Anti duvar

POLİS kaydı belki duruyordur, Kadıköy cihetine ilk anti ABD sloganı ben yazmıştım.

Demek inşaattan aşırdığım kireç pek iyi cinsmiş ki, geçen otuz yedi yıla rağmen bugün dahi, Selamiçeşme köprüsünden Feneryolu’na doğru bakıldığında, şimendifer hattına paralel duvarın üstünde ‘kahrolsun Amerikan emperyalizmi’ ibaresi hala hafiften seçilebiliyor.

Neyse, iyi halt etmişim ve de Allah taksiratımı affetsin.

* * *

EVET evet, pişmanlık, hem de büyük pişmanlık duyuyorum.

İftira ve küfre maruz kalacağım korkusuyla da bunu açıklamaktan zerre çekinmiyorum.

‘Dönek’ (!), ‘satılmış’ (!), ‘uşak’ (!) palavrasyonları vız gelir, tırıs geçer!

Oysa, o vakitler başında kavak yelleri esen on yedi yaşında bir delişmen olduğumu; üstelik, Vietnam Savaşı’ndan 68 Mayısı’na dünya ve ülke konjonktürünün etkisi altında kaldığımı söyleyerek, Selamiçeşme’deki eşşekliği‘haklı’ (!) göstermeye çalışabilirdim.

Hayır, tam tersine, dobra dobra ‘günah çıkartıyorum’.

‘Suç’umu (!) kabullenmem ise ‘kahrolsun’ ve ‘yaşasın’ edebiyatıyla hiçbir yere varılamayacağını çoktan anlamış olmamla sınırlı kalmıyor. Bunu söylemek dahi abes kaçar.

‘Günah çıkartıyorum’, çünkü aynı zamanda, ‘anti Amerikancılığın’ esas itibariyle ‘anti özgürlükçülüğe’ de götürdüğünü ve götüreceğini hanidir biliyorum.

Zaten bundan dolayıdır ki, şu an ülkemizde tekrar kol gezen veba mikrobuyla mutlaka mücadele etmek gerektiğine; aksi takdirde otoritarizmlere çanak tutulacağına inanıyorum.

* * *

HALBUKİ bu sütunu izleyenler bilir, ben genel bir ‘Batıcı’ (!) tutumu benimsemekle birlikte asla ‘Amerikancı’ olmadım. Yeni Dünya’yı ancak uzaktan ve kitabiyattan severim.

Dolayısıyla da, gerek kesin kişisel tercihlerim itibariyle; gerekse uzun vadeli Türkiye dış politika perspektiflerinde daima ‘Avrupacı’ yaklaşımları savundum.

Hele hele, daha Cumhuriyetçi Parti adayı olduğu andan itibaren ‘ti’ye aldığım ve tehlikesine durmaksızın işaret ettiğim ‘W’ rumuzlu George Bush’la yıldızım asla barışmadı.

Tamam da, bütün bunlar beni ‘anti Amerikancılığa’ götürmedi ve götürmeyecek.

Bırakın, büyük bir ‘uygarlık milleti’ olan ABD halkıyla zaten ‘zıtlaşmayacağımı’, o günahım kadar sevmediğim Bush yönetimini bile ‘anti Amerikancı’ kapsama sokmadım.

Çünkü, zaten eninde sonunda ‘yolcu’ olacak olan şimdiki Washington liderini bir kalem geçelim, Amerika Birleşik Devletleri’nin ‘hancılığı’ hem demokratik özgürlükler; hem yerküre dengeleri, hem hem de Türkiye dış siyasetleri açısından hayati bir önem taşıyor.

Zira, kim hangi postmodern ukalálıkla láf ederse etsin, eksik - topal bizzat kendisi dev ve öncü bir demokrasi olan ABD aynı zamanda da o demokrasinin dünyadaki güvencesidir.

Ebu Garip’te işkence ve Küba’da zindan falan tabii ki kabul edilemez de, ağaç tekiline saplanıp orman bütününü ıskalamayalım, bunların kabul edilemezliğini haykırmak imkánını tanıyan sistem bile 1945’ten beri ancak ABD’nin korungan şemsiyesi sayesinde yaşamaktadır.

Nankörlüğün alemi yok, ‘Yeni Dünya’sız bir dünya ‘eski’si ile olamayacaktı.

* * *

OYSA, tek tabanca devriye gezen ‘ultra güç’; yangına körükle giden misyon vehmi; özgürlük kıstaslarını nalıncı keseriyle yontan çıkarcılık tabii ki beni sonsuz rahatsız ediyor.

Zaten de Avrupa alternatifini bunun destekliyorum, destekledim, destekleyeceğim.

Ama, eti budu belli o Avrupa’yı istemem, hem kaosu kısmen önleyen; hem de her şeye rağmen ‘demokrasi sigortası’işlevi gören ABD’nin gerekliliğini inkar etmemi getirmez.

Pekii, gerekli bir şeye aynı zamanda ‘anti’ olmak gibi aptallığa düşebilir miyim?

Hayır hayır, otuz yedi sene önceki ahmak sloganla pilavı yediğinden ve sonra günah çıkarttığından, bin şükür, papaz, zehir zakkum pirinci artık kaşıklamayacak kadar akıllandı!
Yazarın Tüm Yazıları