Ankara büyük ölçüde rahatlamış

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Başkantte sular durulmuş, taşlar yerli yerine oturmaya başlamış.

Hayret! Ortalık sakinleşmiş.

Hem de curcunalı bir yaşama alışmış gazeteci arkadaşlarımızın canı sıkılacak kadar...

Devlet çarkı hareketlenmiş, rahatlayan bürokrasi yeniden kolları sıvamış.

Kurumlar arasındaki dengeler kurulma yoluna girmiş.

Bazı rahatsızlıkları tam bitmemiş olsa da askerler tedirginliği üzerlerinden atmış.

Çankaya artık diken üstünde değil.

Cumhurbaşkanı, her gün bozulan dengeleri düzeltmek için çırpınmak zorunda kalmaktan kurtulmuş.

Yurtdışına giderken artık gözü arkada da kalmıyor.

Başbakan ve bakanlar ülkenin yalnız bugününü değil, geleceğini de kapsayan köklü projeler üzerinde kafa yorar hale gelmişler.

Ülkeyi yönetenler tarafından her gün sahneye konan rejime yönelik komplolar ortadan kalkmış.

Demokratik, laik cumhuriyetin, Atatürk ilke ve devrimlerinin üzerine titreyen milyonlarca insan rahatlamış.

Kapanma korkusuna kapılmış olan Refah Partisi kendi derdine düşmüş.

Tansu Hanım sığınacak küçük bir liman bulmak için Ankara'ya pek uğramaz olmuş.

Yani Ankara, biz gazetecilerin canı sıkılacak kadar sakin bir başkent haline gelme yoluna girmiş.

* * *

Şimdi biraz gerilere gidelim ve bugünlere nasıl geldik, biraz onu anımsayalım.

Çok değil üç ay önce içine düştüğümüz kaosu bir düşünün.

Her gün başka bir tedirginlik yaşıyorduk.

İktidarın büyük ortağı ve taraftarları, çaldıkları rejim karşıtı tamtamlarına her geçen gün daha güçlü vuruyorlardı.

Küçük ortak ise tutkularının tutsağı olmuş bir kadının peşinde, ülkenin felakete sürüklenişini kayıtsız gözlerle izliyordu.

Piyasa her günü ‘‘Acaba bugün darbe olur mu?’’ diye beklemede geçiriyordu.

Askerler fevkalade endişeli ve tedirgindi.

Demirel kötü gidişi önlemek için çalışmaktan geceleri uyku uyuyamıyordu.

O günlerde Genelkurmay'da verilen brifinglerde askerlerin tedirginliği yüzlerinden okunuyordu.

O brifinglerde ülkenin içinde düşürüldüğü durum basın aracılığıyla kamuoyuna duyuruluyordu.

İşler hiç de iyi gitmiyordu.

Erbakan ile Çiller ise koltuklarını korumaktan başka bir şey düşünmüyordu.

Gelişmeleri izleyen aklı başında insanların her geçen gün yüreği daha fazla daralıyordu.

* * *

O kaos içinde üst rütbeli askerlerle gazeteciler arasındaki söyleşilerde darbe sözü açık açık gündeme geliyordu.

Gazeteciler komutanlara darbe olup olmayacağını açık açık soruyorlardı.

Komutanlar demokrasiye bağlı olduklarını, darbe yapmayı hiç istemediklerini kesin bir dille vurguluyorlardı.

O günlerde yaptığımız bir görüşmede bir arkadaşımız komutanlara şu soruyu soruyordu:

‘‘Gelişmeler hangi noktaya gelirse darbe kaçınılmaz olur?’’

O günlerde milyonlarca insanın kafasındaki bu soruya askerlerin yanıtı yine çok net oluyordu:

‘‘Dileriz ülkemiz o noktaya gelmez. Ama Türkiye'yi İran yapmak isteyenler çıkarsa o zaman biz buna izin veremeyiz. Bunun olmaması için de umutla bekliyoruz.’’

İşte böyle kritik günlerden buralara geldik.

Artık o saçmalıklar yaşanmıyor. Uzun sözün kısası Ankara biz gazeteciler için sıkıcı bir kent haline gelmiş.

Ama olsun, ülke uğruna biz buna razıyız.

Yazarın Tüm Yazıları