ANAP kongresi üzerine

ANAP'ın bu hafta sonu yapılacak yedinci kurultayı, Türk siyaset hayatına 12 Eylül askeri döneminin olağanüstü koşullarında atılan ve geçen yaklaşık 20 yıl içinde sevapları ve günahları ile Türkiye'nin kaderine damgasını vurmuş olan bu partinin serüveninde özel bir yer işgal edecektir.

ANAP, 1980'li yıllarda Türkiye'nin geçirdiği köklü dönüşüme tuğrasını vurmuş olan partidir.

Türk insanının müteşebbis ruhunun seferber edilmesi, ülkenin dünyaya açılması, büyük altyapı projelerinin gerçekleştirilmesi bu dönüşümün olumlu veçhelerine işaret ediyor.

Ayrıca, 1980 öncesinde terörün kıskacına sıkışan, kendi içinde bölünen ve hemen ardından bir askeri idareyi yaşayan Türk toplumunda, yumuşamanın sağlanması ve iç barışın gerçekleştirilmesinde bu partinin birleştirici misyonunun oynadığı rol inkár edilemez.

1970'lerin ekonomik krizden çıkamayan, sokakları silahlı gruplarca paylaşılmış olan ‘‘hasta adamı’’ Türkiye, 1984 sonrasının büyük atılımlar yapan, çevresinde herkesin gıpta ettiği bir silkinişi gerçekleştirmiştir.

Ancak bu silkinişin, faturası 1990'lı yıllarda daha da netleşen ve kabaran bir de olumsuzluklar hanesi var.

ANAP'ın 1980'lerdeki icraatı, aynı zamanda ekonomik gelişmenin hukuki altyapısının bilinçli bir şekilde gözardı edildiği, yolsuzluk olaylarının kayıtsızlıkla karşılandığı ve sonuçta Türk toplumunun ahlaki dokusunun ciddi bir şekilde çözülmeye başladığı bir dönemi de göstermektedir.

ANAP'ın Turgut Özal'ın liderliği altında geçen 1980'li yıllarını değerlendirirken madalyonun her iki yüzünü birlikte görmek durumundayız.

* * *

ANAP, 1990'lı yıllarda ise yoluna büyük ölçüde Mesut Yılmaz'ın liderliği altında devam etmiştir.

Bu yıllar, özellikle Turgut Özal'ın ölümü ve Süleyman Demirel'in Çankaya Köşkü'ne çıkışıyla Türk siyasetinde yerinden oynayan taşların bir türlü yerine oturmadığı bir siyasi istikrarsızlık dönemine denk gelmektedir.

Bu döneme damgasını vuran, iki merkez sağ parti arasındaki uzlaşmaz çatışmanın ve sandıkta bir türlü yenişememe durumunun siyasal yapıya taşıdığı çalkantılardır.

Çiller-Yılmaz kavgaları, nafile bir ANAYOL denemesi, bunun kapıyı araladığı Refahyol koalisyonu, ardından girilen rejim bunalımı heba edilen 1990'lı yıllardan yalnızca bazı satırbaşlarıdır.

Kısa süreli hükümetler bir tarafa bırakılırsa, Mesut Yılmaz'ın bu dönemde başbakan olarak mutlak yetki kullanabildiği toplam 18 aylık bir süre vardır.

Bu dönem de aklama oylamaları ve Yılmaz hükümetinin yolsuzluk iddiaları üzerine verilen bir gensoru sonucu istifasıyla sonuçlanmıştır.

Geçen 10 yıl içinde bu partinin serüveninde başat yöneliş, matematik kesinlikle kanıtlanabileceği üzere, sürekli irtifa kaybıdır.

Bu perspektiften bakıldığında, ANAP'ın yedinci kurultayı, bu serüveninin bundan sonraki seyrini belirleyecek olması bakımından önem taşıyor.

Bakalım, sürekli irtifa kaybeden bu uçağın içinde kemerlerini sıkmış vaziyette endişeyle bulutlara bakan yolcular ne karar verecekler?
Yazarın Tüm Yazıları