Ankara’da gün ağarırken Mercan Dede’ye dedim ki...

BEN büyükelçilerin yüzlerine bakıyordum...

Mesela Çin Büyükelçisi okyanus ötesine doğru dalıp gitmişti.

Haberin Devamı

Afrika’dan gelen elçi, tarihine kapanıp Endülüs’ten bir takvim çalıyordu...

Balkan elçisi kasılıp kalmış bir deniz gibiydi. Sanki omuzlarındaki çölü, içindeki kumsala taşımaya çalışıyordu.

Masadaki kadın büyükelçi belki de sıkılıyordu...

İşte tam bu sırada Mercan Dede’nin üflediği ney, sözü kül edip sese mahcup bir anlam yüklüyordu.

Ben anlamıyordum... Ve yalnızca büyükelçilerin gözlerine bakıyordum.

Örneğin kuzeyden gelen büyükelçinin ellerini görüyordum.

Zaman ötesinden süzülen esrarengiz bir ritmin sismik nöbetine tutulmuştu...

Parmakları Emir’in tefine yakalanmıştı...

Baktım Haham Başı’yla Başbakan’ın elleri aynı anda yakalıyordu, kıvrıla kıvrıla aramızdan geçip tenha bir nehir gibi uzaklaşan o sesi.

Sonra yeryüzünün bütün cevherlerini Arif olanın kalbine bırakan o sesiyle Halil Bey çıktı...

Haberin Devamı

Ben ne söylediğini anlamıyordum. Yalnızca büyükelçilere bakıyordum...

Onlar da anlamıyorlardı...

Ama ses yayıldıkça sanki başka bir dil gibi yerleşiyordu yüz hatlarına...

Alfabesi olmayan bu ses, hiçbir harfi kullanmadan her şeyi anlatıyordu.

Mercan Dede üflerken, Mesnevi’nin kapısında bir eşik gibi duruyordu.

Ankara’da böyle bir yerdeydik işte...

DOĞRU SEÇİM

Perşembe akşamı AK Parti Genel Merkezi’nde...

Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in Ankara’daki yabancı büyükelçilere verdiği iftar yemeğinden sonra Mercan Dede’yi dinledik. Doğrusu bu kadar güzel bir seçim olur...

Yıllarca Ankara’da gazetecilik yapan birisi olarak söylüyorum. Çankaya Köşkü, Ankara Palas ya da otel lobileri... O diplomatik yemekler... Uzun siyah elbiseleriyle Kültür Bakanlığı çoksesli korosu salona mecburi ve ruhsuz bir dekor gibi iliştirilirdi. Herkes konuştuğu için kimse dinlemezdi. (O değerli koroya da yazık olurdu.)

İşte bu yüzden Mercan Dede önemli bir seçimdi.

Çünkü ilk kez bu toprakların derin ve sessiz ruhundan bir ses devlet makamını aşmıştı.

SABAH 03.00

Gece bitince Mercan Dede’yi de alıp bir sohbete geçtik. Mücahit Arslan’ın evinde, Egemen Bağış, Ömer Çelik, Mevlüt Çavuşoğlu ve bir dost grubu..

Sabah 03.00’e kadar konuştuk, sorduk, güldük, sorguladık. Mevlana’dan Chomsky’ye. Kant’tan Muhyiddin İbn Arabi’ye, Âşık Veysel’den Bob Dylan’a, Neşet Ertaş’tan blues’a kadar uzanan bir sohbet...

Haberin Devamı

Bir ara Mercan Dede’ye dedim ki:

- Acaba yabancı büyükelçiler müzikten ne hissetmiştir. Sözleri anlamışlar mıdır?

Cevap:

- Ses öyle bir güçtür ki; sözün manasını yok eder. Asıl olanı gönül kapısından söyler...

Sabaha karşı ayrıldık. Gün doğarken bana kalan şuydu:

- Mesela isyan eden bir Kürt’sün. Ya da bu saldırılara karşı öfke dolu bir Türk.

Belki de tescilli bir AK Parti düşmanı... Ya da CHP’den nefret ediyorsun... MHP’de keskinsin.

Öfkeyle bağırıyorsun. Ve bağırdıkça sağırlaşıyorsun.

Yazarın Tüm Yazıları