Aşk mı para mı?

ZENGÄ°N AVCISI

Yaz geldi diye hep dehÅŸet ve korku filmleri izleyecek deÄŸiliz ya.

Alternatifler de mevcut.

İzleyenlere romantik anlar da yaşatabilen Fransız komedisi Zengin Avcısı bunlardan biri işte.

Filmin ilk başta göze çarpan özelliği başrolünde Audrey Tautou’nun olması.

Amelie ile gönüllerde taht kuran, Kayıp Nişanlı’da kendini savaş yıllarındaki romantizmin içinde bulan, Da Vinci Şifresi’nde ise dedektifliğe soyunup, Tom Hanks ile birlikte şifreyi çözmeye çalışan Tautou bu filmde kendisini üne kavuşturan Amelie’dekine benzer bir rolle çıkıyor karşımıza.

VARSA YOKSA ZENGÄ°N ERKEK

Irene (Audrey Tautou), para kazanmanın kolay yolunu bulduğunu düşünen maceracı, zengin avcısı bir genç kadın.

Zengin adamlarla birlikte olup, onlar sayesinde her türlü zenginliğin tadına bakarak devam ettiriyor yaşamını. Günün birinde de cebi dolu biriyle evlenebilmenin hayallerini kuruyor tabii.

Irene, büyük bir otelde garson olarak çalışan utangaç Jean’ın (Gad Elmaleh) milyarder olduğunu sanınca genç adama kancayı takmakta gecikmiyor.

Ama gerçeğin onun düşündüğünden çok daha farklı olduğunu öğrenir öğrenmez de arkasında bakmadan ortadan kayboluyor.

Erkek tarafında ise ateş bacayı sarmış durumda.

Kafayı Irene’e takan, sırılsıklam aşık olan Jean onu Fransa sahiline kadar takip edip buluyor.

Jean’ın tek çıkar yolu Irene’e ayak uydurabilmek. Bu da iyi para kazanmaktan geçiyor. Jean da tavsiye üzerine Irene’in yolunu izliyor.

İki genç para ve şaşalı yaşam uğruna olmadık yollara saparken, birbirlerine de giderek yakınlaşıyorlar.

FRANSA SAHÄ°LLERÄ°NDE LÃœKS YAÅžAM

Tunus doÄŸumlu Fransız yönetmen Pierre Salvadori’nin çektiÄŸi Zengin Avcısı, baÅŸrollerdeki Audrey Tautou ve Gad Elmaleh’in tutan kimyasının da etkisiyle beklentileri karşılayan bir komedi olarak anılmayı hak eden bir çalışma.Â

Tiffany’de Kahvaltı’yı hatırlatan film, romantizm ve komediyi harmanlarken sınıf çatışmalarına dokundurmaktan da geri kalmıyor. Zengin ve yoksul farkı Fransa’daki otellerin göz alıcı atmosferinin, lüksün ve şaşanın perdeye yansıdığı sahnelerde daha da fazla hissediliyor.

Zengin Avcısı, zenginlik ve paranın, onların kölesi olmaya hazır insanlara neler yaptırabileceğinin güzel bir örneğini oluştururken, diğer yandan da aşk, sevgi gibi özel duygulara methiyeler düzen bir film.

Tüm bunları çok derine inmeden, izleyenleri fazla yormadan, esprili bir dille yapıyor.

Film izlerken Audrey Tautou kadar, ona eşlik eden Gad Elmaleh’in oyunculuğuna da dikkat derim.

Elmaleh, sevdiği kadın için yapmadığı kalmayan saf ve kahraman aşık rolünde etkileyici bir performans sergiliyor.

HAFTANIN DÄ°ÄžER FÄ°LMLERÄ°

Polisiye filmlerle dalga geçiyor

Zombi filmlerini ti’ye alan Shaun of the Dead filminin ekibi bu kez de Amerikan polisiye ve aksiyon filmleriyle dalga geçiyorlar.

Dışarıdan sakin görünen bir kasabadaki suç şebekesini ortaya çıkartmak isteyen iki polisin komik maceralarında espri, aksiyon ve bol bol da tür taşlaması var.

Sıkı Aynasızlar’da, biri biraz saf ve uyuşuk diğeri ise zeki ve hiperaktif iki polis memurunun maceralarını izliyoruz.

Londra’daki başarısı göze batmaya başlayınca İngiltere’nin kırsalında küçük bir kasabaya tayin edilen polis memuru Nicholas Angel (Simon Pegg), burada önce kendini tatildeymiş gibi hissediyor.

Ama burada cinayetler işlenmeye başlamasıyla her şey farklı bir boyut kazanıyor. Herkes cinayetlerin bir kaza sonucu olduğunu düşünürken, şüpheci Nicholas tam tersi görüşte. Kasabadaki tek dostu, polisiye filmleri hastası polis şefi evladı Danny Butterman’i de yanına alarak işe koyulmakta gecikmiyor.

Filmin başındaki zeki espri ve diyalogların tadına doyum olmazken, ikinci yarıdaki aksiyon sahneleri parodisinin fazlaca uzadığını görüyoruz.

Sıkı Aynasızlar, fazlalıktan kaynaklanan bu tip eksiklerine rağmen zekice yazılmış senaryosu ve enteresan aksiyon sahneleriyle, Amerikan polisiyeleriyle güzel güzel dalgasını geçen bir film.

Üstelik türle dalgasını geçerken, izleyenleri ilgiyle perdeye bağlayan bir hikaye de sunmayı da ihmal etmiyor.

28 WEEKS LATER

Virüs uyanmayı bekliyor

Danny Boyle’ın beş yıl önce çektiği 28 Gün Sonra’nın devamı olan 28 Hafta Sonra, Bahis (Intacto) filminden hatırladığımız İspanyol yönetmen Juan Carlos Fresnadillo’ya emanet edildi.

Rage virüsünün Britanya adalarına yayılmasından altı ay sonra, Amerikan ordusunun düzeni yeniden sağladığını ve karantina altındaki bölgelere insanları tekrar yerleştirmeye başladığını görüyoruz. Ülke tekrar inşa edilip, Londra tekrar yaşam alanı haline gelirken, geri dönen bir mülteci aile yeniden bir araya gelmenin sevinci içinde. Fakat içlerinden birisi Rage virüsü taşıyıcısır. Yenilenmiş virüs, her zamankinden çok daha öldürücü olarak ortaya çıkmayı bekliyor.

28 Hafta Sonra, karamsar, karanlık Londra manzaralarıyla dolu, etkileyici görüntü ve müzikleriyle dikkat çeken, farklı bir gerilim filmi izlemek isteyenler için uygun bir seçim.

Senaryodaki politik göndermeler de özellikle dikkat çekici.

WHISPER

Lost'un oyuncusu baÅŸrolde

Doğüstü öğeler içeren gerilim filmi Ölüm Fısıltısı, bir çocuğun kaçırılmasıyla gelişen olayları konu alıyor.
Cinayetten hapis yatan ve geçmişi çok da parlak olmayan Max Harper (Josh Holloway) nişanlısıyla yeni bir hayata başlamak için çocuk kaçırıp, fidye istemeyi tek çıkar yol olarak görüyor. Zengin bir İngiliz ailenin çocuğu, 10 yaşındaki David’i (Blake Woodruff) kaçırdığında ise beklenmedik şeylerle karşılaşıyor. Utangaç ve sessiz gibi gözüken David, göründüğü kadar masum değil çünkü.

Çocuğu alıp, terk edilmiş bir kamp mekanına yerleşen fidyeciler, David’in doğaüstü güçlerinin de etkisiyle kısa südre birbirlerine düşüyorlar.

Steward Hendler’ın yönettiği Ölüm Fısıltısı’nın kadrosunda tüm dünyada ilgiyle izlenen televizyon dizisi Lost’un başrol oyuncusu Josh Holloway var.