Amerikan modeli Erdoğan’ı mutsuz edebilir

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkanlık sistemine ilişkin açıklamaları incelendiğinde, konuya bakışının başlıca iki hedef üzerinde biçimlendiğini görüyoruz.

Bunlardan birincisi, “Başkanlık”tan söz edildiğine göre, Cumhurbaşkanı’nın sahip olduğu yürütmeye ilişkin yetkilerin güçlendirilerek, bu makamın karar alma mekanizmasında daha işlevsel ve kudretli kılınması, tercihen ana aktör haline getirilmesidir.
Başbakan’ın ikinci siyasi hedefi, parlamentoda ABD’de olduğu gibi iki partili bir yapının yerleşmesidir. Erdoğan, bunu istemesinin gerekçesini yasaların Meclis’ten daha süratli bir şekilde geçirilmesi ihtiyacı ile açıklıyor.
DEMOKRATİK VİCDANA TERS
Öncelikle iki partili sistem, özellikle kıta Avrupa’sında yerleşmiş olan ileri demokrasi ölçülerinin gerisine giden bir anlayışı yansıtıyor. Bu, adalet anlayışına tümüyle ters düşen, toplumun çok geniş kesimlerinin kendi farklılıklarını parlamentoda ifade etme imkanı bulamayacakları, ciddi ölçülerde temsil sorunu yaratacak olan bir sistemdir.
İki partili sistem, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkeleri arasında Türkiye’de zaten istikrar lehine bozulmuş dengeyi tümüyle ortadan kaldıracaktır.
Bu anlayış, Türkiye’nin Avrupa değerlerine, bu çerçevede AB’ye tam üyelik hedefine de ters düşüyor. İktidar partisi, hukukla ilgili her tasarrufunda Avrupa Konseyi’nin bir kuruluşu olan Venedik Komisyonu’nun referanslarını esas alıyor. Venedik Komisyonu, geçen yıl seçim barajları konusunda hazırladığı raporda, Avrupa ülkeleri için seçim barajında yüzde 3 ile 5 arası bir eşik önermişti. Türkiye, Avrupa ölçülerini yakalamak istiyorsa barajı bu eşiğe indirmek durumundadır.
Ayrıca, yüksek barajlarla başka partileri sistem dışı bırakıp onların hakkı olan milletvekilliklerine sahip olmak demokratik vicdana da aykırı bir durumdur.
KONTROL MEKANİZMALARI NEREDE?
Kaldı ki, Başbakan’ın yasaların Meclis’ten süratle geçirilmesi konusundaki gerekçesi de izaha muhtaçtır. Sekiz yıldır Meclis’te çoğunlukta olan iktidar partisinin böyle bir ihtiyacı olduğunun ileri sürülmesi abartılı bir husus olarak gözüküyor.
Erdoğan Başkanlık sistemini arzuluyorsa asıl sorun, kuvvetler ayrılığı çerçevesinde Başkan’ın yetkilerinin nasıl dengeleneceği, bu yetkilerin hangi kontrol ve fren mekanizmalarıyla sınırlanacağı sorusunda beliriyor. Erdoğan’ın Başkanlık sistemine ilişkin açıklamalarında bu başlıkta büyük bir boşluk göze çarpıyor. Başbakan’ın açıklamaları, tam tersine kendisinin var olan mekanizmaları da zayıflatmak istediğine işaret ediyor. Kaldı ki, Erdoğan gibi otoriterlik eğilimleri bir hayli baskın, eleştiriye karşı tahammülü ile ünlenmemiş, güç yoğunlaşmasından yana olduğunu pek gizlemeyen bir liderin merkezinde yer aldığı bir karar alma mekanizmasında, Başkan’ın gücünü sınırlayacak ağırlıklar özellikle gerekiyor.
ERDOĞAN OBAMA’NIN KOLTUĞUNA OTURSA
Başbakan, sıkça ABD sisteminden söz ettiğine göre, bu modelde Başkan’ın gücünü dengeleyen karşı ağırlıklar özellikle önem kazanıyor. Evet Amerikan sisteminde Başkan’ın çok kuvvetli yetkileri vardır; ancak Türkiye’den çok farklı siyasal ve tarihsel koşulların sonucu olarak şekillenen bu sistem iktidarın tek bir elde yoğunlaşmasının sakıncalarını önleyebilmek için Kongre’ye ve yargıya da çok güçlü yetkiler tanımıştır.
Gücünü temsilcilerinin dar bölge sistemi ve ön seçimle gelmesinden alan Kongre, Başkan karşısında gerçek anlamda bağımsızdır. Parti disiplini diye bir kavram yoktur. Parlamenterlerin seçiminde parti liderliklerinin ya da Başkan’ın hiçbir belirleyiciliği söz konusu değildir.
Kongre’nin yetkileri o kadar güçlüdür ki, Amerikan sisteminde Başkan’ın istediği yasaların parlamentodan geçmesinin hiçbir güvencesi yoktur. Başkan Barack Obama’nın sağlık reformunu bir yılı aşan uzun pazarlıklar sonucu bin bir güçlükle ve önemli ödünler vererek çıkarttığı hatırlardadır. Obama’nın Ankara Büyükelçiliğine “aday gösterdiği” yeni ABD Büyükelçisi Francis J. Ricciardone’nin Türkiye’ye gelişinin Kongre tarafından 5 ay süreyle engellendiği en yakın örnektir.
İktidarın paylaşılmasına dayanan Amerikan sisteminin bir faraziye olarak Türkiye’de kısa süreliğine uygulandığı bir senaryoda, Başbakan Erdoğan’ın muhtemelen birinci ayın sonunda büyük bir hasretle Türkiye’deki mevcut parlamenter sisteme dönmek isteyeceğini öngörmek hata olmaz.
Yazarın Tüm Yazıları