Artık ne ben Türk’üm ne de sen Yunansın... Biz aynı evin çocuklarıyız!

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Nisan 15, 2017 13:29

Bu, filmlere konu olacak bir mübadele hikâyesi… 1922’de Mavridis ailesi Tekirdağ’dan Yunanistan’a, Eşkinat ailesiyse Selanik’ten Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Yıllar sonra Atina’da yaşayan Dimitrios Mavridis ile Tekirdağ Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat’ı tesadüfler bir araya getirdi ve iki adam inanılmaz bir gerçekle yüzleşti: Mavridis ailesinin Tekirdağ’da kendi elleriyle yaptırıp sonradan boşaltmak zorunda kaldığı ahşap konağa, Tekirdağ Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat’ın Selanik’ten gelen ailesi yerleşmişti. Eşkinat ve Mavridis’i, Mavridis’in Atina’daki evinde bir araya getirdik, hikâyelerini kendi ağızlarından dinledik.

Haberin Devamı

Biri Türk, diğeri Yunan... Türkiye ile Yunanistan arasındaki mübadelenin köklerinden kopardığı iki ailenin, yıllar sonra bir araya gelen çocukları... 1922’deki mübadele sırasında birinin ailesi Tekirdağ’dan Yunanistan’a, diğerininkiyse Selanik’ten Tekirdağ’a göç etmek zorunda kalmış... 

Artık ne ben Türk’üm ne de sen Yunansın... Biz aynı evin çocuklarıyız

Tekirdağ Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat (ayakta) ile Dimitrios Mavridis, Atina’da bir araya geldi.

Tekirdağ’ın Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat’tan ve birlikte  Atina’daki evine ziyarete gittiğimiz Dimitrios Mavridis’ten bahsediyorum. Zile basıyoruz, kapıda bizi eşi Maria karşılıyor. Hastalığı nedeniyle tekerlekli sandalyede olan Mavridis’le tanışırken parmağındaki eski gümüş yüzüğü gösteriyor: “Bu yüzüğü babam verdi, Cenevizlilerden kalma, bugün siz geliyorsunuz diye taktım” diyor. Atina’daki iki katlı evin duvarları yağlıboya tablolar ve eski Tekirdağ fotoğraflarıyla kaplı. Benim fotoğraflara baktığımı görünce, “Aslında mühendisim ama ailemin memleketi olduğu için Tekirdağ’a kafayı taktım, işi gücü bırakıp yıllar boyunca tarih okudum, Tekirdağ’ı araştırdım” diye açıklama yapıyor.

Haberin Devamı

Artık ne ben Türk’üm ne de sen Yunansın... Biz aynı evin çocuklarıyız

Tekirdağ Süleymanpaşa’da önce Mavridis, sonra Eşkinat ailelerinin yaşadığı köşkün yeni hali. 

TEKİRDAĞ HAKKINDA 12 KİTAP

Atina’da büyüyen Dimitrios Mavridis (80), babasının ölüm döşeğinde sayıkladığı “Tekirdağ’daki evimiz” sözlerinden etkilenip 50 yıl boyunca Tekirdağ’ı araştırmış, hiç kimsede eşi benzeri olmayan yüzlerce eski Tekirdağ fotoğrafını toplamış ve Tekirdağ hakkında tam 12 kitap yazmış!

Artık ne ben Türk’üm ne de sen Yunansın... Biz aynı evin çocuklarıyız

Tekirdağ Süleymanpaşa’da önce Mavridis, sonra Eşkinat ailelerinin yaşadığı köşkün yeni hali. Ev, sekiz aylık restorasyonun ardından müze olacak. 

Haberin Devamı

Ekrem Eşkinat, iki yıl önce internette eski Tekirdağ fotoğraflarını araştırırken birçok fotoğrafın üzerindeki ‘Mavridis Koleksiyonu’ imzasına gözü takılıyor. “Sonraki iki yıl boyunca her yerde bu koleksiyonun sahibini aradım, Selanik’te çok aradık, bulamadık, en sonunda Atina Büyükelçiliği üzerinden kendisine ulaştık. Telefon açtım, kendimi tanıttım, kendisiyle tanışmak ve elindeki koleksiyonu görmek istediğimi söyledim, ‘Ben tekerlekli sandalyedeyim, hareket edemiyorum, sen buraya gel’ dedi.”

Artık ne ben Türk’üm ne de sen Yunansın... Biz aynı evin çocuklarıyız

Dimitrios Mavridis’in babası Alexandros Mavridis’in 1914’te Tekirdağ’daki köşkte çekilen bir fotoğrafı. 

Haberin Devamı

Eşkinat daha sonra eski Tekirdağ fotoğraflarının peşinden Mavridis’in Atina’daki evine gidiyor. Mavridis’te yaklaşık 1500 Tekirdağ fotoğrafı olduğunu öğrenince, kendisine Süleymanpaşa ilçesindeki eski ahşap bir köşkü restore ettireceğini anlatıyor ve bu fotoğrafları müzede sergilenmek üzere belediyeye vermesini istiyor. Mavridis, önce 50 yılda biriktirdiği bu inanılmaz fotoğraf arşivini vermekte tereddüt ediyor. Bunun bir sebebi de, aynı zamanda Yunanistan’daki Benaki Müzesi’nin de elindeki fotoğraflara talip olması...

Artık ne ben Türk’üm ne de sen Yunansın... Biz aynı evin çocuklarıyız

Mavridis’in yaklaşık 3000 Tekirdağ fotoğrafının yer aldığı koleksiyonu, 1860 ile 1960 yılları arasını, yani bir asırlık Tekirdağ resimlerini kapsıyor. Koleksiyondan, Tekirdağ’ın, 1904 yılından bir görüntüsü...

Haberin Devamı

SİZ GİTTİKTEN SONRA EVE BİZİMKİLER GELDİ! 

İşte o ziyarette, Ekrem Eşkinat, Mavridis’le aslında ‘aynı evin çocukları’ olduklarını anlıyor:

“Mavridis’in yazdığı ‘Rodosto’daki   (Tekirdağ’ın eski Rumca adı) Evim’ adlı kitabın kapağındaki evi görür görmez tanımıştım. Bu, dedemlerin eviydi. Mavridis’e fotoğrafı gösterip ‘Bu evin girişinde merdiven var, aşağı kata inince ortada sofa var vs. diye evin içini tarif etmeye başladım. Şaşırdı, bana ‘Sen nerden biliyorsun?’ dedi. ‘Siz gittikten sonra sizin eve bizimkiler geldi!’ dedim. Şaşkınlıktan bayılıyordu, hemen bir dil altı hapı verdiler. ‘Bu fotoğrafları bize vermen lazım, çünkü artık ne ben Türk’üm, ne de sen Yunansın, biz aynı evin çocuklarıyız’ dedim.”

Haberin Devamı

KENDİMİ MAVRİDİS’LE AKRABA HİSSEDİYORUM 

Mavridis bunun üzerine yıllardır kimseye vermediği arşiv fotoğraflarını Tekirdağ’da kurulacak fotoğraf müzesine vermeyi kabul ediyor. Eşkinat, bunları anlatırken dönüp Mavridis’in gözünün içine bakıyor, yaşlı adamın elini tutuyor. “O andan beri kendimi Mavridis’le akraba gibi hissediyorum” diyor.

Evden ayrılırken Ekrem Eşkinat’a dönüp “Eski fotoğrafları aldınız mı?” diye soruyorum, “Merak etme, ben kendimi bırakırım ama bu fotoğrafları bırakmam” diyor gülerek.Daha sonra aileleri farklı dönemlerde aynı evde yaşayan, suyun iki yanındaki bu iki adam, birbirlerine “kardeşim” diye sarılarak ayrılıyor...

Artık ne ben Türk’üm ne de sen Yunansın... Biz aynı evin çocuklarıyız

Ekrem Eşkinat, dedesi Refik Eşkinat ve babaannesi Refika Eşkinat’la birlikte, 1964’te Tekirdağ’daki köşkün içinde...

EŞKİNAT’IN ÇOCUKLUĞU AYNI KÖŞKTE GEÇTİ

Eşkinat’ın ailesi 1922’de mübadelenin ilk yılında Selanik’ten Tekirdağ’a geliyor. Ve Mavridis ailesinin yaptırdığı o meşhur konağa yerleştiriliyor. Eşkinat, “Babamın çocukluğu, benim çocukluğum hep o evde geçti” diyor.

Köşke daha sonraki yıllarda İl Özel  İdaresi el koyuyor. Bunun üzerine Eşkinat’ın ailesi köşkü geri almak için dava açıyor. Ancak ev daha sonra Tekirdağ Belediyesi’ne geçiyor, Eşkinat ise önce ailesini davadan vazgeçiriyor, sonra da Tekirdağ Belediyesi’ni ikna edip müze yapılmak üzere tarihi köşkün Süleymanpaşa Belediyesi’ne devrini sağlıyor.

Eşkinat’ın şimdiki amacı, Tekirdağ’da  Mavridis’lerin yaptırdığı ve kendisinin de aile evi olan ahşap köşkü sekiz ay içinde restore ettirip müze haline getirmek. “Binayı temizledik, restorasyon önümüzdeki ay başlayacak, sekiz ay sonra da köşk eski Tekirdağ fotoğrafları müzesi olarak açılacak” diyor.

Artık ne ben Türk’üm ne de sen Yunansın... Biz aynı evin çocuklarıyız

1922’de Türkiye’de yaşayan Rum nüfusun önemli bir bölümü bir daha dönmemek üzere memleketlerinden ayrılmak zorunda kaldı. Aynı şekilde Yunanistan’da Selanik, Kavala, İskeçe gibi şehirlerde yaşayan Müslüman Türk nüfus da kendi memleketlerinden koparıldı ve Türkiye’ye göç etmek zorunda bırakıldı. 1922’deki mübadeleden önce Tekirdağ’da Rum yetimhanesindeki çocuklar bu hatıra fotoğrafını çektirmişler...

BABAM TEKİRDAĞ’DAN BAHSEDERKEN AĞLARDI, BENİM DE AKLIM HEP TEKİRDAĞ’DA KALDI 

Dimitrios Mavridis’in dedeleri, 1790’da Mora Yarımadası’ndan Tekirdağ’ın Işıklar Köyü’ne geliyor. Tekirdağ’a yerleşen aile, 1908’de Tekirdağ’ın tam merkezinde, şimdiki Süleymanpaşa ilçesinde kendilerine ahşap bir köşk yaptırıyor. Mavridis, “Tekirdağ’da o dönem Türklerle Rumların nüfusu yarı yarıyaydı, Türkler daha çok memurluk, Rumlar ticaret yapardı. Dedem ve babam da ticaretle uğraşırdı, o dönemde kendilerine bu köşkü yaptırıyorlar. İçinde sarnıç ve su bulunan ender evlerden biriydi” diyor.

Kurtuluş Savaşı’nda Yunanistan’ın yenilmesiyle birlikte Yunan ordusu geri çekiliyor, onlarla beraber Türkiye’deki Rumların da Yunanistan’a gönderilmesi süreci başlıyor. “1922 yılının Ekim ayında babam 22 yaşındayken evlerini bırakıp Yunanistan’a gitmek zorunda kalıyorlar. Ben Atina’da büyüdüm, ama yıllar boyunca babamdan ve teyzemden Tekirdağ’la ilgili o kadar çok hikâye dinledim ki, aklım hep Tekirdağ’da kaldı. Babam Tekirdağ’dan bahsederken gözyaşlarını tutamazdı. Oradaki evimizi o kadar güzel anlatırdı ki o anlatırken bana sanki bir saraydaymışım gibi gelirdi” diyor.

Artık ne ben Türk’üm ne de sen Yunansın... Biz aynı evin çocuklarıyız

1922’de Mavridis ailesi Tekirdağ’dan taşınmadan önce köşkün bahçesinde çekilen bu fotoğrafta Dimitrios Mavridis’in teyzesi Dorothea (solda), babası Alexandros (ortada), babaannesi Christina (oturan) ve kuzeni Eleni Theodoridou yer alıyor. 

AİLEM ORADA YAŞAMAYA DEVAM EDECEK

Mavridis, 1970’te babasını kaybediyor. Babası ölmeden önce yine Tekirdağ’daki evlerinden bahsedince bu şehir, Mavridis’te bir ‘takıntı’ haline geliyor! “Tekirdağ’a ilk kez 1973’te gittim, o kadar duygulandım ki anlatamam, sanki orada daha önce yaşamışım gibi hissettim” diyor. Mavridis, daha sonra Tekirdağ’a en az 10 kez daha gitmiş. O sırada eşi Maria lafa giriyor: “İş için İstanbul’a gidiyordu, oradan mutlaka Tekirdağ’a uğrayıp öyle dönüyordu” diyor.

“Sizin ailenizin evine Ekrem Bey’in ailesinin yerleştiğini ilk duyduğunuzda ne hissettiniz?” diyorum,  “Kendisini yıllar önce kaybettiğim bir akrabam gibi hissettim. Bu fotoğrafları içim rahat bir şekilde veriyorum, çünkü burası müze haline getirildiğinde evin bir kısmının her zaman bize ait olacağını biliyorum, biz o toprakları kaybettikten sonra da hep o topraklarda yaşadık, bu şekilde ailem orada yaşamaya devam edecek” diye cevap veriyor. 

 

BAKMADAN GEÇME!