Annemin ömür boyu devam edecek içsel bir yalnızlığı var

Hafta içi iki gün Nurseli İdiz okudunuz.

Haberin Devamı

Bugün de İtalyan Lisesi mezunu kızı, Elif İdiz (26) huzurlarınızda.
Gelin, bir de bu Alaçatı hadisesini ve Nurseli İdiz’in hastalığını ona en yakın insandan, kızından dinleyelim.
Elif, karşılaştırmalı edebiyat okumuş. En az annesi kadar dürüst ve açık sözlü.
Bir şey yapmaya gerek yok, onlar zaten anlatıyor, insanları sadece dinlemek gerekiyor, yargılamadan dinlemek...
Bir de tabii anlattıklarını anlayabilmek...
Anlatılanları ya da gördüklerini anlamaktan tamamen aciz bazı meslektaşlarım var!  Hem anlamıyor hem sormuyorlar. Sadece yorumluyorlar.
Oysa sormaları gerekiyor; benim gibi.
Bunun adı da muhabirlik.
Alacaksın eline teybi, soracaksın...

ELİF İDİZ'ÎN FOTOĞRAFLARI

Annenizin haberini nasıl aldınız?
- Günde birkaç kez telefonla konuşuruz. O gün de konuştuk. “Dönmek istiyorum, iyi değilim” dedi. Ben zaten anlıyorum. Bir şey söylemesine gerek yok, “Alo”sundan, neyin ne olduğunu, ne kadar alkol aldığını, ilacını içip içmediğini hemen çözüyorum. “Dön de, bulabilecek misin son anda bilet” dedim. “Yok, o yüzden taksiyle döneceğim” dedi.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eb1f5cf018fbb8f8aca132

Alaçatı’dan İstanbul’a mı!
- Evet. Ama böyle zamanlarda tartışmayı ya da söylediklerinde mantık aramayı kesiyorum. Çünkü faydası yok. Ona da yok, bana da yok. İstanbul’a kadar yürümek istediğini de söyleyebilir. O andaki düşünce sistemi o. “Peki anne” dedim, “Sen nasıl istersen...” Ama bir daha aradı, demek ki mantık girdi devreye, “İyi de şu kadar para istiyorlar, n’apim?” dedi. Sordu ya, fikrimi söyledim: “Git yat, uyu anne” dedim, “Ben biletini alırım, yarın ilk uçakla gelirsin. Taksiye o kadar para vermenin manası yok!”

O sırada nerede olduğunu söyledi mi?
- Tabii, tabii. “Otelden çıktım, bir yerlere geldim, bir şeyler yiyorum, içiyorum” dedi.

‘Yanına birilerini yardıma yollayayım’ gibi şeyler geçti mi aklınızdan?
- Hayır. Böyle durumlarda, onu biraz kendi haline bırakmak gerekiyor. Üstüne gitmenin manası yok. Tek handikap, tanınıyor olması; her an birinin görme ihtimali. Çünkü anlamıyorlar, gerçek hikâyesini bilmiyorlar, küt diye yargılıyorlar. Ama benim için her şeyden önemlisi, hatta kariyerinden bile önemlisi, annemin sağlığı. Gerisi vız gelir tırıs gider.

Haberin Devamı


UTANILACAK BİR YANI YOK

Annenizin yaşadıklarının sizi utandırdığı oluyor mu?
- Asla! Utanılacak bir yanı yok ki.

Ne kadar sıklıkta yaşıyorsunuz bu tür şeyleri?
- Seneler içinde çok fazla yaşadık. Ama çok mu sık? Hayır. Uzun aralıklarla yaşadık.

İlkinde insan şok oluyor da, sonra giderek alışıyor mu?
- Şok olduğum zamanı hatırlamıyorum. O kadar eski demek ki... Kendimi bildim bileli var. Şaşırma duygumu da yitirdim. Bilinmesi gereken şu: Annemin bir rahatsızlığı var: Bipolar bozukluk. Alkol bağımlısı da olsa, bipolar bozukluğu da olsa, tıbbi tanımları farklı da olsa, biri psikiyatrik, diğeri psikolojik bir rahatsızlık. Neticede bir hastalık. Evet, belki karaciğerde bilmem ne gibi elle tutulur bir şey değil ama bu kadın hasta. İnsanlara bahane gibi geliyor olabilir ama ben ömrüm boyunca bu durumla yaşadığım için çok elle tutulur bir hastalık olduğunu biliyorum çünkü defalarca tanık oldum. Kalp krizi geçirmek gibi, o anda nasıl bir şok yaşanıyorsa ve nasıl önlemler alınması gerekiyorsa aynı şey burada da söz konusu. Ben de bunu zaman içinde öğrendim. Kabul etmem de hiç kolay olmadı…

Haberin Devamı

İkiniz hep birlikte mi yaşadınız?
- Evet. Bizde de pek çok ailede olduğu gibi anne-kız çatışması yaşandı. Üstelik annem şöhretliydi ve böyle bir sorunu vardı. Hayat iyice çekilmez oldu benim için. Önce bir suçlama psikolojisine girdim. “N’apıyorsun sen?” dedim. Ama ben de bilinçsizdim, bipolar diye bir hastalığın varlığından bile haberdar değildim. 

Siz de bayağı zorluklar yaşamışsınız…
- Evet ama anneminkinin yanında hiç kalır. Annem inanılmaz bedeller ödedi, hâlâ ödüyor. Bu hastalığın bir de şöyle bir sonucu oluyor: İster istemez, bir noktada yalnız kalıyorsun. Ama bu sahipsiz kalmak gibi bir yalnızlık değil. Daha farklı. Hani karantinaya alınırsın ve bir başınasındır kendi dünyanda. En yakınların bile sana değemez, dokunamaz, ulaşamaz. Annemin hastalığı da böyle bir şey, ömür boyu devam edecek bir içsel yalnızlığı var. Ben istediğim kadar fiziksel olarak yanında olayım, onun dünyasına tam giremiyorum, ona ulaşamıyorum, ona nüfuz edemiyorum. Burada bir ekstra acı çekme durumu var.

Haberin Devamı

Sizi en çok üzen bu mu?
- Artık üzülmemeyi, bir şekilde bununla yaşamayı öğrendim. Kahpe kader yapmıyorum, bu da benim gerçeğim.

Peki bu gerçek, hayatınızı ne kadar etkiledi?
- Tamamını. Bir kere psikolojik altyapımı etkiledi. Sonra hayatımın gidişatını. Farklı bir eğitim alabilirdim, farklı bir kariyer yapabilirdim. Ama hep annem vardı. Hep kendimi onu korumak ve kollamakla yükümlü hissettim. Belki de buna sığınıyorum, bilmiyorum. Küçük yaşlardan itibaren çevreden psikolojik olarak da etkilendim. Çünkü annem içiyordu. Ve millet konuşuyordu. Sonra çevrenin ne dediğini umursamamaya başlayıp sadece onun adına üzülme dürtüsüne dönüştü olay. Şimdi de, Kafka’nın bütün hikayelerinde bir erkek figürü vardır ya ve o hep ‘baba’dır aslında onun için, gardiyan da olsa o kendi babasıdır. Bizde de biraz aynı durum var. Ne yazarsam yazayım; ki yazı alanında bir kariyer geliştirmek istiyorum; hep güçlü dominant bir kadın ve anne figürü var içinde bir yerlerde…

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eb1f5cf018fbb8f8aca134
İÇKİDEN NEFRET EDİYORUM
Babanızla ne zaman boşandılar?
- Ben 13’ken…

Annenizi suçladığınız yerler var mı yoksa onu tamamen haklı mı görüyorsunuz?
- Bilinçle baktığımda, suçladığım kimse yok. Ama bilinçdışı baktığımda muhakkak ki var. Benim de hayatımdaki problemlerin altyapısını bu oluşturuyor: Ailem, onlarla yaşadıklarım ve yaşayamadıklarım. Ama yine de kimseyi suçlu bulmuyorum.

Ne okudunuz?
- Karşılaştırmalı edebiyat. Yazı benim için önemli, yazıyla ilgili bir kariyer hayal ediyorum, şimdi de bir roman yazıyorum.

Siz içki sever misiniz?
- Nefret ediyorum. Tepkisel bir durum gelişmiş. Bir tat da almıyorum. Bir duble bir şey içsem, uykum geliyor.

Nişanlınız var, muhtemelen evleneceksiniz ve bir hayat kurup gideceksiniz. ‘Anneme ne olacak’ diye düşünüyor musunuz?
- Evet. Bu zaten benim hayatımın çelişkisi. İtalyan Lisesi mezunuyum, liseden mezun olduğumda, hayalim yurtdışında bir konservatuvara kapağı atmaktı. Ama işte o kadar anneciydim ki, gidemedim. Korumacılık içgüdüsü de, ne dersen de, kendime bahaneler yarattım, gitmedim. Bağlılıkla bağımlılık arası bir şey bizimki. Anneme ne olur, meselesine gelince... Herkes bilmeli ki, bu hayat boyu sürecek bir şey. Çünkü, “Sorumsuzluk yaptım, içki içtim, herkesi birbirine kattım” gibi bir şey değil. Onun sürekli nüksedebilecek bir hastalığı var.

Peki arada demiyor musunuz, “İyi ama bu bana haksızlık, çocuk olan sen değilsin benim” diye…
- Arada mı? Çok diyorum. Ama isyan etmiyorum. İsyan duygumu da yitirdim! Bir tercih yapmam gerekiyordu, ya sürekli annemle birlikte olacaktım; iyiyken de çok iyi bu arada, çok eğlenceli, çok hayat dolu; ya da bir noktadan sonra kendi hayatımı yaşayacaktım. Şu anda ikinci şıkkı deniyorum. Ama yine de, elim hep annemin üzerinde.

BİPOLAR ANNE-KIZ İLİŞKİSİ
Nasıl bir anne-kız ilişkiniz var?

- Birbirini hiçbir zaman bırakamayacak kadar bağlı, hatta bağımlı, çok yakın, sevgi dolu, bir o kadar da çatışmalı, öfke dolu. Anne-kız ilişkisi için doğru bir sıfat mı bilmiyorum ama tutkulu bir ilişkimiz var. Bizimki bipolar anne-kız ilişkisi ki sürekli uçlarda…

Ona anlatmadığınız şeyler var mı?
- Hayır, hiç yok.

‘Onu bitirmek istiyorlar’ diye mi düşünüyor musunuz?
- Yok ya özel olarak düşmanlık yaptıklarını düşünmüyorum. Magazin dünyası böyle, herkesle empati kurmaya çalışsalar magazin diye bir şey kalmaz. Ama tabii müthiş bir acımasızlık ve yüzeysellik hakim. Orada korkunç bir durum varmış izlenimi yaratıldı. Oysa ben ünlü ve bir kaza geçirmiş olsam, beni hastaneye götürürlerken de aynı acz içinde olacağım. O aczle, bu aczin bir farkı yok. İkisi de hastalık. Dolayısıyla, annemin bir suçu yok.

Nurseli İdiz’in kızı olmak sizde nasıl bir duygu uyandırıyor?
- Gurur! Farklı, deli ve çok tatlı bir annem var. Üstelik çok yetenekli, yaratıcı ve komik. Bir sürü de müthiş işe imza attı. Nasıl gurur duymam onunla?


 

Yazarın Tüm Yazıları