Anger management

GEÇEN hafta cuma günü ABD ile ilişkilerin durumunu konu alan yazımın çıkmasından sonra Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel aradı ve şöyle dedi:

‘Bugün çok önemli bir noktaya değinmişsin. ABD ile ilişkiler her zaman çok hassas ve önemlidir. Bu ilişkilerin en kötü dönemlerinden birine ben tanıklık ettim. Amerika’nın bize silah ambargosu uyguladığı dönemin sıkıntılarını bir başbakan olarak yaşadım.’

Demirel, o dönemde ABD karşısında titizlikle uyguladığı bir ilkeyi şöyle anlattı:

‘En kötü günlerde içeride kapıları kapatıp, Amerikalılara kavgamı veriyordum. Ama kapının önüne çıktığım zaman kamuoyuna Türk-ABD ilişkilerinin önemini vurgulayan sözler sarf ediyordum. Yani ilişkilerin en kötü zamanında bile kamuoyunda Amerika karşıtı duygular yaratmaktan özenle kaçındım.’

ELEŞTİRİ VE DÜŞMANLIK

Demirel
’in görüşlerinden yola çıkarak, şu önemli noktanın altını bir kez daha çizmek istiyorum.

ABD eleştirilemez bir ülke değil. Özellikle Cumhuriyetçiler’in yönetimindeki ABD’nin eleştirilecek pek çok tarafı var.

Ancak tam burada birbirine karıştırılmaması gereken iki ayrı alan var.

ABD’yi eleştirmekle, Amerika düşmanlığı yapmak birbirinden kesinlikle ayrılması gereken iki ayrı şey.

Ancak Türkiye’deki eleştirilere bakıldığında, bu ayrımın çoğunluk yapılamadığını ve eleştirilerin çoğunluk doğrudan Amerikan düşmanlığına dönüştüğünü görüyoruz.

Türkiye’nin dış politikasının anti-Amerikan-pro-Arap bir eksene oturmaması gerekir.

Oysa hükümetin ve AKP’nin bazı nüfuzlu üyelerinin açıklamaları, sanki Türk dış politikasının böyle bir yörüngeye sokulduğu gibi bir görüntü yaratıyor.

YALÇIN BAYER’İN KÖŞESİ

Türkiye’deki Amerikan aleyhtarlığı sonunda ABD basınında da işlenmeye başladı.

Bunun son örneği ABD’nin en prestijli gazetelerinden The Wall Street Journal’da çıkan yazı.

Gazetenin editoryal yazarlarından Robert Pollock’un kaleme aldığı bu yazıda Hürriyet de anti-Amerikan çizgi izleyen laik bir gazete olarak tanımlanıyor.

Bu gazetenin yöneticilerine bir mesajım olacak.

Yazıda Hürriyet’ten iki örnek veriliyor. Bunlardan biri Yalçın Bayer’in Aydınlık Dergisi’nden aktardığı bir iddia.

Musul’da Türk güvenlik görevlilerini İsraillilerin öldürdüğü yolundaki iddianın bana göre iler tutar hiçbir yanı yok. Yalçın Bayer’in bunu ciddiye alıp köşesine koymaması gerekirdi.

Diğeri Yalçın Doğan’ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile gittiği Endonezya gezisinden kaleme aldığı izlenimlerdi.

Yalçın Doğan, bu yazısında sokaktaki Endonezyalılarla konuşmuş ve halkta Amerika’nın bu ülkeyi işgal etmek istediği yolunda bir havanın estiğini yazmıştı.

Bu, Yalçın Doğan’ın ya da Hürriyet’in iddiası değildi. Sokaktan alınan bir izlenimin aktarılmasıydı.

ABD Büyükelçiliği’nin ve Wall Street Journal yazarının bu tür izlenimlerin aktarılmasına bile tahammüllerinin kalmadığı anlaşılıyor.

Yazıdan Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’nin Amerikalı gazeteciye Türk basınıyla ilgili ayrıntılı bir brifing verdiğini anladım. Ancak büyükelçiliğin bu taramayı ne kadar titiz bir şekilde yaptığı bana biraz tartışmalı gözüktü.

TÜRKLERLE KONUŞMAMIŞ

Bir de yazı tek yanlı olmuş. Baştan aşağı Türk basını ve siyasileri eleştiriliyor.

Ankara’da kısa bir süre kaldığı anlaşılan Wall Street yazarı, ‘Acaba bizimkiler hiç mi hata yapmadı?’ sorusunu nedense kendisine yöneltmemiş.

Ankara’ya geldiğinde sadece ABD Büyükelçiliği’ne uğrayacağına, biraz da Türklerle temas etmiş olsaydı, herhalde daha dengeli bir yazı kaleme alabilirdi.

Örneğin ABD Başkanı George Bush’un PKK ile ilgili Türkiye’ye verdiği sözleri yerine getirmemiş olmasının Türk kamuoyunda yarattığı derin hayal kırıklığını okuyabilirdi.

TÜRKMENLER VE PKK

Kendisine bir örnek ben vereyim: Daha geçenlerde Amerikan birlikleri Musul’daki Irak Türkmen Cephesi’nin bürosunu bastılar.

Osman Öcalan, geçen yıl Musul’da aylarca elini kolunu sallayarak dolaştı. Kendisini terörist olarak nitelendiren ABD bu duruma seyirci kaldı. Öcalan hálá Kuzey Irak’ta.

Yani, Türkmen Cephesi olunca bürosunu bas, PKK teröristleri olunca uzaktan seyret...

EDELMAN’A DÜŞEN GÖREV

Amerikalıların bu tür çifte standartların Türk kamuoyunda yarattığı haklı tepkileri de görüp bir özeleştiri yapmaları gerekiyor.

Büyükelçi Eric Edelman’ın Washington’a gönderdiği kriptolarda işin bu yönünün de altını çizmesi gerekir.

Bizim köşe yazarlarımız ABD ile ilişkiler konusunda serbestçe yazıyorlar.

Türkiye’de Amerika karşıtı birçok çevre Hürriyet’i Amerikan yanlısı olmakla eleştiriyor.

Ama ABD’nin en prestijli gazetesi de Hürriyet’i anti-Amerikancılık yapmakla suçluyor.

Bunların ikisi de doğru değil.

Ancak ben size neyin doğru olduğunu söyleyeyim:

İki tarafta da ‘anger management’, yani öfke yönetimi sıfır...
Yazarın Tüm Yazıları