Amfibi safhasıha döndüm bile

Güncelleme Tarihi:

Amfibi safhasıha döndüm bile
Oluşturulma Tarihi: Mart 23, 2005 23:09

40’ından sonra spor yapmaya kalkanın başına ne gelir? Bu duruma uygun bir atasözümüz var mıdır acaba şöyle teneşirden daha az iç karartıcı? The durums are keleks diyorum size anlamıyorsunuz. Arz edeyim...

Bir defa bu yazıyı evde klavyeye almaktayım, çünkü sabah işe geç gittim, gazeteleri oku, ıvır zıvır ile iştigal filan, akşam çıkarkene beklenen ilham henüz gelmemiş idi. Kalsam, geç saatlere kadar kalacağım gazetede, halbuki askerlik yıllarından beri, gece iş yerinde kalırsam içime bir hüzün çöker nedense, 11-1 nöbeti psikolojisine girerim ki en kötüsü bu değildir, 1-3 beterdir çünkü ne birden önce uyuduğundan bir şey anlarsın ne de 3’ten sonra. Hani gece işe kaldım mı soğuk havada yoğurt yemiş gibi olurum ben... (Soğuk havada boğazımdan geçtiğinde, ani bir keder dalgasının mmm’ücudumu kaplaması gibi garip bir etkileşimimiz vardır yoğurt ile aramızda; aradaki o ‘şşş’ sizi yanıltmasın, beni hüzün kaplar ama o esnada yoğurt ne hisseder, bilemem...)

Hasılı, akşam bir yazı yapamadan çıktım. Eve geldim. Yolda aklımdan geçenlerle, evde bulduğumu bilahare arz edeceğim, önce sabah niye işe geç geldim?

Efendim... yüzmeye gidiyorum da sabahları, üzerinize afiyet... Cebren ve hileyle tabii ki, keyfimizden değil herhalde.

Patron, gazetecinin zeki, ahlâksız ve aynı zamanda çevik olanını sever diye, değil; doktor, müşterinin ölmeyen ama fakat mümkün olduğu kadar uzun yaşayıp da amortismanı uzun sürenini sevdiği için.

Babama ‘ya sırt üstü yüzersin, ya da sana ışın tedavisi yaparız’ dediler, beni de ‘ya spor yapar, kolesterolü 170’lere indirirsin, ya da seni o diyetetisyen hanıma veririz’ diye tehdit ettiler.

İkimiz de tereddütsüz (a) şıkkını tercih ettik.

Şimdi, haftanın üç sabahı, kargalar günlük olağan brekfıstlarını alırkene, havuza gidiyoruz. Baba oğul yanyana yüzüyoruz, desem abartılı olur, ben, günlük olağan 5 x 200 metremin ilk 200 metrosunda Marks Spitz gibi yüzdükten sonra, artan bir dozda boğulmaya başlıyorum. Ama maksat hareket etmekse, evet, bir saate yakın süre çırpınıyorum, normal yüzmeden daha çok efor harcadığım muhakkak, yan kulvarda yüzen o Metin denilen delikanlıya da gıcık oluyorum bu arada, ulan dur bi’ nefes al be adam, ne o öyle labada labada, ben bir duvardan yola çıkıp karşıdakine varana kadar öyle 4 tur atmalar, arkandan kovalayan mı var? Yüzüne söyle diyeceksiniz, söyleyeceğim de, ben havuza girdiğimde labada, ben çıktığımda hâlâ labada, ne ara söyleyeyim... Ulan kompleks yapacağız işte...

*

Sizin kolesterolünüz var mı? Benimki genetikmiş. Bana genetik yoluyla şerefli bir isimden başka iyi bir bok geçmedi, zayıf mevcudun içine de ben ettim zaten!

Neyse, Ömerciğim sağ olsun 260’lardaki kolesterolü, (Yahu ne iyisi, kötüsü? Damarlarınızda dolaşan eriyik yağın iyisi olur mu?) 200’ün altına düşüreceksin, diye tutturdu.

Önce ‘dikkat ederek’ bir 3 ay geçirdim. Yağlı yeme, tuzlu yeme felan... 230’a indirdik kendi imkanlarımızla.

Kesmedi Ömer Ayata’yı. 200’ün altına indirttirecek illa! Sanki Kuran’da yazılı bu 200 Allah günah yazmasın. Beni bir diyetetisyen hanıma gönderdi. Bu hanım da, bütün hastaları kilo kompleksli olduğundan herhal, bana öyle bir diyet verdi ki, yazarınız da manyak, doktor yanlışlıkla ‘içki içmeyeceksin’ yerine ‘su içmeyeceksin’ deyiverse, Terkos’ta susuzluktan ölür, öyle bir gıda rejimine girdim ki, sabahları 6 tane zeytin ve 1 ince dilim kepek ekmeği filan, ne et, ne süt, ne peynir, ne çikolata, ne kadın, ne kumar... çüş diyene kadar, zaten sıskayım, 4 haftada 7 kilo vermişim, fren tutmasa gittik, zor kurtardım canımı. Ama, dedim ki, bir diyet bu kadar uygulanır ancak, özgüvene gark olmuş bir vaziyette doğru Ömer’e tekrar, kan verirsin, ertesi gün gidersin sonuçları almaya. Kolesterol ... 231!

Ulan o açlığa, sefalete rağmen düşmemesi koymadı da, inanır mısınız o 1 var ya 1, 231’in o fazladan 1’i, içte o çok ağırıma gitti!

Şimdi, gazetede adaşım Tarık’la birlikte öğlenleri aşağıda, paryaların beslendiği tarafta (bir de subay gazinosu var, zı big pipıl için) birlikte OTLANIYORUZ! Allah’ın gücüne gidecek diye korkuyorum biraz, biz seni ot yemeyesin diye muymundan ayıralım; sana akıl ve hikmek verelim ki, iyiyi kötüyü ayırt edebilesin, bir şatobriyanın tadını bilesin, yanında Petrus neyin kırmızı şarap içesin diye Cennet’ten kovalım, sen hâlâ git inek gibi otlan...

Bugün (TSİ dün) öğlen, yine yağsız bir çorba + lahana salatası + haşlanmış (tadı olmadığı için ne olduğunu bilemeyeceğim, lahana, pırasa, semizotu gibi birşey) bir ot ile nefsimizi âmâlaştırdıktan sonra, zar zor akşam oldu, karnım gurulduyor...

Bu durumda yazı çıkar mı bir gazetecinin elinden Allah aşkına siz söyleyin! Homo (üstünüze alınmayın, buradaki homo öyle homo değil) Ergaster yani namı diğer çalışan insan (buna antropologlor homo kurizus da derler), evet Homo Ergaster niye yan tarlada
otlanan kuzeni Homo Erectus’tan daha zeki, çevik ve ahlâksız olmuş da evrinip evrinip ta bize kadar gelebililmiş biliyor musunuz? Çünkü ot yerine et yemeye başlamış, böylece bağırsakları kısalmış, sindirim sistemi daha az kan kullanmaya başlamış, serbest kalan kan beyne gidip beynini geliştirmiş, beyni daha iyi çalışınca daha akıllıca (yani kırmızı kırmızı etler yiyerek, ohhş) beslenmeye başlamış... bu sayede taaa bugüne kadar gelişmesini tür be tür devam ettirmiş.

Ben ne yapıyorum yaşım 50’ye gelirken? OTLANIYORUM yeniden!

Bağırsaklarım uzuyor, beynime daha az kan gidiyor, eh haliyle yazamıyorum...

Sapisens sapiens olarak çıktığım insanlık yolculuğunda, geri gitmeye başladım bile. Düz Sapiens, Neanderthal, Erectus, Astrolopitekus muydu neydi lan o gibi ecdadımın geçmiş olması muhtemel yolları hızla geri viteste aşarak, Allah sizi inandırsın, amfilik safhasına rücu ettim bile.

Gülmeyin, beni sabahları boğulurken görseniz, suda yaşayan bir memeliye dönüşmekte olduğuma siz de ikna olursunuz.

Şimdi gelelim bu akşam (TSİ dün) gözlerim uykudan ve açlıktan kapanırken, evimin yolunda aklımdan geçenlere...

Ayrı bir yazı olsun, Bülent uzattın diye söylenmesin...


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!