Altın kaplama gelin

Sevgili okurlar, aşağıda okuyacağınız satırlar bir kez daha zenginin malının züğürdün çenesini yorması durumudur.

2 gelinlikle iki seti duyunca dayanamadım, ne yapalım.

Efendim hadise şu:

Cemiyet hayatının önemli simalarından biri, muhteşem bir düğünle oğlunu evlendirmiş. Ama ne kadar muhteşem... Hakikaten extra large muhteşem.

Mesela, gelin düğünün orta yerinde assolist gibi gidip gelinliğini değiştirmiş gelmiş.

İkinci mesela, damadın anne babası geline iki ayrı takı seti takmak suretiyle Türk takı tarihinde bir ilki gerçekleştirmişler. Yani benim bildiğim ilk defa oluyor. Yine de yarın biri çıkıp ‘‘Biz daha önce gerçekleştirmiştik’’ diyebilir. Zira ‘‘Cemiyet hayatı’’ dediğiniz bir nevi sidik yarışıdır. Daha önce birileri iki gerdanlık taktıysa gelinine, bunlar da iki set takmakla daha ileri şeytmiş olabilirler.

Yarın bakmışsınız başka biri gelini pistin ortasında altın kaplatıyor.

Altın kaplama gelin.

Damat çıkar da ‘‘Baba ben n'olucam şimdi?’’ derse içeriden ikinci gelin getirilir.

İki gelinliğe karşı iki gelin! Biri altın kaplama.

‘‘Her nesnenin bir bitimi var ama, rekabete hudut çizilmiyor.’’

Meselalar bitmedi.

Mesela, 440 davetlinin bir eve sığdırılması... Daha doğrusu söz konusu ailenin 440 kişiyi sığdıracak bir eve sahip olması... Fakat insanın hayali gördüğünden ileri gidemiyor maalesef. Kendimi zorluyorum, zorluyorum, içi 440 kişi alan evi hayal edemiyorum. Hayır belediye otobüsü gibi dipdibe dursalar hadi neyse fakat 440 kişi yiyor, içiyor, salınıyor, dans ediyor... Hareket halindeler yani mütemadiyen. Hadi 5 kişinin değişimli olarak helalara dağıldığını düşünelim... Yine de sığdıramıyorum.

Oh! Rahatladım.

Haberin devamını okudum da onlar da sığdıramamışlar, bahçeye çadır kurmuşlar. Çadır dediysem Kızılay'ın çekirdek külahı gibi afet çadırı gelmesin aklınıza; hayallerinizi benim gibi korkak alıştırmayın. Sirk çadırı gibi bir şey bu dediğim. Hani koskoca hortumlarıyla fillerin falan gösteri yaptığı... İşte öyle bir çadır kurup evden artan davetlileri buraya almışlar.

*

Nikah şekerleri de gecenin ihtişamına uygun olarak ‘‘Saltanat kayığı’’ şeklinde gelmiş salona.

E, bunu anlıyorum. Yakındaki bir marketten beş koli temin edip şekerleri içine dolduracak değillerdi elbet. Demek yakındaki bir saraydan saltanat kayığı temin ettiler. Zaten düğüne Sultan I. Tayyip'le vezirlerinden Abdülkadir Paşa da katılmış. Diğer davetliler de Osmanlı'nın ileri gelenleri.

*

Yanlış anlamayın! Asla sermaye düşmanı falan değilim. Tam tersine, benimki sermaye dostluğu. Hani sermayelerine bir şey olacak diye korkuyorum. Tamamen şefkátten. Annemin ‘‘Kızım kolay mı kazanıyorsun, söndür şu ışıkları’’ demesi gibi.

Kolay mı kazanıyorsunuz, yazıktır size! Bir tane ray bilezik neyine yetmez gelinin?

‘‘Evet kolay kazanıyoruz’’ dermiş şimdi biri çıkıp, ben de apışıp kalırmışım.


Yazarlar, canavarlar ve kardeşim

Henüz Orhan Pamuk'un son kitabını okuyamadım. Bu gidişle gerek de kalmayacak galiba. Zira sağım, solum, önüm arkam ‘‘alıntı’’.

Hayır roman olsa, hiç değilse sonunu yazmadılar diye merakımı sürdüreceğim fakat hatıranın başı sonu olmuyor ki Orhan Pamuk'a ne oldu diye merak edeyim. Etiyle kemiğiyle ortada dolaşıp duruyor adamcağız.

Sırf gazeteler olsa iyi. Bakmam, geçerim. Ama kardeşim de eksik olmasın elinde kitapla zırt pırt geliyor karşıma.

‘‘Biliyor musun aslında Orhan Pamuk'un tedaviye ihtiyacı var. Hayalinde daima birilerini öldürürmüş.’’

Ne var bunda? Ömründe bir kere olsun canını yakan birini öldürmeyi düşünmemiş insan var mıdır?

‘‘Pamuk'unki öyle değil. Mesela askerdeyken yedi yüz elli erin hepsinin kafasının boyunlarından kopuk olduğunu, kanlı yemek borularının sallandıklarını falan hayal edermiş.’’

A benim güzel kardeşim! Onu Orhan Pamuk yapan da bu zaten. Elimizde hazır dünya çapında bir yazarımız varken tutup tedavi ettirelim, sıradan insan haline gelsin, gitsin tapu dairesinde memur olsun öyle mi?

Ne dese beğenirsiniz?

‘‘Yani şimdi 'Salacak Canavarı' falan denen adamlar kitap yazmaya kalkışsalarmış başarılı birer yazar mı olacaklarmış?’’

Evet kardeşim!

Zaten yazar dediğin, bıçak, tabanca vs. edinememiş canavardır. Canavarsa káğıt kalemi akıl edememiş yazar...

Fakat bitmedi. Bu sefer de ‘‘Dil Yaresi’’yle geldi karşıma.

‘‘Tıp okuyup Amerika'ya göç eden, askerliğini yapmadığı için Türkiye'ye geri dönemeyen ve böylece babaanneme sürekli bir yas havası içerisinde yaşama fırsatı veren doktor amcam şişman ve sağlıklıydı.’’

Bu cümlede ‘‘fırsat vermek’’ yanlış kullanılmışmış. Zira ‘‘fırsat vermek’’ iyi bir şeylere imkán sağlamakmış daha çok. Yas tutmanın nesi iyiymiş?

‘‘...babaannemin sürekli bir yas havası içerisinde yaşamasına neden olan doktor amcam...’’ deseymişmiş daha doğru olmaz mıymış?

Bu sefer haklı galiba. Ama ben yine de Orhan Pamuk'a laf söyletmeyeceğim. Rastgele birkaç sayfasına göz gezdirdim de... Ben bu kitabı okurum, hem de çok severim.


MIŞ-MUŞ

Evliliğin kimseye yaramadığı bilimsel olarak tespit edilmiş.

Kuyumcular Derneği'nin itirazı olabilir buna.

Erkeği ‘‘seri tek eşlilik’’ mutlu ediyormuş.

Mesele de bu zaten, zira kadın kısmı ‘‘seri sonu’’ olma telaşında.

Türk kahvesi selülit yapmıyormuş.

Türk'ün kahvesi de öteki kahvelerden üstün gördüğünüz gibi.
Yazarın Tüm Yazıları