Anahtar Türkiye'de

ORTADA ciddi bir açmaz var. Türkiye harekáta destek vermedikçe, ABD operasyonunun Irak'ta çabuk ve kesin bir başarıya ulaşma şansı az. Saddam bunu biliyor. Ve bu yüzden de direniyor. Bu da ABD'yi sıkıntıya sokuyor. Irak'a yönelik bir operasyonu kaçınılmaz hale getiriyor.

Tam tersine, Türkiye harekáta destek verirse, Saddam'ın dayanması imkánsız. Bu imkánsızlığı gören Saddam'ın böyle bir durumda ülkeyi terk etme olasılığı güçleniyor.

Yani bir anlamda Türkiye'nin ‘‘barışçı’’ tavrı, ABD'yi savaşa itiyor.

ABD'nin Türkiye'yi yanında görmek istemesi bu yüzden.

Barışçı çözüm için de, savaşlı çözüm için de Türkiye şart.

Bu ağır sorumluluk içinde manevra yapmak ise oldukça güç.

Hatalı kararın bedelini bölge ödeyecek.

Erdoğan geziyor, işadamları ve gazeteciler ödüyor


OKURLAR soruyor. ‘‘Tayyip Erdoğan dünyayı geziyor. Bunu kim finanse ediyor. Hiçbir resmi niteliği olmayan Erdoğan'ın gezileri devlet kesesinden mi?’’

Haklı bir soru.

Bu soruyu Erdoğan'ın ilk yurtdışı gezisinde sorduk.

AKP yönetiminden şu yanıt geldi:

‘‘Genel Başkanımızın gezilerinin finansmanı katılımcılardan alınan ücretlerle gerçekleştirilmektedir.’’

Yani gezinin maliyeti belirleniyor. Daha sonra bu maliyet geziye katılan işadamı ve gazetecilere bölüştürülüyor.

İlk birkaç gezide sesimizi çıkartmadık.

Ancak daha sonra talep edilen rakamlar çok yükseldi.

Dayanamadım.

AKP'nin basın işlerini yürüten gruba şikáyetimizi ilettim:

‘‘Bu fiyatlarla AKP'nin ciddi bir geliri oluşacak. Parti misiniz, turizm şirketi mi?’’

Daha sonra işadamları ile basına iki ayrı tarife uygulamaya başladılar.

Geziyi takip eden gazeteciler, kendi işlerini takip etmek için seyahate katılan işadamlarından biraz daha az para ödemeye başladılar.

Ancak Erdoğan bu hızla ve bu fiyatlarla gezmeye devam ederse, gazeteler ve televizyonlar mali açıdan zor günler yaşayacak.

Kimse babamın oğlu değil


BİR okurum ‘‘kendince haklı nedenlerden’’ sitem ediyor:

‘‘Sayın Altaylı, Sabah Gazetesi'nin yaptığı yanlış olabilir ama AKP'nin avukatlığını yapmak size yakışmıyor.’’

Şu köşede yıllardır yazdım.

Bazen avukat, bazen savcı olduk.

Yargıç olmamaya çalıştık ama bazen sınıra çok yaklaştık.

Eski politikacılardan Mesut Yılmaz aleyhine en çok yazı yazanlardan biri oldum genelde.

Ama Ford için Gölcük'te fabrika arazisi verdiğinde çok eleştirilirken avukat olup onu da savundum. Çünkü haksızlığa uğradığına, yaptığının doğru olduğuna inandım.

Ama sonrasında gerektiğinde yine eleştirdim.

Bülent Ecevit'i bazen ‘‘kırıcı’’ olacak kadar eleştirdim.

Ama ona karşı haksız tavırlar alındığında, savunan yine ben oldum.

Gün geldi, Tansu Çiller'i bile savunan yazılar yazdım.

Çünkü benim işim ‘‘doğrudan yana’’ olmaya çalışmak.

Bazı meslektaşlarım gibi olamıyorum.

Kendimi hiçbir siyasi fikir, parti ya da kişiye ait ya da yakın göremiyorum.

Görmek isterdim.

O zaman iş kolay.

Baştan tavrınızı koyarsınız.

‘‘Ben AKP'ye karşıyım. Ne yapsa, ne etse karşıyım. Ağzıyla kuş tutsa karşıyım’’ diyemiyorum.

Bunu ne CHP için, ne DYP için, ne ANAP için diyebiliyorum.

Tam tersi de geçerli.

‘‘Ben yedi göbektir CHP'liyim. Onlar ne yapsa benim doğrum odur’’ da diyemiyorum.

Keşke diyebilsem.

Onu dediğiniz anda rahatsınız. Az veya çok birileri arkanızda olacak.

Benim yaptığım ise zor.

Dostunuz yok.

Bugün öven yarın sövüyor, bugün söven yarın övüyor.

Bazen de koro halinde sövüyorlar, ki en çok olan bu.

Ama bu bizim şeref madalyamız.

Geçen yıl bir cumartesi günü eşim ve kızımla yoldayız. Telefon çaldı.

Arayan bir bankacı. Yıllarca aleyhinde yazılar yazdığım ve bana sayısız dava açarak benden müthiş tazminatlar isteyen bir bankacı.

‘‘Fatih Bey, benim hakkımda olumsuz çok şey yazdınız. Ama bugün içinde bulunduğum durumda benim hakkımı o günlerde yanımda olan dostlarım değil siz verdiniz. Çok teşekkür ederim’’ dedi.

Mesele bu işte.

Benim işim kimliklerle değil, icraatla.

Bu yüzden de dostum pek az.

Ama çok mutluyum.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Yaşadığımızı dedikodu yayarak ispatlamaya çalışmadığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları