‘Tren içinde bir dünya kurmaya çok uygun bir mekân'

Güncelleme Tarihi:

‘Tren içinde bir dünya  kurmaya  çok uygun bir mekân
Oluşturulma Tarihi: Ekim 19, 2017 16:12

Adana Film Festivali’nden senaryo ve kadın oyuncu ödülleriyle dönen Pelin Esmer’in yönettiği ‘İşe Yarar Bir Şey’, 27 Ekim’de gösterime giriyor. “Şiir okurkenkine yakın bir deneyim yaşayabileceğimiz bir film hayaliyle yola koyuldum” diyen Esmer’le filmini konuştuk...

Haberin Devamı

‘İşe Yarar Bir Şey’, şairane bir film. Sanki uzun bir şiirin sinemaya aktarılması gibi... Bir tren yolculuğunda karşılaşan şair bir kadın ile oyuncu olma hayalleri kuran hemşirenin ‘Gel beni öldür’ diyen bir adama doğru uzanan yolculuklarını anlatan film, merak duygusunu hep diri tutmayı başarıyor. Sizin bu filme başlarkenki motivasyonunuz ‘şairane bir film çekmek’ miydi?
Düzyazıda yan yana getirmekte zorlandığımız iki kelime şiirde yan yana geliverir. Öyle de bir gelir ki, saçma demeyiz, anlamazsak ölmeyiz, anlayıp anlamamanın ötesinde bir şeyler tecrübe ederiz ve kendimizi o tecrübenin büyüsüne kaptırabiliriz. Şiir okurken yaşadığımız deneyime yakın bir deneyim yaşayabileceğimiz bir film hayaliyle yola koyuldum. Sadece şiirde yan yana gelebilen kelimeler gibi belki de sadece bu filmde yan yana gelebilecek üç karakter hayal etmek heyecan verici geldiği için... Her gün sokakta yan yana göremeyeceğimiz o üç kişiyi, yaşama olasılığı zayıf ama imkânsız olmayan bir durumun içine yerleştirip onları izlemek istedim. Belki hayata dair bir şeyleri daha anlayabilirim umuduyla...

Senaryoyu günümüz edebiyatının önemli isimlerinden Barış Bıçakçı’yla yazdınız. Ortak senaryo yazmanın zorluğu bir yana, genelde yazarlarla senarist ya da yönetmenlerin iyi anlaştığı söylenemez. Sizinki nasıl bir süreçti?
Çok zihin açıcı ve zevkli bir süreçti benim için. Barış, çok önemli bir parçası da olsa senaryonun filmin parçalarından sadece biri olduğunun çok farkında olan, filmi yazdıklarımızın ötesinde farklı bir yere koyabilen biri. Sette ve montajda da hiç bulunmadı zaten. Herhangi bir kitabından uyarlama ya da hikâyesinden esinlenme olmadığı için daha da rahat ve özgür bir süreç yaşadık. “Şair bir kadına dair bir film” cümlesiyle başlayıp tüm süreç boyu sıfırdan birlikte bir şey inşa ettik. Mantıksız, saçma, klişe olma telaşına kapılmadan yazdık, yıktık, bir daha yazdık, bir daha yıktık. Yavaş yavaş yol aldık ve sanırım ikimizin de içine sinen bir yere vardık. Çok değerli bir deneyim oldu benim için.

Başak Köklükaya’yı uzun aradan sonra bir sinema filminde izlemenin keyfi ayrı... Eminim sinemadan uzak kaldığı bu süreçte ona pek çok film teklifi gelmiştir ama sizin filminizi tercih etti. Nasıl bir görüşme geçti aranızda?
İlk başta biz de zor ulaştık Başak’a. Hatta vazgeçmek üzereydim ki birlikte çalışmak istediğini söyleyerek geri döndü. Senaryoyu sevdi, Leyla karakterini sevdi ve onunla sinemaya geri dönüş yapmak istedi herhalde. Bence de ona çok yakışan bir rol oldu. Yıllar sonra sete dönmenin heyecanını filme çok güzel yansıttığını düşünüyorum.

Öykü Karayel’in de hakkını yemeyelim, o da çok iyi oynuyor. Onunla önceki filminiz ‘Gözetleme Kulesi’nde görüşmüşsünüz ama o zaman seçmemişsiniz... Bu rol için o zamandan mı aklınızda kaldı Öykü Karayel, nasıl oldu?
Evet, o zamandan beri aklımdaydı. O role yaşı ve fiziği itibarıyla çok uygun değildi ama hep hatırımda kaldı. Özellikle de ‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’ oyunundaki rolüyle. Cast çalışması sırasında Öykü ilk aklıma gelenlerden biri oldu. Canan’ı gözümde canlandırdığımda Öykü’yü kafamda çok iyi oturtabiliyordum. ‘Audition’da tam emin oldum. Bir de farklı Leyla adaylarıyla birlikte ‘audition’ aldık Öykü’yle. Başak’la uyumları ilk andan dikkatimi çekti. Filmde iyi bir ikili olacakları seziliyordu.

‘Tren içinde bir dünya  kurmaya  çok uygun bir mekân

Filmden bir kare.

Filmin yarısından fazlası bir tren yolculuğunda geçiyor. Tren sahneleri sinemacılar için hep özel sahnelerdir diye düşünürüm. Katılır mısınız, nasıl bir deneyimdi?
Tren yolculuğu yapmak kadar zevkli bir deneyim trende film çekmek. Tren, içinde bir dünya kurmaya çok uygun bir mekan; koridoruyla, içine çeşit çeşit insanı yerleştirebileceğiniz lokantasıyla, daha gizli ve özel bir alan yaratabileceğiniz kompartımanlarıyla, ara istasyonlarıyla, bir hikâye anlatmaya çok uygun bir mekân. Bir de dışarıda pelikül gibi sürekli akan koca bir dünya var. Hikayenize uzaktan bilmeden dahil olanlar diyelim. Trenin o geniş pencerelerinde dışarıdaki dünyayla içindeki dünyayı aynı anda, aynı karede görmek mümkün. Tren bu senaryo için biçilmiş kaftandı benim için.

Çok beğenilen belgeseliniz ‘Oyun’la başlayan, ‘11’e 10 Kala’ ve ‘Gözetleme Kulesi’yle devam eden sinema kariyerinizde ‘İşe Yarar Bir Şey’i nereye koyarsınız? Yönetmenlik açısından en olgun filminiz bu mu?
Daha yol uzun. Yaşadıkça sepete bir şeyler kata kata yürüyoruz işte. Her filmi yaşamın farklı bir kıyısındayken yapıyor insan. Aradan geçen süreçte yaşananlar ya da yaşanmayanlar filminize ince ince sızıyor. Olgunlaşma kelimesi biraz ürkütücü benim için, sonu anımsatıyor!

Sinema pahalı bir iş. Gişeden para kazanmak da hayli zor. Tüm bunlara rağmen film çekme motivasyonunuzu nasıl diri tutuyorsunuz? Bir film için şartları oluşturmaya çalışırken pes etmek istediğiniz oluyor mu?
Nasıl çocuklar ortalığı yıkarak ağlarken bir anda gözü yukarı kayar, havada bir kuş görür, sanki az önce ortalığı yıkan kendi değilmiş gibi bir anda gülümsemeye başlar, her şeyi unutur, kuşun ardına düşer. Ben de öyle “Aa bak kuş uçuyor” deyip devam ediyorum işte...

 

Haberin Devamı

 

Bir değil, birden çok harika film vizyonda!

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!