Apartman dairesindeki kumrular

Kuş gribi salgını üzerine mantıklı ya da mantıksız herkes bir şeyler söyler, bilgisizliğin ve donanımsızlığın telaşıyla yüzlerce kanatlı hayvan topluca öldürülürken, İstanbul’un Göztepe’sinde yüksek bir apartman katında yaşanan kuş ve insan arasında yaşanmış görkemli bir sevgi öyküsü bu... Sevgi dolu bakışlarıyla gülümseyen bu yaşlı beyefendi ve ailesi, pencereden girip evlerine yerleşen bu davetsiz misafirleri kovmayı hiç düşünmediler.

Kendilerine güvenmiş olan bu kanatlı ailenin güvenini boşa çıkarmamak, korkutup ürkütmemek için ayaklarının ucuna basarak girdiler onların bulunduğu odaya. Çünkü onlar ‘’yaşama hakkı’’nın her canlı için kutsal ve tek hak olduğunu bilen, yaradılışa saygılı, ‘’iyi’’ insanlar. Yaşamlarına sevgiyle destek verdikleri o güzel kumrular gökyüzünde kanat çırptıkça, daha az ‘’kötü’’ olacak bu dünya.

Televizyonun üzerindeki çiçek saksısının içinde gördü onu bir sabah yaşlı adam. Ürkütmemeye çalışarak yavaşça yaklaştı. Saksıdaki çiçeğin seyrek dalları arasına topladığı çerçöple bir yuva yapmış, bu yuvaya iki de yumurta yerleştirmişti...

Büyük kentlerde artık kendilerine yer bulamayan, insanların işgal ettiği yaşama alanlarında tutunmaya çalışan, çevre hayvanlarından biriydi bu kumru. Yumurtlamak ve yumurtalarını yavruları çıkana kadar muhafaza etmek için Göztepe’deki bu apartman katını seçmişti. Balkona da değil üstelik, evin oturma odasına yapmıştı yuvasını. Belli ki bu evdeki insanlara güvenmiş, kendisini kovup yuvasını bozmayacaklarına inandığından gelip televizyonun üzerindeki saksıya yerleşmişti.

Yanılmadı kumrucuk, yaşlı beyefendi ve evdekiler onu hiç ürkütmeden hayatlarına devam ettiler. Verdikleri yemleri yedi, eşi ile nöbetleşe yumurtalarını sıcak tutmak için üzerlerinde oturdu. Kuluçka süresi içinde de sıcacık bir sevgi fotoğrafı armağan etti misafir olduğu aileye.

Zaman geçip gitti, yumurtalar çatladı, iki çirkin kumru bebek kafalarını çıkardı, eve bayram sevinci geldi. Anne ve baba kumru arada pencereden uçup gidiyor, ağızlarında yiyecekle gelip yavrularını besliyordu. İnanılmaz bir düzen ve titizlikle büyütüyorlardı yavrularını. Ev halkı ve yaşlı beyefendi kocaman bir kentin orta yerinde, bir apartman katında, evlerinin oturma odasında değişmez yasalarını uygulayan doğayı hayranlıkla izlerken çıplak kafalı çirkin bebekler giderek tüylenip palazlanıyordu. Dışarıda yağmur yağarken evlatlarını kapalı ve sıcak bir ortamda yetiştirmeyi başaran anne kumru onların yanında gururla poz veriyordu, haklıydı.

Başta ürkek, çekingen davranan ve henüz tanıştıkları dünyayı anlamakta güçlük çeken ufaklıklar da kendilerine yem veren ‘’insan eli’’ne güvenmeyi öğrendiler zamanla. Önlerindeki pencereden dışarıdaki kocaman dünyaya merakla bakıyor, her geçen gün biraz daha büyüyorlardı.

Dedik ya ‘’doğa değişmez yasalarını uyguluyordu’’ diye; anne ve baba kumru yavrularını özene bezene besleyip ‘’kumru kılığına’’ sokunca, çocuklar da artık kendi kendilerine yem yemeye başlayınca eskisi kadar sık uğramaz oldular yuvaya. Anne babanın gelişlerinin arası giderek daha uzun olmaya başladı. Bir gün uçup gitti ve bir daha da dönmediler. Yavrular giderek artan cesaretleriyle çevreyi keşfettiler; balkonu, sonra balkon pervazını. Arada korkup yuvalarına geri dönüyorlardı ama içlerinden bir ses asıl yerlerinin artık burası olmadığını söylüyordu onlara. Gökyüzü onları çağırıyordu...

Ve bir sabah kondukları balkon pervazından boşluğa bıraktılar kendilerini. Acemi kanat çırpışlarıyla bir iki bocaladıktan sonra uçmanın, uçabilmenin sarhoş eden sihrine teslim oldular. Yumurtadaki zamanlarından başlayarak büyümelerini adım adım izleyen yaşlı beyefendi ve ailesi hüzünle karışık bir sevinçle uğurladı onları gökyüzüne. Geride çerçöpten yapılma yuvaları ve sıcak hatıraları kaldı.

Handan Demiralp



Sevgili Handan Demiralp’in anlattığı bu güzelim öyküye ben de kendi yaşadıklarımızı ekleyeyim. Dört yıl önce, sonbahar başlamak üzereydi. Kat kaloriferimizin kombisinin bulunduğu camekanla kapalı balkonumuzun penceresinden bir kumru ailesi gelip, kendilerine en uygun mekan olarak bu kombinin tepesini bulmuş olacaklar ki, oraya yuva yaptılar.

Kızımla, bizi bir telaştır aldı. Onları ürkütmeden yiyecek verebilmek için iskemle tepesine tırmanıyor, usulca önlerine kuş yemi, ıslatılmış ekmek bırakıyorduk. Ama huzurumuzu bozan bir konu vardı. Tamam, henüz kaloriferler yanmıyordu ama, yıkanmak için sık sık kombiyi ateşliyorduk. Ya yumurtalar ısıdan pişerse, ya hayvancıklara bir zarar verirsek!..

Sonunda ıkına sıkına kombi servisini aradık. Adamlar hiç de sandığım gibi, ‘Hanım, deli misin, git işine’ demediler. ‘Merak etmeyin, çok uzun süre yakılmazsa, bir şey olmaz, çok fazla ısınmaz’ dediler.

O yavrular, yumurtadan çıkıp canlanıncaya kadar, biz artık yıkanmak için yıldırım hızıyla hareket ediyor, yarı yıkanmış çıkıyorduk banyodan. Sonra onlar da uçup gittiler yuvadan.

Ve ben uzun süre o yuvayı bozmaya kıyamadım, belki geri gelirler diye...
Yazarın Tüm Yazıları