Hayatımız bir akan yazı gibi geçiyor gözlerimizin önünden

Kitap müzayedelerinden tam da bugün okunması gereken üç kitap edindim. ‘Abdülhamit Devrinde Sansür’ en ilgi çekenlerinden...

Haberin Devamı

Klıman bir şubat akşamında, sokaktan eve dolan kedi çığlıkları. Haber kanalında iki ünlü gazeteci konuşuyor. Biri bir gazetenin Genel Yayın Yönetmeni ve kendini savunma telaşı içinde. Konu; telefon dinlemeleri, ses kayıtları, tapeler, ‘havuz medyası’, Başbakan’ın basına sansür girişimleri, işten atılan gazeteciler. Seyredilecek bir şey yok ama bir kulağım orada. Gözüm masaya bıraktığım bir kitap öbeğine takılıyor. Son zamanlarda kitap müzayedelerine dadandım. Eski baskı kitaplar topluyorum. Müzayede dedimse; aklınıza pahalı bir alışveriş gelmesin. Meraklıysanız; edinilmesi güç kimi eski kitapları üç otuz paraya bulmak mümkün. Masadaki kitap öbeği, işte o masum müzayede ganimetlerinden. 1948 baskısı ‘Tarihimizde Hayal Olmuş Hakikatler’ Ahmet Semih Mümtaz, 1977 baskısı ‘Abdülhamit Devrinde Sansür’ Cevdet Kudret, 1973 baskısı ‘Türkiye’de Çağdaşlaşma’ Niyazi Berkes.
Geceyi seviyorum. Faydasız gibi görünen bilgilere âşığım. Demini almış bir bardak adaçayı, mart ayını erken getiren kedilerin serenatları, TV’den taşan sızlanmalar ve üç kitap dolusu geçmiş zaman bilgisi. Geceme misafir olmak ister miydiniz?

Görülmüştür!

Haberin Devamı

“Birer birer her satırı okuduktan sonra her gazetenin, her sahifesine imzasını atan Matbuatı Dahiliye Sansür Müdürü Hızfı Bey, imzanın üstüne bir de ‘Görülmüştür’ cümlesi çekerdi. Sabah, İkdam, Tercüman-ı Hakikat, Tarik gazeteleri bu müsaadeyi aldıktan sonra intişar ederlerdi (dağıtılırdı).”
Bu satırlar, Abdülhamit döneminde babası İçişleri Müsteşarı ve Resmi Gazete Müdürü olan Ahmet Sevim Mümtaz’ın ‘Tarihimizde Hayal Olmuş Hakikatler’ kitabından. Hıfzı Bey Matbuatı Dahiliye Sansür Müdürü. İki müdür akşam yemeğinden sonra önlerine getirilen gazete provalarını satır satır sansürden geçirir, kalan kısımları baskıya yetiştirilir, basılır, dağıtılırmış. “Siyasi yazılar haricinde aşağı yukarı her şeyden bahsedilebilirdi. Ahmet Rasim gibi muharrirlerin (yazarların) binlerce karii (okuru) vardı. Serveti Fünun ve Malumat gibi mecmualar da sansürden geçerdi. (...) Mihran Efendi’nin (dönemin gazete sahiplerinden biri) bir hususiyeti vardı. Cesareti...Babı-ali muhbirliğini bizzat kendisi yaptığı için aldığı haberleri pervasızca gazetesine yazdırırdı; sansürün çıkaracağını tahmin ettiği halde böyle yapardı. Hatta bir iki defa Hıfzı Bey’in çizmiş olmasına rağmen haberi vermekte ısrar etmiştir. Nasılsa bir hüsnü tesadüfle meseleyi ağır bir tevbihname (uyarı) almakla atlatmıştı. Haber Bavyera Kralı’nın mecnun olduğu ve sarayında hapsedildiğine dair bir ajans haberiydi.”
Ahmet Sevim Mümtaz o dönemde Fransızca neşriyata da sansür uygulandığını anlatıyor. Hariciye Sansür Müdürü’nün Nişan Bey isminde bir Ermeni ve çok zeki bir zat olduğundan bahsediyor. Matbuatı Dahiliye Müdürü Ahmet Arifi Bey ise pek evhamlı bir memurmuş. Takvimi Vakayi gazetesinin provalarını okurken üfler püfler, amirlerine; “Aman beni bir mutasarrıflığa tayin ettiriniz, gideyim, hem hizmet edeyim hem size dua!...” diye yakınırmış. “Nihayet mutasarrıf oldu ve öldü zavallı” diyor Ahmet Sevim Mümtaz, anılarında.
Biraz da Cevdet Kudret karıştıralım. Matbuat-ı Dahiliye Müdürlüğü’ne bağlı Sansür Kurulu’ndan gazetelere giden 9 maddelik bir emirnameden bahsediyor Cevdet Kudret.
İşte birkaçı:
“Madde 2. Ahlak bakımından yayınlanmasında sakınca olmadığı, Maarif Nazırı Paşa Hazretleri tarafından tasdik edilmedikçe, hiçbir tefrikanın yayınlanmaması.
Madde 6. Vilayetler ahalisinden bir kişinin ya da bir topluluğun, hükümetin yolsuzluğundan şikayetlerinin ve yüce Padişaha duyurulmasını bildiren kağıt ve dilekçelerin yayınlanmasının kesinlikle yasaklanması.
Madde 8. Yabancı hükümdarlar aleyhinde yapılan suikast girişimlerinin ya da kargaşa çıkarıcı gösterilerin sadık ve kendi halinde ahalimizce bilinmesi uygun olmadığından haberlerinin yayınlanmaması.
Madde 9. Bu yönetmelikten gazete sütunlarında söz edilmesi bazı kötü düşünce sahiplerinin yersiz eleştirine yol açacağından şiddetle sakınılması.”

Yıldızböceği

Haberin Devamı

Bu da Niyazi Berkes’ten; “Tanzimat döneminin ünlü aydın kafası Münif Paşa, 22 yıl evvel çıkardığı Mecmua-yı Fünun’u 1882’de yeniden çıkarmaya heveslenmişti. Anlamını bilerek mi bilmeyerek mi oluşunu kestirmeyi okuyucuya bırakacağımız ‘Yıldız böceği ile yolcu’ isimli bir fıkra yüzünden derginin çıkmasıyla kapatılması bir oldu.”
Fıkra uzun, özeti şu: Bir yolcu gece vakti uzakta bir ‘yıldızböceği’ görür, fenerli bir kişi gördüğünü zannederek onu takip eder ve bataklığa düşer. Malum Abdülhamit Han, Yıldız Sarayı’nda ikamet etmektedir. Gerisini anladınız. Dergi ilk sayısında sizlere ömür! Ama Münif Paşa kurtulur. “Abdülhamit onu kendine çekecek bir taktik kullandı; Münif Paşa 1884’de Eğitim Bakanı oldu!” der Niyazi Berkes.
19’uncu Yüzyıl’ın sonundan, 21’inci Yüzyıl’ın ilk çeyreğine yaşanan değişim baş döndürücü. Değişmeyen şeyler de var elbet. İktidarlar değişiyor ama muktedirlerin zihniyetinin aynı hızla dönüştüğünü söylemek zor. Ben yine de değişmezliğin kabahatini muktedirin tabiatına yamamak suretiyle meseleden sıyrılmayı kendim(iz)e yediremiyorum. O nedenle ‘Yıldızböceği’ fıkrasının sonuna, dergiyi kurtarsın diye eklenmiş, dergiyi kurtaramasa da geleceğimizi kurtarmaya aday bir beyiti anmak isterim;
“Her ne gelirse sana senden gelir / Sen onu zannetme ki benden gelir”
TV’deki gazete Genel Yayın Yönetmeni’nin şikâyetleri yerini reklamlara bıraktı. Kedilerin sesleri geceye karıştı. Bir adaçayı daha doldurup, biraz da ‘Göçmüş Kediler Bahçesi’nde salınmak niyetindeyim. Katılmak ister misiniz?

Yazarın Tüm Yazıları