Aşk mı, servet mi, şöhret mi?

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Bu başlık, bir tarihlerde sanatçılarla yapılan röportajlarda çok sorulurdu. İnsanları güden dürtüler demek ki, bir an geliyor, kişiyi böyle bir tercih yapma mecburiyeti karşısında bırakıyor. Bu soruları, günümüzde herhangi bir kişiye sorsak, acaba ne der? Galiba, birinci sıraya ‘‘şöhret’’ girer. Çünkü şöhret elde edilince, para ve aşk nasıl olsa gelecektir diye düşünülmektedir.

Şimdi diyeceksiniz, bu girizgâhın amacı ne? Bu laflar nereye doğru gidiyor? Ben de bilmiyorum. Ancak, asla soyunmuş halde resim çektirmez dediğimiz kadınlar, bir bakıyoruz Playboy dergisine poz verir gibi arz-ı endam ediyor. Hele, gel seni TV'ye çıkartalım dense, herhalde pek çok ‘‘kend ihalinde’’ insan, hiç bilgisinin olmadığı konularda şok açıklamalar yapacak, hatta coşup işlemediği cinayetleri veya yapmadığı zinayı itiraf (!) edecek.

Ruh bilimci A.Maslow, insanların beslenme, üreme ve kendini koruma gibi bedeni ihtiyaçlarını tatmin ettikten sonra, ruhsal ve toplumsal ihtiyaçlarını gidermeye yöneldiklerini gözlemlemiş. Ruhsal ihtiyaçların başında ‘‘sevgi’’ gelir. Bu yüzden insanlar, radyolardan, televizyonlardan, tanımadıkları insanlara ‘‘n'olur sevin beni’’ anlamında ‘‘sizi çok seviyorum’’ diye haykırıp duruyorlar.

İhtiyaçlar hiyerarşinin en üst sırasında duran ‘‘tanınma, bilinme’’ ihtiyacının görünen şekli, ‘‘şöhret’’e olan düşkünlüktür. gazeteler, dergiler ve pek tabii televizyonlar, kısaca kitlesel iletişim araçları, insanları bir anda şöhretin tepesine çıkarmaktadır. İşte bu yüzden, en geniş tanımıyla basın, ülkede ‘‘birinci kuvvet’’ haline gelmiş bulunuyor. Türklüğün büyük uzmanı ve ustası Süleyman Demirel'in İspanya ziyaretinde beraberindeki gazetecileri İspanya Kralı'na ‘‘İşte Türkiye'yi idare edenler’’ diye tanıştırması boşuna değildir. Burada ‘‘net bir tespit’’ vardır.

Basının bu gücü nereden gelmektedir? Maslow'un sosyal ihtiyaçlar içinde mütalaa ettiği ‘‘sevilme, tanınma ve ünlenme’’ esas olarak ‘‘kendini koruma’’ içgüdüsünün türevidir. Türkiye'de insanlar gitgide, kendilerini, başlarına gelebilecek kötülüklerden, ancak medya ile ‘‘koruyabileceklerine’’ inanmaya başlamıştır. Öyleyse, medyanın ricalarını kırmamak gerekir. Bu yüzden, siyasiler medya maymunu olmuştur. O yüzden işadamları için bir ‘‘medya’’ kuruluşuna sahip olmak, çok büyük mazhariyettir. Meriç Köyatası'nın veciz ifadesiyle ‘‘medya, işadamının silahlı kuvvetleri’’dir. Silahlı kuvvetlerden, asla para kazanması beklenmemelidir. O, sadece harcar. Ama karşılığında koruma sağlar.

SON SÖZ: Hukuk, guguk olunca; guguk, hukuk olur.













Yazarın Tüm Yazıları