Unutulunca yaralar daha çabuk geçmez ki…

Güncelleme Tarihi:

Unutulunca yaralar daha çabuk geçmez ki…
Oluşturulma Tarihi: Ekim 21, 2017 15:58

Gazeteci Kenan Başaran, ‘Sivas-Kayseri: Türkiye’nin En Büyük Futbol Faciası’ kitabıyla elli yıldır kimsenin el atmadığı bir konuyu, derin bir yarayı deşiyor ve 43 kişinin hayatını kaybettiği bu travmatik olayı, birinci elden tanıklarıyla gün yüzüne çıkarıyor...

Haberin Devamı

Bizde tuhaftır hesaplaşma kültürü... Aynaya bakıp yüzleşmektense halının altına süpürmek daha kolay gelir meseleleri, acıları, dramları... Aslında bu refleksin kendince bir mantığı da vardır: ‘Ne çabuk unutulursa yara da o kadar çabuk kapanır’... Lakin hafıza böyle işlemez ki, tarih böyle yazılmaz ki. Düştüğün her nottur hayat; acısıyla sevinciyle, kaybınla kazancınla... İleri bakıp yola devam ederken geride kalanın hesabını vicdanen, hukuken, ruhen, bedenen vermektir...

Futbol bu topraklarda, yaşadıklarımızın belki de en temel göstergesi. Dönüp dolaşıp bizi ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ın o ünlü vecizesine getiriyor: “Fena halde hayata benzer...” Nitekim elimizde son derece somut bir vaka var: Düşünün, oyunun en acılı sayfalarından biri ve üzerinden onca zaman geçmesine rağmen deşilmemiş, üzeri hep örtülmüş, uzak bir geçmişin unutulası hatıralarından birine dönüştürülmüş. Evet, ‘Türkiye’nin en büyük futbol faciası’ndan söz ediyoruz. Tam 50 yıl önce, 17 Eylül 1967’de Kayseri’de oynanan maçta 43 cana kıyılan o acılı sayfadan. Bugüne kadar kimsenin el atmadığı, üzerine doğru dürüst bir araştırmaya soyunmadığı, birkaç yazı, birkaç haber, birkaç hatırlatmayla geçiştirdiği o elim vakadan...

Haberin Devamı

Sağ olsun, eski mesai arkadaşım Kenan Başaran, üzeri örtülü bu toprağı deşmeye karar verdi ve meseleyi kitaplaştırdı. İletişim Yayınları tarafından basılan kitap ‘Sivas-Kayseri: Türkiye’nin En Büyük Futbol Faciası’ adını taşıyor.

Üç-beş makale dışında yazı yok…

Peki kimsenin ele almadığı bir konuyu deşme çabasına niye soyunmuş Kenan? Cevaplıyor: “Bu olayın 40. yılına dair de dönemin Sivasspor Başkan Yardımcısı Hüseyin Yıldırım’la bir röportaj yapmıştım. Trajik maçta oynamış ve halen hayatta olan futbolcular olduğunu öğrenince bu işin kitabını yazmam gerektiğini düşündüm. Ayrıca o gün maça giden taraftar da gazeteci de buldum. Tamamen iki kentten tanıklara dayanan bir kitap olsun istedim. Bu konuda yazılmış bir kitap yok. Üç-beş makale dışında kayda değer yazı da yok. Genelde futbolda şiddet olayı yaşandığında ‘Allah korusun, Sivas-Kayseri gibi olmasın’ cümleleri kurulur ama kimse orada ne olduğu pek fazla bilmez. Bugün bile insanların kurşunlanarak ya da bıçaklanarak öldüğünü sananlar var.”

Haberin Devamı

Unutulunca yaralar daha çabuk geçmez ki…

Yüzleşmek yerine kaçmak…

Peki ama 50 yıldır sis perdesi niye aralanmamış, neden kimse bu olay üzerine derinlemesine gitmemiş? Cevabı yine Kenan’dan alıyoruz: “Dönemin başbakanı Demirel, Sovyetler gezisini olaydan ötürü bir gün ertelemek zorunda kalıyor ama ertesi gün Moskova’da uçaktan inerken ağız dolusu gülerek pozlar veriyor. Düşünün, 24 saat öncesi ülkesinde bir facia yaşanmış ama Demirel olayı çoktan unutmuş. Benim için anahtar bu: Unutmak... Biz yüzleyerek değil kaçarak olayların üstesinden gelmeye çalışırız. İki takım rövanşı Ankara’da oynuyor ve tanıklara göre maç 0-0’a bağlanıyor. Ve sonrasında iki takımı yıllarca karşı karşıya getirmeyecek planlar yapılıyor. Yıldönümlerinde anmalardan kaçınılıyor. Oysa Heysel başta olmak üzere özellikle Avrupa’daki benzer futbol faciaları her yıl hatırlanarak ölenler anılır ve bir daha olmaması temenni edilir.”

Haberin Devamı

‘Her şey birdenbire oluyor…’

Son olarak Kenan’a bu olayı nasıl ele almak, tanımlamak gerekiyor?” sorusunu yöneltiyorum: Şöyle cevaplıyor: “Ben esasen yargıyı, okuyucunun tanıklıklara dayanan bu kitabı okuyarak vermesinden yanayım. Ancak kendi izlenimimi de paylaşmak isterim elbet: Aslında bu olay başka şehirler arasında da olabilirdi. Nitekim Milliyet gazetesi bu kanlı maçtan iki hafta önce 1. Lig (o zamanki 2. Lig yani) maçlarında bazı olaylara dikkat çekerek “Eğer tedbir alınmazsa statlardan ceset toplarız” diyor. Ve ne yazık ki bu ‘öngörü’ iki hafta sonra Kayseri’de karşılığını buluyor. Şöyle bir ortam var o zamanlar: Dönemin federasyonu apar topar bir 2. Lig kuruyor ve her şehre, yerel takımların birleşerek tek bir çatı altına girmelerini tavsiye ederek tek bir takım kurmalarını istiyor. Bir anda suni bir şehirlerarası rekabet oluşuyor. Futbol kültürü gelişmiş değil. Misal bu maçta Kayseri şehri, ilk kez başka şehirden binlerce insan ağırlıyor. Giden de ağırlayan da henüz taraftar kültürüne sahip değil. Sivas senatörlerinin uyarılarına rağmen Kayseri Valiliği asayiş anlamında tedbir almıyor. Hatta vali maç günü bir köye gezmeye gidiyor. Stat etrafındaki spor salonu inşaatı nedeniyle çakıl taşlarının bulunması da ayrı bir sıkıntı. Ben bu olayların arkasında ağırlıkla sosyo-ekonomik nedenler değil, tamamen maç günü atmosferinin yarattığı rekabet duygusundan beslenen bir kavga olduğunu düşünüyorum… Sanki her şey birdenbire oluyor: Gol, karşılıklı taş atmalar, panik ve ne yazık ki ölüm…”

Haberin Devamı

Sonuçta Kenan Başaran adeta üzerine bir vazife bildiği alanda harekete geçmiş ve futbol hafızamızın bu utanılası, ibret alınası meselesinde olayın birinci elden tanıklarına yıllar sonra ulaşarak tarihe derin bir not düşmüş. Ben özellikle kitabın önsözüne dikkat çekmek isterim, Kenan çok güzel bir metinle her şeyi toparlamış, hatırlatmış ve sunmuş... Futbolla, sosyolojiyle, toplumsal bellekle ve vicdanla ilgilenen, hareket eden herkese önerilecek bir kitap ‘Sivas-Kayseri: Türkiye’nin En Büyük Futbol Faciası’...

 

BAKMADAN GEÇME!