Asayiş berkemal!

GEÇMİŞTE ne zaman vurdulu kırdılı bir olay olsa, silahlar konuşsa, cinayetler işlense, "Teksas gibi" derdik! O, filmlerde izlediğimiz kovboylardan kalan bir benzetme idi.

Şimdi Türkiye’nin bu açıdan içler acısı durumuna bir bakalım. Gazetelerde ve televizyonlarda, sayfalarda ve ekranlarda her gün bıkmadan usanmadan aynı şeyleri okuyoruz ve izliyoruz.

Hırsızlık, gasp, kapkaç, yaralama, cinayet, maganda kurşunu, sahtecilik, ihaleye fesat karıştırma, yolsuzluk, kanlı ve kansız takipler, polisle vuruşma, linç girişimleri...

Ölüler, yaralılar...


Memlekette soyulmayan ev ve işyeri neredeyse kalmadı. Her cadde ve sokakta gasp, hırsızlık, soygun ve kapkaç... Yetkileri elinden alınan, pek çok suçluyu yakalaması mümkün olmayan güvenlik güçleri, zarar görenlere nasihat veriyor:

"Hırsıza, kapkaççıya, gaspçıya direnmeyin. Canınızı kurtarmaya bakın!"

Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan resmi rakamları açıkladı:

"Sadece polis sorumluluk bölgelerinde bu yılın ilk altı ayı içerisinde 425 bin suç işlendi... Türkiye’de yine polis bölgelerinde 587 bin adet ruhsatlı silah var."

Buna ruhsatsız silahları ekleyin. Herhalde sayı birkaç milyona ulaşır. Ayrıca Jandarma bölgelerini (kırsal kesimdeki suç ve silah sayısını da) ekleyin!

Türkiye toplamı olarak 2006 yılında karşımıza yaklaşık 2 milyon suç ve ahalinin üzerinde, evinde, işyerinde (ruhsatsızların sayısı bilinmeyen) birkaç milyon silah. Tüfek, tabanca, hatta Kalaşnikof!.. Buna sustalıları, bıçakları, döner bıçaklarını ve öteki kesici ve delici aletleri eklemeyi unutmayalım!

Devletin sözcüsü bundan birkaç ay önce de 2005 yılı suç rakamlarını açıklamış ve aynen şöyle demişti:

"2005 yılında, asayiş olaylarında 2004 yılına göre yüzde 38 artış oldu. Suç sayısı 487 bin. Mala karşı işlenen suçlarda yüzde 48, cana karşı işlenenlerde yüzde 25 artış var. Suçların yüzde 55’i aydınlandı, yüzde 45’i faili meçhul kaldı."

Sevgili okuyucularım, size devletin resmi rakamlarını veriyorum. Bunlar korkunç gerçekler. AKP iktidarının Türkiye’yi nereye getirdiğinin somut belgeleri.

***

Şimdi size Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın rakamlarını veriyorum. Bir kez daha ürpereceksiniz:

"Başsavcılığa 2005 yılına kadar yılda ortalama 125 bin şikáyet-ihbar dilekçesi geliyordu. Bu rakam 2005 yılında 168 bin oldu. 2006 yılında ise temmuz sonuna kadar (yedi aylık) 126 bine zıpladı. Yıl sonunda 230 bin olması bekleniyor.

Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na her iş gününde yaklaşık 850 şikáyet dilekçesi geliyor.

Görüyorsunuz, devletin başkentinde bile herkes herkesi şikáyet ediyor. Savcılar iş yükünden bunalmış ve boğulmuş durumda. Dolayısıyla pek çok dilekçe yeterince incelenemiyor. İnsan gücü buna yetmiyor.

Mahkemeler derseniz, onlar da iş yükünden bunalmış durumda.

Ankara böyle de, İstanbul başta olmak üzere yüzlerce öteki adliyemiz farklı mı? Hayır. Belki daha bile kötü.

Bu durumda adalet ya yerini bulmuyor, ya da gecikiyor. İşte o aşamada devreye mafya, ya da linç girişimleri giriyor. Herkes kendi hakkını kendisi aramaya başlıyor. Suçlu yakalandığında cezayı ahali vermeye kalkışıyor.

***

Yukarıda size devletin resmi rakamlarını verdim. Suç sayısı anormal artıyor. Suçluların en az yarısı yakalanmıyor. Savcılıkların, mahkemelerin, polisin yükü dayanılmaz boyutta. İşte o zaman adalet yerini bulmuyor, toplumun yargıya ve güvenlik güçlerine olan güveni sarsılıyor.

Gidiş çok kötü.

Peki bu tablo karşımıza niçin çıkıyor? Bu tablonun AKP iktidarı döneminde oluşması rastlantı mı? Elbette değil...

Çünkü bunlar kendi yandaşları, rantiye kesimi ve büyük sermaye dışında bütün kesimleri mahvetti. İşsizlik korkunç boyutlara ulaştı. Verilen ücretler yetersiz kaldı. Milyonlarca insan açlığa, küçük düşürücü ve oy avcılığına yönelik yardım paketlerine mahkûm ve muhtaç edildi.

Suçların niçin böylesine hızla artış gösterdiğini hiç merak etmeyin! Bu ortamı yaratanlar yanıbaşınızda, kırmızı plakalı araçlarla gezen, maroken makam koltuklarında oturup oralardan ahkám kesenler...

Ve Türkiye’mizi bu acınacak duruma getirenler...
Yazarın Tüm Yazıları