İtibar böyle kaybedilir

MERKEZ bankalarının ve para politikasının itibarı, ekonomik gelişmeler karşısında fiyat istikrarını hedeflemeye yönelik zaman içinde alınan tutumlar yoluyla oluşur ve pekişir.

Fiyat istikrarını değil de, başka kaygıları yansıtan tutumlar itibarı zedeler.

Merkez Bankası geçen gün para politikası faizini düşürerek kendi itibarına bir darbe daha vurdu. Geçen yıl eylül ayında da enflasyonun yükselme eğiliminde olduğu bir dönemde aynı faizleri indirerek itibarına bir başka darbe vurmuştu.

SORULAR

Merkez Bankası kısa vadeli para politikası faizini neden indirdi? Bu soruya ekonomik mantık içinde inandırıcı bir yanıt bulmak zor.

Merkez bankalarının politika faizleri ile oynaması tek başına bir şey ifade etmez. Ulaşılmak istenen, enflasyon beklentilerini yönlendirerek hedef politika faizleri yoluyla orta-uzun vadeli faizleri etkileyebilmektir.

Yanıtı gereken birinci soru şu: Merkez Bankası politika faizlerini indirerek piyasada oluşan orta-uzun vadeli faizlerin inmesini sağlayabilecek midir? Hayır.

Uluslararası çalkantılarla, Merkez Bankası faizinden bağımsız bir şekilde Hazine bonosu faizleri artma eğilimindedir. Özellikle dövizde kaynak kıtlığı nedeniyle bankalar da kredi ve mevduat faizlerini artırmaktadır. Kredi verme iştahı yok olmuştur. O halde, Merkez Bankası faizlerinin bu şartlarda ekonomideki orta-uzun vadeli faizleri etkileme gücü yoktur.

İkinci soru: Merkez Bankası’nın her gün ihale yoluyla bankalara borç verdiği likiditenin faizleri dahi artarken (yüzde 17’den yüzde 17.5 civarına gelmişti), politika faizlerini düşürmekle başka ne amaçlanmış olabilir?

Akla ilk gelen yanıt, politika faizlerinin düşürülmesiyle bankaların Merkez Bankası’ndan borçlanmalarının maliyetinin düşürülmesinin hedeflenmesi oluyor. Bankalara daha ucuz kaynak sağlayarak daha ucuz fonlama maliyetiyle döviz almalarının önü açılıyor. Daha ucuz kaynak sağlayarak bankaların kredi vermesi teşvik edilmek isteniyor.

Merkez Bankası’ndan daha ucuz kaynak sağladıkları için bankalar daha çok kredi verecekler mi? Hayır. Sorun bankaların Türk parası bulamamalarından ya da maliyetin yüksek olmasından kaynaklanmıyor. Sorun, banka müşterilerinin içinde yaşanan şartlarda kredi değerliliğinin düşmesi. Ama, ucuz YTL kaynağı bulduğunda, bankaların ve tüm ekonominin daha fazla döviz alması söz konusu olabilecektir. O takdirde, yükselen döviz kurları zaten kredi değerliliği düşmüş olan reel sektör şirketlerini daha da riskli hale getirmeyecek midir? Bu yolla ekonomik riskler artmayacak mıdır? Evet!

Döviz kurlarının mal ve hizmet fiyatlarına etkisinin azaldığı yönünde elimizde inandırıcı bir delil yok. Kaldı ki, son dönemde giderek artan döviz kurlarının nerede duracağını da bilinmiyor. Bu hatayı 2006 yılının ortasında da yaptık. Fatura ağır oldu.

Merkez Bankası yükselen döviz kurlarına karşı döviz satarak müdahale etmeye başladığında, bir pencereden ucuz YTL verip diğer pencereden rezervlerinden döviz satarak döviz rezervlerini çar-çur etmiş olmayacak mıdır?

CEVAPLAR

Makul ekonomik nedenler bulunamayınca, faiz indirim kararının arkasında siyasi nedenler aramak zorunlu oluyor. Ekonomik büyümeyi sekteye uğratmamak için belki hükümetin baskısıyla Merkez Bankası politika faizini indirdi. G-20 toplantısında konuşulanlar hükümetin Merkez Bankası üzerindeki baskılarını artırmış da olabilir. Belki de, G-20 toplantısında görüp herkes faiz indirirken, biz de indirelim denip başkalarına özenmiş de olabiliriz.. Bu konuyu pazartesi günü işleyeceğim.

Nedeni ne olursa olsun, Merkez Bankası son faiz indirimiyle kurum olarak kendinin ve enflasyona odaklı para politikasının itibarını sorgulattı. Ortalık karmakarışıkken, beklentilerin çok iyi yönetilmesinin önemi artmışken, para politikası anlaşılamaz bir konuma itildi. Bunun da elbette maliyeti olacak.
Yazarın Tüm Yazıları