Anti-aging rüyası bitiyor

‘Biyolojik yaşımız’ eğer ‘nüfus kâğıdı yaşımız’dan daha gençse, daha güçlü, zinde, sağlıklı ve mutlu oluyoruz. İşte bu nedenle, biyolojik yaşlanmayı yavaşlatan ve genel olarak “anti-aging tıbbı” başlığı altında toplanan öneriler, 2000’li yılların başında tam olarak “patladı!”. Peki nedir bu anti aging? Yararlı mıdır yoksa zararlı mı?...

Haberin Devamı

MODERN tıp son yüzyılın teknolojik ve bilimsel gelişmelerinden çok güzel yararlandı. Özellikle son elli yılda teşhis ve tedavi araçları çok gelişti. Hastalıklara erken tanı koymak kolay ve güvenli hale geldi. Aşılar, antibiyotikler, yeni ve modern ilaçlar derken birçok hastalık ya tamamen yok edildi ya da kontrol altına alındı. İnsan ömrü 50’li, 60’lı yaşları gerilerde bırakarak, 80’li, 90’lı yaşlara ulaştı.
Ömrümüz uzadı sağlıklı ve güzel günlerimiz çoğaldı ama biyolojik yaşlarımız hala ciddi farklılıklar gösterebiliyor. Nüfus kâğıdı yaşımız 60 iken biyolojik yaşımız 80, ya da tersine nüfus kâğıdı yaşımız 80 iken biyolojik yaşımız 60 olabiliyor. Bu biraz genetik miras, biraz sağlık durumumuz, ama özellikle de kendimize bakma ve sağlığımızla ilgilenmemizle ilişkili bir durum. Kendimize iyi bakabilirsek, genetik mirasımız kötü de olsa biyolojik yaşımız genç kalabiliyor. Biyolojik yaşın genç kalması demekse, yalnız güzel, hoş, zarif ya da yakışıklı (!) olmak anlamına gelmiyor. Eğer nüfus kâğıdı yaşımızdan daha genç bir biyolojik yaşa sahipsek daha güçlü, zinde, daha sağlıklı ve keyifli, huzur ve mutluluk skalası yüksek biri oluyoruz.
2000’de ne oldu?
İşte bu nedenle, biyolojik yaşımızı genç tutmamız çok önemli. Bu aynı zamanda, yaşlanmayı gençleştirmek veya genç yaşlanmak anlamına da geliyor. Belki de bu nedenle biyolojik yaşlanmayı yavaşlatan önerilere herkes kulak kabartıyor. Bu tür öneriler genel olarak “anti-aging tıbbı” başlığı altında toplanıyor. Anti-aging tıp 2000’li yılların başında deyim yerindeyse tam olarak “patladı!”. Her yerde “anti-aging klinikleri” açıldı. Ortalıkta çok sayıda “anti-aging uzmanı” dolaşmaya başladı. Hatta özellikle İstanbul’u her ay ziyaret eden Alman, İsrail, Malezya, İtalyan kökenli “sözde uzman” bazı uyanıklar türedi! Sosyetemiz bunlara muayene olmak, önerilerini almak için kuyruklara girdi. Ülkelerinde sıradan birer hekim (bazıları hekim bile değil) olan bu gençlik iksiri dağıtıcıları şimdi neredeler, ne ederler, ne yaparlar bilinmez!
Peki, ne durumdayız?
Onlar ne yapar bilmiyoruz ama sağlıklı ve iyi yaşlanmak konusunda bilim adamları epey bir mesafe aldılar. O günden bugüne çok zaman geçti, köprülerin altından çok sular aktı. Doğal olarak anti-aging ile ilgili düşünce ve yaklaşımlarda önemli değişiklikler oldu. Mesela, o zamanlar pek moda olan bir E vitamini, bir betakaroten şimdilerde konuşulmuyor bile! O zamanlar pek moda olan “şelasyon” tedavileri çoktan unutuldu. Kısacası çok şey değişti. Bilimsel ve güvenli çalışmalar daha bir öne çıktı.
Mesela şimdi “telomer ölçümleri” ile geride kalan ömrümüzü anlamaya ve ömrümüzün bu bölümünü etkileyebilecek sağlık sorunlarını, risklerini tanımlamaya çalışıyoruz. Omega-3 yağ asitlerinin, Coenzim-Q10, alfa lipoik asitin vitaminlerden daha önemli uzun yaşam destekleri olduğunu öğreniyoruz. D vitamininin, B-12 vitamininin önemini yeniden kavrıyoruz. “Yürümeyi” yeniden keşfediyoruz! “Huzurun önemini” daha derinden kavrıyoruz. “Stres” korumasındaki görüşlerimiz bir hayli değişiyor. İnsülin direncini daha çok önemsiyoruz...

Haberin Devamı

HBA1C’yi çok iyi izleyin

Haberin Devamı

BENİM kanaatim şu: Sağlıklı ve sorunsuz bir orta yaşlılık ve yaşlılık için daha az yiyecek ve daha az un, şeker ve nişasta tüketerek glikasyona yol açıcı hadiseleri azaltmak, kanda ani şeker yükselmelerine izin vermemek gerekiyor. Şeker hastalarının kan şekeri ayarlarına dikkat etmeleri de bu nedenle çok ama çok önemli bir nokta. Bir şeker hastasının bu süreçlerden korunduğundan emin olması için hemoglobin A1c1 değerlerinin %6,5 mg’dan az olması gerekiyor. Bu rakam sağlıklı biri için ise %5,8 mg’ın altında tutulmalı deniyor.  Şeker hastası olmayan gizli şekerlilerin  ve insülin dirençli göbekli kişilerin de aynı rakamı hedeflemeleri iyi olur. Ben imkânı olanların antiglikasyon ajanlarından alfalipoik asit ve benfotiaminden faydalanmalarının doğru olacağı düşüncesindeyim. Tabii ki doktorlarla konuşarak ve onların tavsiyelerini dikkate alarak.

Haberin Devamı

Benfotiamin: Önemli molekül

PEK çok gözlem BENFOTİAMİN’in güçlü bir “glikasyon önleyici” doğal ürün olduğunu gösterdi. Benfotiamin B1 vitaminin özel bir formu ya da çok özel bir çeşidi. Aslında oldukça eski bir molekül. İlk kez 50 yıl kadar önce Japonya’da alkole bağlı sinir hasarını (alkolik nöropati) tedavi etmede kullanılmış. Son yıllarda yeniden popüler olmaya başladı. Benfotiaminin bu amaçlarla kullanımı için tavsiye edilen dozu günde 300 mg civarında. Benfotiamin hapları maalesef ülkemizde yok. Yurtdışından getirtilebiliyor.

Metformine DİKKAT!

GLİKASYON önleyici moleküllerin en etkilisi bir biguanid türevi olan metformindir. Metforminin (Glueophage, Glifer, Glukofen, Diaformin…)özellikle LDL- ve LDL-4 glikasyonunu geciktirdiğini gösteren çok ciddi bulgular var. Metformin Alzheimer riskini azaltabiliyor. Son olarak “ultra bad kolesterol” oluşumunun metformin ile yavaşlatılabileceğini gösteren bir çalışma geçen hafta yayınlandı.

Haberin Devamı

Glikasyona DİKKAT !

ÖNEMİNİ yeni fark ettiğimiz yaşlanma ve tuzaklarının başında glikasyon süreçleri geliyor. Glikasyon, “kandaki şekerin herhangi bir nedenle fazlalaşması nedeniyle kanımızdaki bazı maddeler veya bedenimizdeki bazı dokuların bir tür “karamelizasyon-şekerleşerek sakızlaşma!” sürecine girmesi, yapısının bozulup yıpranması” anlamına geliyor. Herhangi bir molekül şekerle reaksiyona girerek sakızlaşırsa yapışkan ve yaşlandırıcı bir formata dönüşebiliyor, dolayısıyla o doku ya da organ beklenenden daha hızlı yaşlanıyor.
‘Ultra kötü kolesterol’
Mesela LDL-3 ve LDL-4 olarak bilinen kötü kolesterol parçaları glikasyona uğradıklarında “ultra kötü kolesterol” olarak bilinen son derece tehlikeli bir kolesterol formatına dönüşüyor. Ciltteki kolajen yapısı glikasyona maruz kaldığında cilt daha hızlı yaşlanıyor, kırışıklıklar derinleşiyor ve çoğalıyor, glikasyonun özellikle damar sertliği süreçlerini de hızlandırdığı biliniyor. Kan şekleri yüksek seyreden diyabetlilerin beklenenden daha hızlı yaşlanmaları da önemli ölçüde bu hızlanmış ve yoğunlaşmış glikasyon süreçlerine bağlanıyor.
İşte bu nedenle glikasyonu yavaşlatan doğal destekler ve ilaçlara ilgi artıyor.  Bu konudaki araştırmalar çoğalıyor. Glikasyonu kontrol etmek, anti-aging tıbbın önemli hedeflerinden biri haline geliyor. Ben bunlardan dördünün önemli olabilecekleri kanaatindeyim. Bunlar, Benfotiamin, Alfa Lipoik Asit, Karnozin ve Metformindir.

Haberin Devamı

Alfa lipoik asidin yıldızı parlıyor

GLİKASYONU önleyen ilaçlardan biri de benim sık sık tavsiye ettiğim doğal ürünlerden biri: ALFA LİPOİK ASİD! Mükemmel ve çok güçlü bir antioksidan olan ALA’nın C ve E vitaminlerinin toplamından neredeyse 400 kat daha etkili olduğu biliniyor. ALA hem suda hem de yağda eriyen bir antioksidan ve bu nedenle de hücrenin her organelinde, bölümünde hatta duvarında bile yaşlandırmayı hızlandıran serbest radikal hasarlarını azaltabiliyor. ALA şeker hastalığına bağlı diyabetik nöropatide tavsiye edilen bir destek olarak da dikkati çekiyor. Bu amaçla kullanıldığında tavsiye edilen günlük doz 600 mg civarında. Eğer cilt yaşlanmasını geciktirmek ya da anti-aging destek olarak kullanılacaksa doz günde 200-400 mg civarında olmalı.

Yazarın Tüm Yazıları