Alo Fatih’ten sonra

Ses kayıtları, skandallar, iddialar, protestolarla kaynayan bir ülkede haber almak için nereye bakmak lazım?

Haberin Devamı

AKP milletvekili Burhan Kuzu, “Halkın arasındayım. İnanın bu uydurma ses kayıtlarına inanan yok. Millet bu iktidardan memnun” dedi Twitter hesabından. Arasına girdiği insanların ne olup bittiğinden haberdar olduğundan emin değilim. Kuzu da zaten biraz buna getiriyor, ‘Kim takar kasedi’ gibi bir tonlama hissediyor insan ‘Enerjinizi başka yere...’ sözünde.
Zaten sadece televizyondan takip etmiş olsak, epey kafamız karışabilirdi. Başbakan ne olduğunu bilmediğimiz bir şey hakkında “Ahlaksız montaj” diye köpürmüştü ama neyin montajı?
Gezi olaylarından beri iyice ayyuka çıkan gazetecilik skandalları bizi ana haber bültenlerinden uzaklaştırdı. Ali Kırca, Mehmet Ali Birand gibi otoriter anchormen’lerin devrini kapadık. Sosyal medya çağında, ‘bülten’ izlemek ilkel geliyor kulağa belki ama değil.
Bugün, hele şu son birkaç haftada, bunaltan kaosun içinde düzgün televizyon haberciliğine daha çok ihtiyacımız olduğunu anladık. Özellikle Kanal D’de İrfan Değirmenci ile Günaydın’ı izlerken örneklerinin ne kadar eksik olduğu hissediliyor.
Değirmenci’nin programındaki içerik ve yayın anlayışı hepimize tuhaf bir şekilde ‘cesur’ geliyor. Halbuki bir gazeteci için en standart şeyi yapıyor Değirmenci: Olanı veriyor. Bu, Tayyip Erdoğan-Bilal Erdoğan arasındaki ‘Sıfırlayamıyorum babacım’ konuşması da muhalefet liderlerinin (parti ayırmadan) sözleri de iktidarın açıklamaları da öğrenci protestoları da olabilir. Ama sabah 06.45’te uyanıksanız önceki gün ne olduğunu öğreniyorsunuz.
Amerika’nın efsane anchorman’i Walter Cronkite, 20 yıl boyunca CBS akşam haberlerini ‘And that’s the way it is’ (Ve işte durum bu) diye bitirdi. Bizim de ‘durumu’ anlatacak birine ihtiyacımız var. Son zamanlarda reyting’lerde ‘durumu’ anlatmaya çalışan haber bültenlerinin yükselmesi de bunun kanıtı. Kasetlerin birbiri ardına patladığı pazartesi günü ‘Total’ ve ‘AB’de Kanal D Haber dördüncü, Fatih Portakal ile Fox Ana Haber beşinciydi. Birand’ın öğrencisi Fatih Portakal zaten bir süredir, net üslubuyla izleyici sayısını arttırıyor. En son Başbakan’ın “Bahçeli’nin çocuğu yok anlayamaz” sözüne canlı yayında verdiği samimi ‘ayar’la da epey konuşuldu. Portakal’da yeni dönemin trendi ‘pozisyon haberciliğine’ uygun bir gelişim var. İktidarı eleştirmekten çekinmiyor. Zaman zaman klişe de olsa açıkça mesaj veriyor. Kanalların artık bu tür, sürüden ayrılan, cesur, enerjik yüzlere ihtiyacı var.
Hele Alo Fatih’in “Sizi üzdüğüm için çok özür dilerim efendim” diye sızlanan sesinden sonra, sabahları İrfan Değirmenci’nin uyanık tonu, akşam Fatih Portakal’ın masaya yumruk vurur gibi haber anlatması önemli bir boşluğu doldurabilir.
Bizse, kimse ne olup bittiğini anlatmasa da bir şekilde Twitter’dan, Facebook’tan, blog’lardan yolumuzu buluyoruz çok şükür. Ama bu dev bilgi yığınının içinde düzgün bir seçki sunacak haberciler arıyoruz. Dezenformasyonun, 70 bin tane olay fotoğrafının, belgenin arasına gömüleceğimize, birileri küratörlük yapmalı. İşte bu noktada haber bültenleri hâlâ önemli. Yoksa Twitter başında hafiye gibi ses uzmanını yakalamaya çalışırken kafayı yiyebiliriz.
İrfan Değirmenci’nin sosyal medyayı da her anına katarak hazırladığı program bu anlamda da önemli. Hem anlık gelişmeleri kaçırmadığımız hissini alıyoruz, hem YouTube videolarıyla, ince esprilerle derlediği akış şimdiki zamana uyuyor. Program sırasında Twitter’a düşen ‘Başbakan yoğun bakımda’ iddiasını, yine o anda Twitter’dan “Burada yazıldı diye ekrana taşıyacak değiliz. Kesin bilgi ve net görüntülerle devam ediyoruz” cevabıyla karşılaması tam bu süzgeçten geçme işinin canlı örneği.
Televizyonun (ve iyi gazetecilerin) uydurma, temelsiz, şüpheli, çıkarcı hikâyeleri gerçeklerden ayırma becerisine ne olursa olsun güvenmeliyiz. Neyse ki ‘Alo Fatih’ sonrası düştüğümüz bataklıkta, haberi ve meslek onurunu hâlâ ciddiye alan birileri var.



Yazarın Tüm Yazıları