Hem Fransa tarihinin onurla tarihe kaydedilen olayı hem vatandaşlık şuurunun savaş alanına geçişi: VERDUN

18 Aralık 1916 günü Fransa’nın uzun tarihindeki hegemonyayı hedefleyen birçok savaş ve muharebenin aksine büyük bir savunma savaşı tamamlandı. Bu aynı zamanda Birinci Cihan Harbi’nin en büyük savunma savaşıdır, Almanlar ve İtilaf Devletleri karşılıklı olarak her birinin 300 binden fazla asker ve subay kaybetmesine mal olmuştur.

Haberin Devamı

HİÇ şüphesiz ki Çanakkale Muharebeleri de Birinci Dünya Savaşı’nın büyük savunma savaşlarından biridir ve 1916 başında o bittikten sonra Almanların adeta Çanakkale Zaferi’nden istifadeyle Fransa’ya en zayıf noktasından, Verdun’dan bu saldırıyı yapması tesadüf değildir.

Hem Fransa tarihinin onurla tarihe kaydedilen olayı hem vatandaşlık şuurunun savaş alanına geçişi: VERDUN

ÇANAKKALE DİRENCİ GİBİ

Verdun’da Fransız Genelkurmayı’nın bu açık saldırıyı bazı istihbarat uzmanları ve komutanların uyarılarına rağmen yeterince hazırlıklı karşılamadığı görülüyor. Savaş boyu Çanakkale Savaşları sırasında gerek topografya gerekse rüzgârın belirsiz durumu ve burun buruna siper savaşı dolayısıyla Britanya’nın yeterince önemli ölçüde kullanamadığı gaz Almanlar tarafından acımasızca kullanılmıştı. Fransa’nın ise gayriinsani ve şövalyece olmayan bu saldırısına karşı yeterince gaz maskesi temin edemediği ve savunma sistemini kuramadığı görülüyor. Aynı şekilde Verdun civarındaki kalelerin tahkimatı yeterli değildi. Bununla birlikte Fransa, evlatlarının direnişi ve subayların inadıyla büyük kayıplar pahasına bu önemli savunmayı gerçekleştirdi.

Haberin Devamı

Verdun Cephesi’nde muharebeler 300 günden fazla sürmüştür. Yarattığı tahribatın etkisi İkinci Cihan Harbi’nin başında görülecektir. Maginot gibi müthiş bir savunma hattının yeterince kullanılamadığı, Fransa’nın bu harplerden bezdiği orada görüldü. Ülke Almanya’ya çabuk teslim oldu. Ama Birinci Cihan Harbi’nin Marne ve Verdun cepheleri hem Fransa tarihinin onurla tarihe kaydedilen olayıdır hem de vatandaşlık şuurunun savaş alanına geçişidir. Bu savaştan önceki dirençli savunma Çanakkale’ydi. Galiçya cephesinde Rusya, Avusturya’ya karşı, güneyde İtalya, Avusturya’ya karşı bu savunmaları izleyenlere örnek teşkil eder.

Hem Fransa tarihinin onurla tarihe kaydedilen olayı hem vatandaşlık şuurunun savaş alanına geçişi: VERDUN

GENERAL PETAIN TAKVİYESİ

Savaş başında Fransız ordusunun bu mühim hattı yeterince savunamaması İngiltere’nin fazla etkili olmayan yardımı ve Amerika’nın teknik yardımı savaşın gidişatını değiştirdi. Asıl önemlisi takviye kuvvetleriyle gelen General Petain’in vaziyete hâkim olması ve acımasız bir savunma sistemiyle ordunun büyük kayıplar vermesine rağmen Fransa’nın bu hatta Almanya’yı durdurmuş olmasıdır. Milli kahraman rütbesine ulaşan Verdun komutanı İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’yla işbirliği yüzünden suçlandı ve Verdun’da karargâhında da bulunan General de Gaulle’ün onu mahkûm etmesine rağmen idama değil sürgüne gönderildi.

Haberin Devamı

UNUTULMAZ SAVUNMA SAVAŞI

Bu safhadan sonra da Verdun savunmasını tarihçiler tabudan uzak ve acımasızca yeniden gözden geçirdiler. Petain’in ünlü stratejisini bugün de tutan Fransızlar olduğu gibi onu askeri güce ve hayatlara acımadan, önem vermeden kullanan, gaddar bir çizgi izlediğini söyleyenler de var. Şurası bir gerçek: Fransa vatandaşlık kültürü etrafında göze batan ve unutulmaz bir savunma savaşı verdi. O nedenledir ki savaşın bittiği gün halen kutlanan bir bayram. Türkiye tarihindeki bu gibi kutlamaları gözden uzak tutmakta pek bir mana yok. Bu konuda detaylı bir yazı için Bütün Dünya dergisinden Gürbüz Evren’in yazısına bakabilir.

TÜRKİYE VE LİBYA BU ANTLAŞMADAN VAZGEÇMEZ

Haberin Devamı

TARİHTE bu ülkeye Libya ismi geç konmuştur. Aslında ülkede kıyılarla Sahra tarafı birbirinden farklıdır. Sahranın halkını genellikle Tuaregler ve Çad’dan gelenler teşkil eder. Sami ırktan değildirler. Sahra halkının siyahileri gibi değillerdir. Hami ırka ait oldukları söyleniyor. Eski Mısır’ın tarihinde adı çok geçen bu halkın Mısır medeniyetiyle teması erken olmalı. Tuaregler’in menşei ve özellikleri efsanevidir. Romalı lejyon askerlerinin kalıntısı olduğunu ileri sürenler bile oluyor.

Hem Fransa tarihinin onurla tarihe kaydedilen olayı hem vatandaşlık şuurunun savaş alanına geçişi: VERDUN

EN KORUNAN ŞEHİR

Sahil halkına göre dinamik, tabiata karşı son derece hassas, çöl hayatını seven, benimseyen ve tıpkı denizcinin hassasiyetini, denizle olan ilişkisindeki dikkatini çöle karşı şekillendiren bir topluluk. Müzikleri ve tabiatla ilişkileri çok farklı. Mazide ülke “Tripolitania” diye anılıyordu. Biz dahi bu Tripolis’e Trablusgarp diyoruz. Kıyı şeridindeki Leptis Magna en iyi korunan Roma şehirlerinden biri. Daha doğrusu esası itibariyle Fenike kolonisi. Bu şehirden ünlü Roma imparatoru ve İstanbul’un (Nea Roma) da kurucularından Septimius Severus çıkmıştır. Kartacalı bir asil babanın ve Romalı bir patrici ailesinden gelen annenin çocuğudur. Kuzey Afrika’nın geçirdiği değişiklik ve istilalardan en az etkilenendir. Nüfusu azdır ve iç çöl bu bölgenin ahalisine her zaman kimliğini vermiştir. İtalyan saldırısına karşı 1911’de örgütlü olarak hiçbir şey yapamayan merkezi hükümet Enver Bey, Mustafa Kemal Bey, Fetihi (Okyar) Bey, şehzade Osman Fuat Efendi gibi gönüllü zabitlerin yerli halkı örgütlemesiyle direndi. Bu dönemde Senusilik özgün içtihatları olan modern İslam düşüncesine yatkın bir tarikattı. İtalya’nın 1911’de başlayan hücumu ilk yıllarda birkaç kilometreyi geçmeyen bir kıyı hâkimiyetiyle sınırlı kaldı. Libya’nın son Osmanlı dönemi, ki 40 yılı içerir, bazılarının sandığının aksine hiçbir şey yapılmayan bir dönem değildir. Ziraatta bazı denemeler yapıldı, bu bölge için okullaşma söz konusu oldu. Trablusgarp ve Bingazi’de sulama sistemi geliştirildi ve kıtanın bütün nüfusu 600 bin kişiydi.

Haberin Devamı

İLGİNÇ BİR DÖNEMDİ

Harita ve salnamelerde Afrikayi-Osmaniyye diye geçiyor. Tunus’a, Cezayir’e çıkan Fransa, İngiltere’yi işgal eden başkentle otonom olarak devam eden Mısır’ın yanında son Afrika eyaletiydi. İtalya’nın Balkan Savaşı nihayetinde 1912 Uşi-Lozan Antlaşması’yla adaları geçici(!) olarak işgalinden sonra vakıflar ve dini görevlilerin tayini ve Libya ulemasıyla ilişkileri ayrı bir anlaşmayla düzenlendi. İtalya On İki Adalar’daki yumuşak idaresini Libya’da göstermedi. Bu nedenle İkinci Dünya Harbi’nden sonra Libya’nın bağımsızlığını alması çok kaçınılmazdı. Osmanlı dönemiyle ve Anadolu’dan oraya giden yeniçerilerle bağlantı galiba bizim tarihçilerimizden Orhan Koloğlu üstadın babası Sadullah Bey’in bu dönemde Libya başbakanlığına tayiniyle de kendini gösteriyor.

Haberin Devamı

3.5 MİLYONLUK ÜLKE

1949’da Libya devleti Trablusgarp, Bingazi’den müteşekkil bölgenin hükümran devleti olarak ilan edildi. 24 Aralık 1951’de Kral Muhammed İdris es-Senûsî devletin kurulduğunu ilan etmiştir. 1960 1 Eylül’ünde kralın dış ziyareti sırasında ihtilal konseyinin başkanı olan Muammer Kaddafi kraliyeti ortadan kaldırdı. İlginç bir dönemdi. Diktatoryanın değil adeta totaliter bir yönetimin hâkimiyeti söz konusuydu. Reis ve komutan herhangi bir toplantıyı TV kameralarıyla bile izlerdi. Bu dönemde Libya petrol gelirlerinden elde ettiğiyle halkı kendine bend etti. Hatta bazen iklimle bağdaşmayan modern betonarme binalarının içine halkı yerleştirdi. Eğitimde ilginç patlamalar yaşandı ama bunların toplumu büyük ölçüde değiştirmesi beklenemez. 3.5 milyonluk bir ülke vardı. Kanlı ihtilalin sonu malum.

KONTROL ALANI BİTİŞTİ

Bugün iktidar zayıf. Bir yıla yakın bir süre Halife Hafter’in meşru hükümete karşı bilhassa doğu Libya’daki hücumları, halkı sindirmesi, Libya hükümetine karşı Türkiye’nin mazideki Batılılarla birlikte olan politikasından vazgeçmesi son müdahaleyi icap ettirdi. Resmi hükümetle Türkiye arasındaki antlaşma hem askeri hem de iktisadi alanı kapsıyor ama daha önemlisi iki devletin Akdeniz üzerindeki kontrol alanı birbirine bitişiyor. Açıkçası Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ı, İsrail’i ve Güney Kıbrıs’ı rahatsız eden durum bu. Fakat öte yandan güvenlik ve bilhassa enerji sorunlarını halletmek zorunda olan Türkiye ve Libya’nın bu antlaşmadan vazgeçeceğini beklemek kolay değil.

Yazarın Tüm Yazıları