Alkışlanarak mı, kaçarak mı!

BİLİRSİN, "arkadaşım" olarak seni severim, ama "başkanım" olarak seni hiçbir zaman beğenmedim. Aslında zaman zaman, sana haksızlık edip etmediğimi düşünüp kendimi de sorgulamışımdır. Artık, seninle ilgili bütün kuşkularımı giderdin.

İkimizin yapısı çok farklı... Benimkini anlatmaya gerek yok... Bilenler zaten biliyor.

Sen ise, duygularını saklamayı çok iyi becerirsin. Attığın değil, atacağın adımların hesabını yaparsın. Kafanın içinde hangi fikirler olduğunu, en yakınındakiler dahi kestiremez. Aldığın ve uyguladığın kararların, hep "sana" ne getireceğini, "senden" ne götüreceğini düşünürsün. Paylaşmanın ve şeffaflığın senin kitabında yeri yoktur.

Bu "hasletlerin(!)", başkanlığa gelişinden gidişine kadar tüm yönetim anlayışına damgasını vurmuştur.

Büyük vaatlerle geldin... Sana göre alkışlarla uğurlanıyorsun... Bana göre ise, sadece sana güvenen, inanan, seninle kader birliği yapan en yakın arkadaşlarını değil, Galatasaraylılar’ı da kandırarak, uyutarak, kaçarcasına gidiyorsun...

Renk belirleme gününün son dakikasına kadar, seçimle ilgili net bir tavır ortaya koymayarak insanları oyaladın. Galatasaray’ı tam bir "kaos"un içine attın. Orada-burada verdiğin yemeklerde "şov" yapıp "tek liste olursa ben varım" diyerek herkesi hazırlıksız yakalattın. Üstüne, giderayak kulüpten pek de önemli miktarda olmayan alacağını da kaptın. Kısacası, tam sana yakışır bir "final"yaptın.

Gıpta edilecek manevralar

Bırakalım medyayı, spor kamuoyunu, taraftarı; Galatasaray’ı kongre üyelerinin bile tanımadığı başkan adaylarına mahkum ettin.

Sayın başkan; tuttuğun tek söz, İbrahim Polat’a verdiğin "Oğlunu başkan yapacağım" sözüdür.

Gıpta (!) edilecek manevralarınla, Adnan Polat’a başkan olma yolunu açtın. Doğrusu, bunda da içtenliğine güvenemiyorum. Kim bilir, aklından neler geçiyordur?

Ancak heveslenme; Adnan, bu işi senden çok daha iyi yapar. Hiç olmazsa, vefalı davranır, arkadaşlarını unutmaz...

Bizi "nafile ’birlik’ toplantıları" ile meşgul edip listeye "adamını" sokma çalışmaları yaptığın da anlaşıldı. Tebrikler, bunda da başarılı oldun. Adnan Polat’tan Mehmet Helvacı için ikinci başkanlık sözünü de aldın.

Önemli bir konu da, görevi bırakan başkanların, genelde yeni gelenler için, "Bunlar bu işi 3 ay götüremez, gelir bana yalvarırlar" hayaline kapılmalarıdır. Sakın unutma, Galatasaray’da bugüne kadar böyle bir şey yaşanmadı...

Sayın Canaydın, sana çok kızdığım anlar olmasına rağmen seni hep destekledim... "Özhan Canaydın’ı alana, Ergun Gürsoy bedava" pankartlarını bile sineye çektim.

Beni, Fatih Terim’i ve Ali Dürüst’ü kandırdın. Haydi bunları boş ver... Ama sen, bununla da kalmadın, camiayı da aldattın.

Gerçekleri söyleyemedin

Senden beklediğim bir basın toplantısı düzenleyerek, "Rahatsızım, vaatlerimi de tutamadım. Seyrantepe’nin söz verdiğim tarihte tamamlanamayacağını öğrendim. Hazır kulübe verdiğim paramı geri alma fırsatını da yakalamışken bırakıyorum" diyebilmiş olmandı. O zaman seni alkışlardım. Ancak, bu gerçekleri söyleyemedin.

Galatasaray’da her görevden ayrılan, bir biçimde kulübe verdiği paraları son kuruşuna kadar alıyor. (Ben hariç.) Demek ki, kulüpten paramızı almadığımız, hibe ettiğimiz için herkes bize "enayi"gözüyle bakıyormuş...

Sizler bana bu gözle bakabilirsiniz. Ama ben bunları sadece ve sadece Galatasaray için yaptım ve yapmaya da devam edeceğim.

Sayın başkan; Mali Kongre’de yaptığını söylediğin hiçbir icraatla ilgin olmadığını sen de biliyorsun. Bunlarla tek bağlantın, başkanlığının o zaman dilimine "tesadüf" etmesi...

Centilmenlikte bu işleri yapanlara "teşekkür" etmek de var. Sen bunu bile yapamadın, iyi işlerin hepsini kendin üstlendin...

Yazık, "sabık başkan" olarak anılmaktan başka hiçbir unvanın olmayacak...

Oyum Durak’a

KONGREDE
oyum kime mi? Açıklayayım...

Oyum, Op. Dr. Nazım Durak’a...

Nedenini mi merak ettiniz? Dr.Nazım Durak, ünlü bir "estetik cerrahi" uzmanıdır. Galatasaray’da orası burası kesilecek bazı insanlar olduğundan, bunların üstesinden sadece Dr. Nazım Durak gelebilir düşüncesindeyim...
Yazarın Tüm Yazıları