış olmasından ve mesela plak almayı sürdürenler için mühim bir gelişmeden söz etmek istiyorum.

Bütün bunların benim ilgimi çekmeleri dışında pek ortak yanları yok.

Olması da gerekmiyor.

Size anlatacaklarım var, yerim dar, hemen başlıyorum!

*

1) NAL: Bir Akıl Hastanesinin Hatıra Defteri. Kendisi de psikiyatri uzmanı olan Cemal Dindar hazırlamış. NAL, hastalara vurulan ilaç karışımının kısaltması. Üç ilacın baş harfleri.

Cemal Dindar "NAL’layın şunu!.."nun insafsızlığını aşarak, şizofrenlerin şiirlerini, metinlerini, çizimlerini toplamış.

1990’larda çıkan Şizofrengi sayesinde aşina olduğumuz, tanıdığımızı sanıp asla tanımadığımız bir hastalıktan doğan müthiş şeyler var.

O yıllarda meşhur olmuştu R.G.Ö’nün güzel şiiri. Bu kitap vesilesiyle yine hatırlanır.

Çok iyi, çok dengeli bir derleme olan NAL anısına o güzel şiir nasıl başlıyordu hep beraber hatırlayalım:

"Aşkımın şiddetinden koptu gönlün freni!../ Doktor beni sanıyor hálá şizofreni!.."

*

2) Kayak yapmayı bilmiyorum, tüfekle ateş etme konusunda ise "Acemi eğitimimi Küçük Çiftlik Lunaparkı’nda balon patlatarak tamamladıktan sonra silaha el sürmedim" diyebilirim.

Fakat bu iki faaliyeti birleştiren, yani kayakla dağ bayır aşıp minicik hedefleri vurmak üzerine yoğunlaşan "Biatlon" sporunun hastasıyım.

Eurosport yayınlıyor. Şu anda perşembe öğle suları ve ben sezonun Kontiolahti’deki ilk yarışını seyrediyorum gözucuyla.

Seyrettikçe bağlanılan güzel bir spor. Mart ayına kadar da devam ediyor sezon. Bilmem ilgilenen çıkar mı? Ben söylemiş olayım da...

*

3) Sezgin Boynik ve Tolga Güldallı’nın editörlüğünde hazırlanan "Türkiye’de Punk ve Yeraltı Kaynaklarının Kesintili Tarihi 1978-1999", Londra’da Soho kitapçılarında görüp "Bizde niye böyle kitaplar yapılmıyor" dediğimiz türden sıkı bir çalışma.

Benim de kenarından köşesinden şahitlik ettiğim zamanlar, gruplar, konserler, fanzinler arasında beklenmedik şekilde beliren toparlayıcı bir rehber.

Müzikle, yeraltı kültürüyle ilgilenenler için harika bir hediye. Tünay Akdeniz’den Kranch’a...

Kitabın Dogzstar’da punk partisiyle kutlanma hadisesini pas geçtik, o olmamış; sonra fark ettim bu arada...

İlgili herkese teşekkür ederim.

*

4) Plak kovalayanlar, Atlas Sineması Pasajı’nda Kod Müzik Necati’den beri ayak alışkanlığı olan dükkanı hatırlar.

Adı Deform oldu fakat aynı ruh ve aynı tipler devam ettiğinden hiçbir değişiklik olmadı. Gün içinde sığınıp iki müzik muhabbeti çevirebileceğiniz, iyi müzik dinleyebileceğiniz bu dükkan şimdi çok daha ferah ve yakın bir adrese taşındı.

Çukurcuma’da Yunanistan’ın vize işlerini sürdürdüğü konsolosluk binasını az ilerisinde (45 numara) beyaz bir dükkan.

Bir sanat galerisiyle beraber kullanıyorlar. Ferah feza, plakları istediğin gibi eğilip bükülmeden inceleyebiliyorsun.

Çay, kahve ve "Şunu dinlemiş miydin?.." muhabbetine devam.

CD de var tabii, onu niye yok saydıysam durup dururken...

*

5) Geçen cumartesi tuhaf bir jürilik deneyimi daha yaşadım.

İlki neydi ki? Bilmemeniz normal!

Daha önce top sektirme konusunda ciddi bir "Kazma Kürek Bill" olmama rağmen top cambazlığı yarışmasında jürilik yapmıştım.

Bu kez kalem çevirme yarışması için jüri üyesi olarak çağrı aldım.

"Niye beni çağırıyorsunuz?" diye sorduğumda "Sizden daha boş işlerle uğraşan birini tanımıyoruz" diyemediler tabii, kibar insanlar. Onun yerine "Aklımıza siz geldiniz" demeyi seçtiler.

"Saçmalıkların Koruyucusu Süper Kahraman: Saçma Adam!" olmak fikri hoşuma gittiğinden hemen kabul ettim.

Kalem çevirmek saçma bir şey değil fakat. Ders öldürme teknikleri arasında en önde gelir. Ben sıkıntıdan ders dinlemeye başlayarak okulu bitirmiştim, o ayrı!..

Benden başka yarışmayı düzenleyen ve destekleyen firmaların (Tombow ve Nintendo) temsilcileri vee Fransa’dan gelmiş üç profesyonel kalem çevirici vardı.

Bize yarışmadan önce dikkat edeceğimiz noktalarla ilgili bir brifing verildi.

Sonra 10 yarışmacı, Cenk-Erdem çetesi eşliğinde sahneye çıktı.

Bu arada jüride Türkçe bilen ve bulaşılabilen tek jüri üyesi olduğumdan Cenk Bey ve Erdem Bey benimle konuşmaya başladılar.

Ben de bir iki "kötü espri" yaparak "Tehlikeli olabilirim!" mesajını verdim tabii.

Yarışmanın sonunda Türkiye’nin ilk Kalem Çevirme Yarışması’nda jüri üyesi olduğum için kendimle gurur duyuyordum.

*

6) Hah! Abidin Dino vardı bir de. Kalem Çevirme Yarışması’nda jüri üyeliği vazifemi takdir edecek tek kişi olan, kalem aşığı ve boş işlerle uğraşanları seven Doğan Hızlan’ın yanına gittim.

Doğan Bey tahmin ettiğim gibi en tatlı haliyle uğraşımı ciddiye aldı ve konuyla ilgili konuşmaya başladı.

Ben bir ara "Cihat Burak retrospektifi açılıyormuş Doğan Bey" dedim, o "Abidin Dino’ya gittin mi Sabancı’da" dedi...

Sonra bir güzel Abidin Dino anlattı bana, Hami’ye, İhsan’a, Afitap Hanım’a ve Aysel’ciğime.

"Ben hiç Abidin Dino kitaplarını okumadım" dedim, "Önce ’Eller’i oku o zaman" dedi ve bir de "Eller"i anlattı.

Doğan Bey’in minik dersinden faydalanmak isteyeniniz çıkar diye bunu da yazdım.

Haydi güzel günler...
Yazarın Tüm Yazıları