Bir dakika bile durmayalım (!)

İngiliz referandumu Türkiye'deki AB tartışmalarını da yine canlandırdı. Türk medyasının bir bölümünde ayrılma kararına verilen tepkiler neredeyse Brexit kampını gölgede bıraktı.

Haberin Devamı

İngiltere’de yapılan referandumla Türkiye’de gündeme getirilen referandum fikrini kıyaslama çabasına girenlerin ikisinin aynı şey olmadığını ve kıyaslama yapmayı olanaklı kılacak neredeyse tek bir parametre bile bulunmadığını görmediklerini düşünmek istemiyorum.

Farklı açıklamalarla muğlaklığı artırılan ve ‘aslında söylenen şu’ kıvamına getirilmeye çalışılan AB’yle üyelik müzakerelerini referanduma götürme fikriyle ilgili birkaç soru sorulmalı…

-AB üyeliği stratejik hedefimiz denildi duruldu. Artık stratejik hedefimiz değil mi?

-Referanduma gidip ‘müzakereleri durduralım mı’ diye sorulduğunda hükümet hangi kamp için kampanya yapacak? Durduralım kampını mı destekleyecek, devam edelim kampını mı?

-Durdurma kampını destekleyecekse referanduma ne gerek var? Müzakerelere başlanırken halka mı soruldu? Hükümet olarak durduruyoruz dersiniz ve durur.

Haberin Devamı

-Devam edelim kampını destekleyecekse yine aynı soru o zaman referanduma ne gerek var? Üzerinize düşeni yaparak nihai hedefe ulaşmaya çalışırsınız. Referandumla zaman ve enerji kaybetmeye gerek yok…

-Diyelim ki AB, Türkiye düşmanı, İslamofobik, ırkçı, şahsiyetsiz, ikiyüzlü, güvenilmez, vizyon yoksunu ve hatta bütün kötülüklerin anası konumunda. Bunu yeni mi fark ettik? 11 yıldır niye müzakerelerde tırmalayıp duruyoruz?

-Ve gerçekten AB’ye bu gözle bakıyor ve böyle hissediyorsak referanduma ne gerek var? Süreçte bir dakika bile durmayalım…

ANKARA KRİTERLERİYLE OLMUYOR

Bir dönemin meşhur sloganı “Kopenhag kriterlerini Ankara kriterleri olarak değiştirir yolumuza devam ederiz” yine gündemde. Türk siyasi kadrosunun önemli bir bölümünün AB üyeliğine olan inancı gibi bu söz de kağıt üstünde anlam ifade etmenin ötesinde bir içeriğe sahip değil. Zaten yaşadığımız olumsuzlukların çoğu Ankara kriterlerini bir türlü Kopenhag kriterleri seviyesine yükseltemememizden kaynaklanıyor.

Ankara kriterlerinin Kopenhag kriterleriyle uyuşmadığı net şekilde ortada. Dikkat edilirse bu söylem 5-10 yıl önce dile getirildiğinde fazla yadırganmıyordu çünkü bir ivme vardı, “istek” vardı, reform vardı, ülkenin dış imajı fena değildi. Gelinen aşamadaki tablo ise şu: AB’nin bizi eleştirmesine neden olacak her şeyi altın tepside sunuyoruz ardından eleştirdikleri için bizi eleştirenleri eleştiriyoruz.

Haberin Devamı

Fazla dillendirilmeyen bir konuya da değinmekte fayda var. Mevcut iktidar partisinin altında imzası olan ve AB ile müzakerelerin yapısını belirleyen 2005 tarihli Müzakere Çerçeve Belgesi’nin 5. maddesine bir bakın derim. AB kurumlarını bir kenara bırakın Türkiye’nin üye olduğu kurumlardan gelen insan hakları ve demokrasideki gelişmelere ilişkin eleştiriler müzakereleri askıya almayla ilgili bu maddeye doğru ilerleme riskiyle karşı karşıya olduğumuzun işareti. Özellikle göç krizinin etkisiyle oluşan mevcut konjonktürün frenlemesi olmasa çoktan o noktada olduğumuzu düşünenlerin sayısı da azımsanmayacak düzeyde.

GİRMEYE ÇALIŞAN BİZİZ

AB ile ilişkilerin geldiği aşamanın tek suçlusu elbette ki Türkiye değil. AB süreci yapıcı ve olumlu bir rayda tutmayı başaramadı. Zaman zaman resmen saçmaladı. Mevcut yapısı da Türkiye açısından olumlu bir hava oluşabilmesi için pek elverişli değil. Ancak unutulmaması gereken nokta şu… Adamlar bize “Lütfen gelin bize üye olun” demiyor. Biz girmeyi “istiyoruz”. İyisiyle kötüsüyle AB’nin yapısı, işleyişi, üyelerinin tavrı bu. Türkiye bu yola karşılaşacağı sorunları bilerek çıktı. Türkiye istedi diye AB’nin değişmesi de söz konusu değil.

Haberin Devamı

AB’nin kritik dönemeçte olduğu bir gerçek. Türkiye de aynı dönemeçte. Ankara’nın AB’yle ilişkiler bağlamında artık ne istediğini, hedefinin tam olarak ne olduğunu, ülkeyi önümüzdeki on yılda ve sonrasında nerede görmek istediğini net şekilde, lafı çevirmeden, kelime oyunları yapmadan ortaya koyması gerekiyor. AB üyeliği isteniyorsa söz dalaşını bırakıp yapılması gerekenleri yapalım. Farklı bir ilişki beklentimiz varsa karşı tarafla ortak zemin bulmaya çalışalım. AB üyeliğini istemiyorsak da vazgeçelim. Becerebiliyorsak bir dakika bile durmayalım!

Yazarın Tüm Yazıları