Askerden geceyarısı alosuna: Sizinleyiz

Güncelleme Tarihi:

Askerden geceyarısı alosuna: Sizinleyiz
Oluşturulma Tarihi: Aralık 21, 2004 01:36

Yazarımız Fatih Altaylı, her dakikasını takip ettiği ‘Brüksel Zirvesi’ni yazdı. Perde arkasında kalan çarpıcı bölümler, öfkeler, üzüntüler, sevinçler...

Morallerin sıfıra indiği anda Genelkurmay aranıyor. Yanıt: ‘Türkiye için elinizden geleni yapacağınıza ve mümkün olan en iyi sonucu almaya çalışacağınıza eminiz. Kalbimiz sizinle.’

TÜRKİYE ile AB arasında ‘Tamam mı, devam mı?’ kararının verileceği 17 Aralık zirvesi öncesinde, özellikle son 10 gün boyunca gelen sinyaller çok da olumlu değildi. Gerek Dışişleri, gerekse AKP’nin dış ilişkilerden sorumlu kurmayları bu sinyalleri hissediyorlardı.

AB’den gelen resmi açıklamalarda sorun yoktu ama herkes AB’den bir son dakika sürprizi bekliyordu. Ancak bu beklenti Başbakan’a yansıtılmıyordu çünkü ortada somut bir gerekçe yoktu. Bu Türkiye-AB ilişkilerinin geçmişini bilenlerin içine doğan bir ‘his’ti sadece.

Ve bu his, 16 Aralık gecesi gerçeğe dönüştü.

CHIRAC KAÇIYOR

Saat 19.15’te verilecek bir yemekle resmen başlayacak olan AB Liderleri Zirvesi için 16 Aralık Perşembe günü Avrupalı liderler birer ikişer Brüksel’e gelmeye başladılar. Zirve yine Türkiye Zirvesi’ne dönüşmüştü. Gelen liderlerin hepsi Türk heyetiyle görüşmek, bilgi alışverişinde bulunmak istiyordu. Tüm televizyonlarda, gazetelerde ve hatta sokaklarda Türkiye başroldeydi.

Türk tarafı ise hafif bir tedirginlik içindeydi. Erdoğan yemek sonrasında Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ile bir araya gelmek istiyor, ancak Chirac’tan olumlu yanıt alınamıyordu. Hatta Chirac’ın yemeğe geç katılacağı Türk tarafına iletiliyordu.

Gün hareketli geçti. Akşam saat 19.30’da, 25 AB ülkesinin liderleri yemek masasına oturdular ve çalışmaya başladılar. Başbakan Erdoğan ise kurmaylarıyla beraber Conrad Hotel’de beklemeye başladı.

AMALAR... AMALAR...

İlk gelişme gece yarısına doğru ortaya çıktı. Hollanda, dönem başkanı olarak basına bilgi verdi ve Türkiye ile müzakerelerin 3 Ekim 2005’te başlayacağını açıkladı.

Ama...

AB liderlerinin önüne koyulan çalışma kağıdında ‘amalar’ sıralanmıştı ve üzerinde çalışılacaktı. Kıbrıs’ın, yani bize göre Kıbrıs Rum Kesimi’nin de tanınması, 3 Ekim’de başlayacak olanın aslında müzakere süreci değil tarama çalışmaları olduğu, kalıcı kısıtlamaların bulunduğu bu paket Türkiye açısından zor yutulur bir lokmaydı, ama Hollanda Başbakanı Jan Peter Balkenende’nin açıklaması yine de tam anlaşılır gibi değildi.

Bu şartlar önceden Türk tarafına hiçbir şekilde bildirilmemişti. Avrupa Birliği tarihinde ilk kez Konsey, bir adayla basın aracılığıyla haberleşiyordu. Türk tarafı çok bozuktu. Ancak yine de durum tam olarak netleşmeden bir tavır koyulmaması kararlaştırıldı.

Tam bu sırada Balkenende, Başbakan Erdoğan’ı aradı ve Konsey toplantısına davet etti. Balkenende telefonda şöyle diyordu:

‘Konsey’de bekliyoruz. 3 Ekim tarihini verdik. Gelin görüşelim. Yerine getirmeniz gereken bazı ufak yükümlülükleriniz var ama bu fırsatı kaçırmayalım.’

Bir sürpriz olduğu netti ama boyutu görüşmede ortaya çıkacaktı.

Otelde ise gelişmeler telefonla takip ediliyordu. Heyette müthiş bir hayal kırıklığı yaşanıyordu.

DIŞİŞLERİ’NE KIZIYOR

O sırada Ankara arandı ve Genelkurmay Başkanlığı’na yapılan tartışmalar ve gelinen son durum aktarıldı. Genelkurmay’dan gelen yanıt çok net ve çok destekleyiciydi:

‘Türkiye için elinizden geleni yapacağınıza ve mümkün olan en iyi sonucu almaya çalışacağınıza eminiz. Kalbimiz sizinle.’

Genelkurmay’ın çok üst düzey bir komutan tarafından ortaya konulan bu tavrı herkesi sevindirdi. Ama sorumluluğu da artırdı.

Baştaki ‘panik’ havası yavaş yavaş dağılıyordu. Başbakan’ın ilk tepkisi Dışişleri’ne yönelikti. Durumu önceden kavrayamamakla suçluyordu Dışişleri’ni. Ama daha sonra bu tepki ortadan kalktı. Beklenenin ötesindeki bir kötü niyete karşı, önceden bir tavır geliştirilemezdi.

Başbakan ve kurmayları saat 3’ten 4.30’a kadar o günkü görüşmelerde takınılacak tavrı konuştular. Deneyimli iki diplomat Uğur Ziyal ve Volkan Vural son derece sakindi.

Asıl savaş şimdi başlıyordu.

Bir sen, bir ben, bir de Ömer...

Heyet konsey binasından gelen Başbakan’ı karşılamak için otel kapısına çıktı. Ben de aralarındaydım.

Başbakan’ın Audi A8 makam aracından inerken yüzü asıktı.

Kimsede gülecek hal yoktu.

Başbakan otele doğru yürümeye başladı. Yanına gittim. ‘Türkiye’de herkes sizin yüzünüzden gelecek mesajı okuyacak. Her şey bitmiş değil. Asıl görüşmeler yarın başlıyor. Karamsar olacak hiç bir şey yok. Siz ilk gün farklı bir tavır mı bekliyordunuz?’ dedim.

‘Bu kadarını beklemiyorduk’ dedi.

‘Ben daha fazlasını bekliyordum. Kötü durumda değiliz. Yarın bu iş hallolacak’ dedim.

Güldü. ‘Bir sen, bir ben, bir de Ömer böyle düşünüyor galiba’ dedi. Ömer dediği Ömer Çelik’ti. Bakıştık. Ömer Çelik eliyle ‘OK’ işareti yaptı.

Diplomatı kızdırdı: Sen de mi Brutus?

Gerçeği kafamıza kazıyan İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi oldu; ‘Türkiye müzakerelere başlayabilir ama birkaç şartla. Öncelikle birliğe geçen yıl katılan 10 yeni üyeyle bir ek protokol yapmak zorunda ve bunları AB ile yaptığı anlaşmalara dahil etmek zorunda. Bu ek protokol imzalanmadan müzakere tarihi verilmeyecek.’

Asansörde bir diplomatımızın Berlusconi’ye yönelik tepkisi vardı. ‘Adama ‘Sen de mi Brutus’ diye haykırmak geldi içimden. Dostlarımız bizi nasıl da sırtımızdan bıçaklıyor’ dedi.

Uyuyun... O savaşta bile uyurdu

Bir danışmanı Erdoğan’a, ‘Son krizde Ecevit söylemişti, bazı günler insan başbakan olmak istemez. Bu gece de öyle gecelerden biri’ dedi. Herkes güldü.

Danışmanları Erdoğan’a ‘Artık yatsanız’ dediler. Çünkü sabah 9’da görüşmeler başlayacaktı. Erdoğan yatmak istemedi. Gül ısrar etti:

‘Yarın uzun bir gün. Lütfen biraz dinlenin.’

Birisi Winston Churchill’i hatırlattı. ‘Churchill savaşın en kritik günlerinde bile vaktinde yatağına giderdi. ‘Yarın İngiltere’nin dinlenmiş bir Churchill’e ihtiyacı olacak’ derdi’ deyince Erdoğan, iki saatlik bir uyku için yatak odasına çekildi. Erdoğan’ın uyuyup uyuyamadığını bilmiyorum ama Dışişleri Bakanı Gül, Dışişleri mensupları ve Başbakanlık danışmanları sabaha kadar çalıştılar.

Dayanamazlar çünkü haklıyız

Otelde el ayak çekilmiş, gazeteciler de yatmıştı. Sabaha karşı 4’ten sonra Ömer Çelik’le otelin barında buluştuk.

‘Göreceksin yarın bu iş hallolacak. Dayanamazlar. Biz haklıyız’ diyordu. 06.00’ya doğru odalara çıktık. Saat 07.00’de haber geldi. Türkiye yeni bir öneriler paketi hazırlamıştı ve bunları görüşmek üzere teknokratlardan oluşan bir heyet ‘gizlice’ Konsey binasına gidiyordu. Erdoğan, Gül ve resmi heyet saat 08.45’te otelden ayrılarak son görüşmeler için Konsey’e doğru yola çıktı.

DEVAM EDECEK
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!