Anneme şakacı bir insan olduğumu söylemeyin, o beni araştırmacı gazeteci sanıyor

Emin Çölaşan yazısı için başlık biraz uzun oldu değil mi?

O sevdiklerinin nazını çeker, şakasını kaldırır. Ben de bu ayrıcalıklı liste içindeyim.

‘Uzunca bir giriş bölümü!’nde yazdıklarını okumasaydım böyle bir başlık atmazdım:

‘Emin Çölaşan çok sert, gaddar, acımasız, asık suratlı, kasıntı biri!

Oysa hiç öyle değilim. Çevrede, gazetede, her yerde-elbette ortamına göre, gırgır şamata yapmak, şakalaşmak, adam işletmek (ve elbette başkaları tarafından işletilmek) benim en büyük özelliğim. Duygusal, alçakgönüllü, hoşgörülü bir insanım.’

Gerçekten de öyledir, hiçbir zaman onu çatık kaşlı görmedim, hele ünlü yazar pozuna rastlamadım. Nicelerini bildiğimden onun farklı yanını severim.

Molla Kasım ile Yunus Emre’nin öyküsünü bilirsiniz.

Molla Kasım, rivayete göre Yunus’un şiirlerini havaya savurup duruyormuş. Bir de bakmış ki iki mısra, ne diyor:

Şiirin özünü aktarayım size.

Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme, çünkü bir gün seni Molla Kasım sigaya çeker. O zaman şiirleri savurmayı bırakıyor, o şiirler de insanoğluna en büyük armağan olarak kalıyor.

Devlet adamları, hükümet erbabı, çalanlar, çırpanlar onun deyimiyle, tüyü bitmedik yetimin hakkını yiyenler ve onun nitelendirdiği bilcümle kişilik zaafı olanlar şu sözü belleklerine kazısınlar.

Bunu eğri büğrü söylemeyin, sahtekarlık yapmayın, sizi bir gün mutlaka Emin Çölaşan sigaya çekecektir.

‘Şu Benim Gazetecilik - Yaşadıklarım’
bize bir başka Emin Çölaşan’ı tanıtıyor, haklılık kılıcını kuşanmadan, şöyle rahat kendini dostlarının arasında bulduğu ánı.

Hiç kuşkusuz onun bütün yaşadıklarını, birçok şeyi anlatması mümkün değil, o da bunu söylüyor:

‘Bazı olaylar yaşarsınız onlar sizinle birlikte mezara gider.’

Emin Çölaşan’
ın yaşadıklarını okurken güleceksiniz, bazen üzüleceksiniz ama diğer günlük yazılarında olduğu gibi kızmayacaksınız.

Eh okur ne yapsın, her konuda elbet ona danışacak.

Adamın derdi büyük, aşırı cinsel gücü var. Ya iktidarsızlıktan yakınsaydı, Emin Çölaşan ne yapacaktı?

GERÇEK ÇÖLAŞAN’I TANIYACAKSINIZ

Kahraman
yazısı, gerçekten hüzünlü bir öykü, gizli kahramanların öyküsü. O daima onları konuşur.

Elbette onun gibi bir adamın defosu olmamalıdır, çünkü başta devlet peşindedir, Vergi incelemesi bunun örneğidir.

Rüşvet yazısında, ‘Hayatımda hiç kimseye rüşvet, avanta vermedim. Ayrıca hiç kimse bana böyle bir öneride bulunmadı’ diye yazmış.

Beni unutmuş, oysa ben ona İstanbul’dan gravyer ile kaşar peyniri göndermiştim, ilerde Çankaya belediye başkan adayı olurum düşüncesiyle.

Emin Çölaşan için sıkıntılı ama okurlar için eğlenceli bir yazı Taklitlerimden sakının. Yazının kahramanı Mehmet, tam bir roman kahramanı.

Şu Benim Gazetecilik’te Emin Çölaşan’ın kişiliğini tanıyacaksınız, yufka yürekli, yardımsever yanını.

Kaç kişiye para yardımı yaptığını, kaç kişinin okumasını sağladığını, kaç kişiyi mutlu ettiğini okuyacaksınız. Sütunu sadece bu amaçla kullanan biri.

Anlayacağınız kendi çıkarı dışında yardıma muhtaç herkese çıkar sağlayan gerçek dürüst bir kişilik.

(Doğrusu çıkar sözüyle Emin Çölaşan adını bir araya getirince biraz garipsedim ama insani yardımlarını başka nasıl anlatabilirdim ki!)

Gazetecilerin yazılarının ardındaki dünya çok merak konusudur, hele bu Emin Çölaşan olunca merak oranı daha da yükselir.

Onun için de bu kitap size çok ilgi çekici gelecektir.

Ömer İzgi’nin yağları, yumurtaları’nı da okuyun.

Bekir Coşkun’u işletirken, gazetecilik arkadaşlığının eğlenceli yanını yansıtıyor.

Okurlarla baş başa, duygulu bir yazı.

Şu Benim Gazetecilik, her gün zehir zemberek yazılarını okuduğunuz, desteklediğiniz, sizin, bizim adımıza mücadele ettiği için sevdiğiniz, saydığınız bir yazarın özel dünyası, anıları.

Gerçekten de basının ilgi çekici bir kişisinden ilgi çekici bir panorama.

KİTAPTAN

Sizi sevmek suç mu

Side’den bir motel sahibi arıyor bir gün:

‘Emin Bey sizin yakın arkadaşınız olduğunu söyleyen birisi motelimizde kalıyor. Sizin ricanız üzerine ücret almıyoruz ama ben şüphelenmeye başladım. Gerçekten siz mi gönderdiniz?’

‘Yok beyefendi ben kimseyi göndermedim, kim bu adam?’

‘İsminin Mehmet Sargın olduğunu söylüyor.’

‘Şu an nerede, kimliğine baktınız mı?’

‘Plajda, beyefendi. Kimliğine de bakmadık.’

‘O halde hemen gidin onun yanına, çaktırmadan beni arayın, sonra telefonu verin herife bir konuşayım.’

Aradan on dakika geçti, telefondaki ses: ‘Emin Bey, Mehmet Bey yanımda, vereyim de konuşun.’

‘Kardeşim kimsin sen, benim adımla beleş tatil yapıyormuşsun?’

‘Vaaay Emincim, valla ben de özledim be... Tamam, Ankara’da görüşürüz. Tabii canım, o işi hallettim ben, sen sıkma canını, canım arkadaşım. Hadi öptüm seni...’

Adama küfrediyorum, telefonu kapadı. Motel sahibini işlerim yüzünden bir saat sonra arayabildim:

‘Beyefendi bu herif sahtekar, derhal yakalatın.’

‘Sizin telefondan sonra hemen kaçtı.’

‘Yapmayın yav, böyle adamları nasıl bedava ağırlarsınız. İnsan en azından kimliğini kaydetmez mi?’

Motelcinin cevabı ilginçti.

‘Size olan sevgimizden dolayı ağırlıyordum. Nakit para isteseydi, isminiz olduğu için onu da verirdim. Valla ucuz atlattık.’

Sonra da ekledi.

‘Sizi sevmek suç mu?’


DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Kemal TahirEsir Şehrin İnsanları İthaki

PessoaDüşsel ve Gerçek Dünya

Hakan KarahanAzrail Alfa

Hüsrev HatemiN’etti bu Yunus n’etti Pan

Giovanni RicciTürk Saplantısı Kitap
Yazarın Tüm Yazıları