Arınç, cumhurbaşkanı seçimi tartışmalarını eleştirdi

Güncelleme Tarihi:

Arınç, cumhurbaşkanı seçimi tartışmalarını eleştirdi
Oluşturulma Tarihi: Nisan 23, 2006 14:57

TBMM Başkanı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görev süresinin bitmesine uzun bir zaman varken, yeni cumhurbaşkanının kim olacağını ve nasıl seçileceğini yoğun bir şekilde tartışmanın kendisine karşı bir nezaketsizlik olduğunu belirterek, “Anayasamız açısından hiçbir sorun yokken, yeni cumhurbaşkanını bu Meclis'in seçip seçemeyeceğini tartışmak, Meclisimizin meşruluk sorununu gündeme getirir ki bu asla kabul edilemez bir durumdur” dedi. Arınç, demokratik bir ülkede “gizli anayasa"nın asla kabul edilemez olduğunu vurguladı.

Haberin Devamı

TBMM'nin açılışının 86. yıldönümü, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle özel gündemle toplanan TBMM Genel Kurulu'nda açış konuşmasını yapan Arınç, açıldığı yıldan itibaren ülkenin kaderine el koyan, Kurtuluş Savaşı'nı yöneten, Cumhuriyeti ilan eden, devrimler gerçekleştiren Meclis'in, bu özellikleri nedeniyle dünya parlamentoları arasında müstesna bir yere sahip olduğunu belirtti. Arınç, “Bu müstesna Meclisi bize kazandıran, bağımsızlık savaşımızın komutanı, ilk Meclis Başkanı, Cumhuriyetimizin Kurucusu, Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını, minnetle anıyoruz, onların emanetini ilelebet koruyacağız” dedi.

Savaşı yöneten Meclis'in hemen ardından büyük bir kalkınma hareketi başlattığını ve devrim niteliğinde kanunlar çıkardığına işaret eden Arınç, her yanı işgal edilmiş topraklardan, yeni bir ülkenin inşasını gerçekleştirdiğini vurguladı. “Bu yönüyle Meclisimiz, o dönem için fonksiyonu ve gücü bakımından son derece etkin ve dinamikti” diyen Arınç, 1961 Anayasası ile Meclis'in kullandığı yetki, görev ve fonksiyonlarının bir kısmının diğer erklere devredildiğini, yasama, yürütme ve yargı arasında kuvvetler ayrımı yapıldığını; eşitlik, güç paylaşımı ve denge sağlanmaya çalışıldığını anlattı.

Haberin Devamı

ARAŞTIRMA KOMİSYONU

“Türkiye'nin geçirdiği bir takım olağanüstü şartlarla kuvvetler ayrımında bir denge sorununun oluştuğunu kabul etmek gerekir” görüşünü ifade eden Arınç, şöyle devam etti:

“Bugün tüm dünyada geçerli olan parlamenter sistemin genel kuralları ülkemizde uygulansa da Meclisimizin fonksiyonu, gücü ve yetkileri kısmen erozyona uğramıştır. Yine de Meclisimiz, kendi uhdesinde tuttuğu yasama ve denetim faaliyetlerini bugüne kadar başarıyla sürdürmüş ve diğer erklerin görev alanlarına müdahil olmaktan titizlikle kaçınmıştır.

Ancak bugün Meclisimiz, asıl görevi olan yasama ve denetim faaliyetlerini yaparken, diğer erklerden bir takım eleştiriler geldiğini görmekteyiz. Meclisimizde kurulan araştırma komisyonları görevleri, Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddelerine dayanarak gerçekleştirmektedir. Araştırma komisyonlarının çalışmaları, milletimiz adına kullanılan bir denetim ve bilgi edinme hakkıdır. Komisyonlarımızın çalışmaları, yargılama anlamına gelmediği gibi, yargının çalışma alanlarıyla da çakışmayan bir bilgi edinme faaliyetidir ve Anayasa'nın 138. maddesine aykırı değildir. Bu nedenle, komisyon çalışmalarının yargı erkine bir müdahale olduğu iddiası, hukuk temelli bir eleştiri değildir”

“MECLİSİN FONKSİYONLARI DARALTILMIŞTIR”

Arınç, Türkiye'de darbeler döneminin başlangıcı kabul edilen ve ”bürokratik iktidarın” güçlendiği 1960 yılından itibaren TBMM'nin gücü, yetkisi ve fonksiyonunun, bu tür hukuki temellere dayanmayan eleştirilerle daraltılmaya çalışıldığını kaydetti.

Haberin Devamı

Anayasayı ve tüm kanunları yapan, Cumhurbaşkanını seçen, hükümeti içinden çıkartan ve aynı zamanda denetleyen, savaş kararını alan ve ülkenin geleceğine yön veren bir kurumun, bugün sahip olduğu gücü ve yetkiyi tam olarak kullandığının tartışmalı olduğunu belirten Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Kimi zaman çok önemli mekanizmaların dışında bırakılan Meclis'in fonksiyonları daraltılmıştır. Örneğin, ülkenin iç ve dış siyasetine çok büyük etkisi olan ve 'gizli anayasa' diye kabul edilemez bir tanımlamayla anılan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin hazırlanılmasında, Meclisimiz ve ilgili komisyonlarımız tamamen devre dışıdır. Açıklanması ve yayınlanması tamamen yasak olan bu belgenin, son haline karar verildiği günün hemen ertesinde gazete manşetlerinde yer alması son derece dikkat çekicidir. Yine bu belgeden yola çıkılarak hazırlanan İç Güvenlik Strateji Belgesi'nin çete kurmaktan yargılanan kişilerin arşivinden çıkması ne yazık ki devlet ciddiyetiyle hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Bu belgenin, Meclisimizin bilgisi ve denetimi haricinde hazırlanması, parlamentomuzun fonksiyonunun ve millet iradesine verilen değerin ne durumda olduğunu göstermektedir.”

Haberin Devamı

“GİZLİ ANAYASA KABUL EDİLEMEZ”

Demokratik bir ülkede “gizli anayasa, kırmızı kitap, derin anayasa” gibi tabirlerin asla kabul edilemez kavramlar olduğunu vurgulayan Arınç, bu kavramların, gizli antidemokratik bir yönetimin iktidarda olduğunu ima edeceğini kaydetti.

Türkiye Cumhuriyeti'nin tek bir Anayasası olduğunu ve onun da yürürlükte olduğuna dikkati çeken Arınç, “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi için kullanılan 'gizli anayasa' gibi bir tanımın bazı çevreler tarafından üretildiğini ve resmi bir tanım olmadığını biliyoruz. Ancak böylesine bir tanım, eğer kamuoyu tarafından kullanılıyorsa ve buna ciddi itirazlar gelmiyorsa bu, bazı kişilerin bilinç altında ülkemiz için nasıl bir yönetim biçimi olduğunu göstermektedir” dedi.

“CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ”

Cumhurbaşkanlığı seçimi için yaşanan tartışmalarda, bazı kamuoyu önderleri ve siyasetçilerin ifadelerinin, bilinç altında “gizli bir anayasa” olduğunu ve buna göre hareket ettiklerini açıkça ortaya koyduğunu belirten Arınç, “Yeri gelmişken, Sayın Cumhurbaşkanımızın görev süresinin bitmesine uzun bir zaman varken, yeni Cumhurbaşkanının kim olacağını ve nasıl seçileceğini yoğun bir şekilde tartışmanın, Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı bir nezaketsizlik olduğunu belirtmek isterim” dedi.

Haberin Devamı

Arınç, bundan üzüntü duymasına ve bu tartışmalara girmekten kaçınmasına rağmen, yine de tartışmalarda bazı kişilerin Meclis ile ilgili beyanlarındaki yanlışlığa değinmeyi, Meclis Başkanı olarak bir görev saydığını kaydetti. Türkiye'nin, Meclis'in kabul ettiği Anayasa ile yönetildiğini, Anayasa'ya uygun çıkartıldığı gibi, yargı ve yürütmenin de yine mevcut Anayasaya göre görevlerini sürdürdüğünü anlatan Arınç, bu durumda mevcut Anayasamıza göre yeni Cumhurbaşkanının hangi özeliklerde olması gerektiğinin, Meclis tararından nasıl ve ne zaman seçileceğinin açıkça ifade edildiğini ve bunun herkesçe malum olduğunu kaydetti.

“BAZI KURUMLAR ÜSTÜN OLDUĞUNU VEHMETMEKTEDİR”

“Buna rağmen mevcut Anayasamız açısından hiçbir sorun yokken, yeni Cumhurbaşkanı'nı bu Meclis'in seçip seçemeyeceğini tartışmak, Meclisimizin meşruluk sorununu gündeme getirir ki bu asla kabul edilemez bir durumdur” diyen Arınç, ülkenin yönetilme biçimi, erkler arasındaki gücün kullanımı, meşruiyetlerin dayanak noktalarının tartışma götürmez bir şekilde net olduğunu söyledi.

Haberin Devamı

Bu konunun Anayasanın başlangıç bölümünde açıkça ifade edildiğini hatırlatan Arınç, şunları kaydetti:

“Bu net açıklamaya rağmen bazı kurumlar, kendilerinin öncelikli olduğunu, hatta daha üstün olduğunu vehmetmektedir. Hatta bazı kurumlar, reform çalışmalarına karşı direnmişlerdir. Ne ilginçtir ki artık işlevini yitirmiş, yıllardır sorun üreten bir kurumun kaldırılması, bu kurumdan ve elitist, antireformculardan gelen tepkiler nedeniyle gerçekleştirilememiştir. Halkın büyük çoğunluğunun istediği bu değişikliğe karşın, yürütmenin azınlık antireformcuların talebini öncelemesi, ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Yüce Meclisimiz 84 yıl önce saltanat kurumunu kaldırmıştır. Ancak bugün ülkede bu kez 'kurumların saltanatı' hüküm sürmektedir.”

“KURUMLARIN MUTABAKATINI ARAYAN BAŞKA BİR ÜLKE YOK”

Özgürlüklerin genişletilmesinde, yasakların kaldırılmasında ve demokratikleşmede, Anayasa'ya uygun olarak Meclisin karar alması ve milletin mutabakatının temel iki zorunluluk olduğuna işaret eden Arınç, yeni bir düzenleme yapılmasında, Anayasa değişikliğinde kurumların görüşünü almanın başka, kurumların mutabakat şartını
aramanın ise başka konu olduğunu kaydetti.

Arınç, “Dünya üzerinde daha çok demokrasi için, sadece ”kurumların mutabakatını” arayan demokratik başka bir ülke yoktur. Türkiye'de doğal bir durummuş gibi gösterilen bu tutumun, demokrasi anlayışımızı, özgürlüklere yaklaşımımızı ve hukuka olan inancımızın nasıl olduğunu açıkça gösterdiği inancındayım” görüşünü ifade etti.
Büyük Önder Atatürk'ün “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” sözünü hayata geçirmek için TBMM'nin, saltanat kurumunu kaldırdığını, düşmana karşı savaş verdiğini ifade eden Arınç, bundan sonra da bu ulvi ilke doğrultusunda Meclisin görevini kimseye bırakmadan sürdürmeye kararlı olduğunu kaydetti.

ÖZGÜRLÜKLERİN GENİŞLETİLMESİ

Özgürlüklerin genişletilmesi, yasakların kaldırılması için anlaşılmaz bir şekilde yıllarca kurumların mutabakatının beklendiğini belirten Arınç, ancak bazı kurumların katılımcı demokrasinin gereği olan ortak akılda buluşmak bir yana, görüş alışverişi için oluşturulan zeminleri bile reddettiğini söyledi. Bu durumda bazı kurumların, ”katılımcı demokrasi” yerine, Türkiye için uygun gördüklerini iddia etmenin dayanaksız olmayacağını kaydeden Arınç, şöyle dedi:

“Bugün özgürlüklerin genişletilmesi için güçlü bir Anayasa değişikliği artık zorunlu hale gelmiştir. Tartışılan tüm konuları içine alan, daha özgür, daha demokrat, daha güçlü, daha mutlu bir Türkiye'nin inşasında gereken Anayasa değişikliği için ortak bir akıl oluşturmak gerekir. Tüm kurum, kişi ve kuruluşlar bu değişiklik için görüşlerini özgürce ifade etmelidir. Ancak bir mutabakat aranacaksa sadece Yüce Meclis çatısı altında halkı temsil eden milletvekillerinin mutabakatının aranması gerekir. Eğer burada bir mutabakat sağlanamazsa gidilecek bir tek merci vardır, o da yüce milletimizin iradesidir.”

“BİR REJİM SORUNU DEĞİL, REJİMİN SAHİBİ OLMA TARTIŞMASI VARDIR"

TBMM Başkanı Bülent Arınç, çıkartılan kanunlar tartışılırken her meselenin rejim tartışmasına çekilmesinin her geçen gün arttığını; tarım, hayvancılık, turizm, Belediyeler Kanunu ve benzeri konularda bir değişiklik ve düzenleme yapılırken, konunun aniden birileri tarafından rejim tartışmalarına getirildiği kaydetti. Son olarak önemli konumdaki bir siyasetçinin, İstanbul'da bir eğlence merkezinin, insanların ölümüne neden olan kaçak yapılarının yıkılmasını, “rejimden ideolojik intikam almak” olarak değerlendirmesinin, durumun “trajikomik” yanını en çarpıcı şekilde ortaya koyduğunu belirten Arınç, şöyle konuştu:

“Türkiye'nin bir rejim sorunu yoktur. Türkiye, rejiminin Cumhuriyet olacağına, demokrasi olacağına bundan 83 yıl önce karar vermiştir. Bugün de Meclisi ile, hükümeti ile ve tüm organlarıyla aynı kararlılıkla yoluna devam etmektedir. Ülkenin rejimine karşı bu kadar güvensiz olunamaz. Türkiye'nin rejimi her konu tartışıldığında sarsılacak, etkilenecek kadar zayıf değildir.

Hiç kimse Cumhuriyetten, demokrasiden, temel özgürlüklerden vazgeçme niyetinde değildir. Dolayısıyla ülkede bir rejim sorunu değil, rejimin sahibi olma tartışması vardır. Ülke yönetiminde inisiyatif alanlarını genişletme ya da sahip oldukları gücü kaybetmeme tartışmaları vardır.”
    
“REJİMİN SAHİBİ MİLLET”
    
Laikliğin, Atatürk'ün, Cumhuriyetin, bayrağın, rejimin sahibinin milletin kendisi olduğunu belirten Arınç, şöyle devam etti:

“Milletin temsilcileri olan bizler, tüm bu değerlere bağlı kalacağımıza, sahip çıkacağımıza milletvekili olduğumuzda yemin ettik. Bugüne kadar bu yeminimize muhalif bir tek davranış dahi bu Yüce Meclisimiz içinde vuku bulmamıştır. Dolayısıyla milli değerlerimizin sahibi bir kesim, bir grup değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkestir. Milletimiz ulusal ortak değerlerin sahibidir ve kendi içinde büyük bir hoşgörüyle yaşamaktadır. Toplumumuz etnik kimliğine, inancına, kültürüne göre kimseyi dışlamamakta ve bir arada barış içinde yaşamaktadır.

Ayrıca AB müzakerelerini sürdürdüğümüz bugünlerde hala rejimin tehlikede olduğundan bahsetmek, hele bu tehlikenin AB'ye üye olmak için bütün dönemlerden daha çok gayret sarf eden, bunda da başarılı olan kişilerin eliyle geleceğini iddia etmek her açıdan dayanaktan yoksundur.”
    
LAİKLİK VE KAMUSAL ALAN TARTIŞMALARI
    
TBMM Başkanı Arınç, tartışmaların odağında yer alan ve nerdeyse tüm fikir ayrılıklarının gelip dayandığı bir başka konunun da laiklik olduğunu belirterek, “Açıkça belirtmeliyim ki, anayasamızın değiştirilemez maddesi olan laiklik ilkesine Türkiye'de karşı çıkan kimse yoktur. Bütün tartışmalar, laiklik ilkesinin farklı yorumlanmasından kaynaklanmaktadır” diye konuştu.

Bu yorum farkı nedeniyle kamusal alanda her dönemde farklı uygulamalar yapıldığını, tartışmalar yaşandığı belirten Arınç, şöyle konuştu:

“Kamusal alan, yurttaşların ortak meselelerini eşit ve özgürce tartıştığı alandır. Dolayısıyla her bireyin ayrım yapılmadan haklarının korunduğu, haklardan yararlandığı ve kendilerini özgür hissettiği bir alandır. Bu alanı güvence altına almak ve tüm yurttaşlarına eşitçe kullanım hakkı sağlamak devletin görevidir. Kamu yararı devletin değil, halkın yararına doğru genişletilmelidir. Devlet kamusal alanın sahibi değil, koruyucusudur. Bu koruyuculuk; oradaki eşitliğin, adil paylaşımın ve hizmetlerin her birey tarafından kullanılmasını sağlamaktır.

Kamusal alandaki özgürlüklerin ve hakların bir gruba, bir kesime kayması anında devlet koruyuculuğu devreye girer ve haksızlığı önler. Devlet kamusal alanda herkes için geçerli olan hakları bir kesime yasaklayamaz ya da sınırlayamaz. Buradan hareketle laiklik ilkesinin yorum farklılığını gündeme getirmek gerekir. Anayasamızın değiştirilemez maddesi olan laiklik maddesi, ilelebet var olacaktır. Ancak günün şartlarına, toplum yapımıza uygun olarak yorum farklılıklarını da gidermek gerekir. Bu, laikliğin özünü değiştirmeyecek, bilakis toplumun bir arada daha uyum içinde yaşamasına katkı sağlayacaktır.”

Dünyada bir çok örneği olan laiklik uygulamasının, Türkiye'dekine benzer tek örneğinin sadece Fransa olduğunu belirten Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Orada bile laiklikten yola çıkarak hak ve özgürlükler bizdeki kadar kısıtlanmamıştır. Laikliği bir toplumsal barış ve uzlaşı mekanizması olarak algılamak gerekir. Laiklik, devletin inançlar karşısında tarafsızlığını zorunlu kılar. Bütün inançların kendisini ifade etmesine imkan vermek, bireylerin ibadet hürriyetini sağlamak laiklik ilkesinin temel işlevidir. Devlet, bu işlevi uygulayan ve tüm inançlara eşit mesafede davranan aygıttır.

Sorun işte burada başlamaktadır. Devlet, dini inançların yaşamasını teminat altına alması gerekirken, tam tersine kamusal alanda bazı inançların yaşam hakkını, ifade hürriyetini kısıtlamaktadır. Bunu, laiklik adına yapmaktadır ki siyaset bilimi açısından büyük bir çelişkidir. Bu çelişki yıllardır Türkiye'nin iç huzurunu zedelemekte ve bitmez tükenmez sorunları beraberinde getirmektedir. Aydınların, siyasetçilerin ve akademisyenlerin hep birlikte çözmesi gereken yorum farkından kaynaklanan işte bu çelişkidir.”
    
“KARALAMA KAMPANYASINA ALET OLUYORLAR”
    
TBMM Başkanı Bülent Arınç, dünyanın büyük bir değişim içinde olduğunu, küreselleşmenin dünyayı adeta küçük bir köye çevirdiğini belirterek, artık dünya siyaset oyununun kurallarının değiştiğini; değişimi anlamayan, hayata geçiremeyen ülkelerin, kaderleri başkaları tarafından belirlenen figüranlar haline geldiğini kaydetti. Arınç, şunları söyledi:

“Türkiye, dünya siyasetinin aktif bir üyesi, dengeleri değiştirecek bir ülkesi olmak zorundadır. Hiçbir dönemde pasif, edilgen ve boyun eğen bir devlet olmayı kabul etmeyen Türkiye, küresel siyaset aktörü olmak için hızla değişime ayak uydurmak zorundadır. Türkiye'nin bu gücünü ve potansiyelini gören çevreler bugün aktif durumdadır. Batı ülkelerinde sözde Ermeni soykırımını bahane eden çevreler, Türkiye aleyhine bir süredir kampanya yürütüyorlar. 24 Nisan'ı sözde soykırımın yıldönümü sayanlar, yarın yeniden bu karalama kampanyasını gündeme taşıyacaklardır. 

Üzülerek görmekteyiz ki bazı dost ülkelerin parlamentoları ve hükümetleri bu karalama kampanyasına alet olmaktalar. Bu ülke parlamentolarının başkanlarına, müşterek deklarasyon da eklenen mektubu göndererek, Türkiye'ye karşı haksızlık yapılmamasını istedik. Yine de burada bir kez daha açıkça ifade etmek istiyoruz ki; Türkiye'nin tarihinde utanılacak bir şey yoktur. Bizi işlemediğimiz bir suçtan dolayı mahkum etmeye niyetli olan ülkeler, bu Yüce Meclisin gereken cevabı anında vereceğini unutmasınlar.”
    
TERÖR OLAYLARI
    
Bülent Arınç, terör olaylarının son günlerde tırmanışa geçtiğini, terörün ülkenin birçok bölgesinde asker, polis, sivil vatandaşları hedef aldığını ifade ederek, “Amaçları kargaşa yaratmak, huzursuzluk çıkarmak ve nifak tohumları ekmektir” dedi. Türkiye'nin bütünlüğünü hedef alan bu terörist faaliyetlerin, bu günlerde ortaya çıkmasının düşündürücü olduğunu belirten Arınç, şöyle konuştu:

“Türkiye ne zaman güçlense, ne zaman bölgesinde etkin olmaya çalışsa, birilerinin maşası olan teröristler sahneye çıkıyor ve ülkenin gücünü zayıflatmaya çalışıyorlar. Ancak bu konuda başarılı olmaları mümkün değildir. Ordumuz, güvenlik kuvvetlerimiz ve devletimizin tüm unsurları, terörizme karşı büyük bir kararlılıkla görevlerinin başındadır. Tüm bu nedenlerden dolayı, artık iç politik çekişmelerden kurtulmak gerekir. Artık enerjimizi tüketen ve yıllardır ülkenin ilerlemesini engelleyen prangalardan kurtulmak gerekir.

Teröre, uluslararası karalama kampanyalarına karşı, yani gücümüzü zayıflatmak isteyenlere karşı birlikte hareket etmek zorundayız. Ortak bir akla ihtiyacımız var. Ortak hayallere ve hedeflere ihtiyacımız var. Yıllardır kendi içimizdeki çekişmeler, kavgalar yüzünden kaybettiğimiz enerji ülkeye yeterince zarar verdi. Buna 'dur' demenin zamanı gelmiştir.

Türkiye, tarihinin en önemli fırsatlarını yakaladığı bir dönemden geçmektedir. Ülkenin en önemli değişim projelerinden biri olan AB üyeliğimiz yolunda artık çok kritik bir noktaya geldik. Türkiye'nin AB üyeliği tüm dünyada büyük bir açılımın işareti olacaktır. Halkının büyük bir çoğunluğu müslüman olan bir ülke, tarihte ilk defa AB üyesi haline gelecektir ki bu medeniyetler arası çatışma yaşanacağını iddia edenlere en güçlü cevap olacaktır.”

Arınç, Türkiye'nin konumunun hayati önem taşıdığını belirterek,   ”Güçlü bir Türkiye, sadece kendi halkına değil, bölgesindeki tüm halklara huzur ve barış getirecektir. Türkiye'nin tarihi geçmişi, Balkanlardan, Kafkaslara kadar tüm ülkelerde derin izler bırakmıştır. Bu ülkeler geçmişin en güçlü ülkesi ve geleceğin parlayan yıldızı olan Türkiye'ye hala umutla bakmaktadır” diye konuştu.
    
“GELENEKSEL KORKULARDAN KURTULMALIYIZ”
    

TBMM Başkanı Bülent Arınç, 47 ülkenin parlamento temsilcilerinin katılımı ile İstanbul'da yapılan İKÖPAB toplantısında, Türkiye'nin öncü gücünün öneminin kendilerine iletildiğini ifade ederek, Meclis'in iki ayrı deklarasyonun hazırlanmasına öncülük ettiğini, dünya barışı için tüm ülkelere önemli çağrılarda bulunduğunu kaydetti. Arınç, şöyle devam etti:

“Bu nedenle, bölge ve dünya barışı için Türkiye artık bir misyon üstlenmek zorundadır. Tarihin akışını barışa doğru değiştirecek bir güce sahipken, bunu kullanamayan bir ülkeden tarih de gelecek kuşaklar da hesap soracaktır. Bu yüzden, üzerimizdeki ölü toprağını atıp önce kenetlenmeliyiz. Geleneksel korkulardan kurtulmalıyız. Bu Meclisin açıldığı günlerde olduğu gibi kucaklaşmalıyız, kol kola girmeliyiz ve büyük Türkiye hayali için yola çıkmalıyız.”
    
“YENİ TÜRKİYE'Yİ İNŞA ETMELİYİZ”
    
“23 Nisan'ın hediye edildiği çocuklarımız, gençlerimiz ve gelecek kuşaklarımız için yeni Türkiye'yi inşa etmeliyiz” diyen Arınç, şöyle konuştu:

“Bireysel çıkarlarından vazgeçen vatanperverler olarak kendimizi ülkemize adamalıyız. Türkiye'nin bir milada ihtiyacı vardır. Yeni bir başlangıca, yeni bir hamleye, yeni hedeflere ihtiyacı vardır. Geçen yüzyılın sorunlarını geçmişte bırakmanın vakti gelmiştir. Artık yeni yüzyılda, yeni bir Türkiye inşa etmek için ayağa kalkmalıyız. Artık milletimiz, devletin en önemli organları arasındaki kavgalardan yorulmuştur. Yaptığımız her şey tarihin sayfalarına kaydediliyor. Gelecekte hayırla, gururla, takdirle anılmak istiyorsak bu fırsatı kaçırmamalıyız.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!