GeriSeyahat Almanlar plan yapar ama Türkler çözer
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Almanlar plan yapar ama Türkler çözer

Almanlar plan yapar ama Türkler çözer

Jochen Proehl’in ( 54) neredeyse tüm hikayesi İstanbul’dan ibaret. Babasının öğretmenlik yaptığı Alman Lisesi’nde okudu. Yarı Alman yarı Türk gibi yaşadı. Sonra Türkiye’den hiç kopmayan Proehl Okan Üniversitesi’nde öğretim görevlisi oldu ve İstanbul’da ikinci fotoğraf sergisini açtı. İlginç hikayesi ve eserlerini konuştuk.

Bu kadar iyi Türkçe konuşmayı Türkiye’de yaşadığınız sekiz yıl içinde mi öğrendiniz?
- Babam Alman Lisesi’nde öğretmenlik yaptığı için 1967-1975 arasında burada yaşadım. Hayatımın yarısını ve de en önemli yıllarınıTürkiye’de yaşamış oldum. Bu beni çok etkiledi. Almanya’ya döndüğümde yüreğim İstanbul’da kaldı. Çünkü okul arkadaşlarım buradaydı, onlarla bağlantım hiç kopmadı her yaz görüştük. 2003’te Marmara Üniversitesi’nde Camera Obscura üzerine bir workshop yaptım. Ardından bir sergi açtım ve dört-beş ay İstanbul’da kaldım.
İstanbul’a gelirken korkmuş muydunuz?
- Tabii ki çocukken çok büyük bir işti bu. Şimdi ulaşım bile çok ucuz, hiçbir yer uzak değil. O zaman Almanya’dan Türkiye çok uzaktı.
Alman Lisesi’nde okuyan biri olarak nasıl bu kadar iyi Türkçe öğrendiniz?
- Alman Lisesi’nde Almanca’dan başka bir dil bilmenize gerek yok. Herkes Almanca öğreniyor. Dersler de Almanca işleniyordu. Türkçe şart değildi ama okuma yazma dışında dil bilgisi kitaplarıyla da çalıştım ve öğrendim.
Peki 16 yaşında ülkenize giderken tekrar buralara dönmeyi istemiş miydiniz?
- Almanya’ya döndüğümde tüm arkadaş grupları kurulmuştu ve ben dışarıda kaldım. Türkiye’yi daha iyi biliyordum. Ve hep buraya dönmeyi düşündüm.
Almanya’da ve burada nerelerde yaşadınız?
Burada önce Levent sonra da İstinye’de yaşadım. Almanya’daysa doğduğum şehir olan Lübeck’te oturdum. 230 binlik nüfusuyla İstanbul’un yanında kasaba gibi durur orası...
Hiç iki kültür arasında kaldığınız oldu mu?
- Arada kalmadım. Tam tersine ikisinin harmanı oldum. İstanbul’u hep memleketim gibi gördüm.
Buraya ilk geldiğinizde dikkatinizi en çok çeken şey neydi?
- Büyük Londra Oteli’nin yakınında bir otelde kalıyorduk. Şimdi Kasımpaşa Stadı’nın olduğu yerde bir gazino vardı. Oradan gelen hem Türk hem de oryantal müziğini daha önce hiç duymamıştım. Eski Amerikan otomobillerinden yapılan dolmuşlar da çok ilgimi çekmişti. Düzenli bir karmaşa var aslında burada. Bir problem olduğunda çözümü aramıyor buluyorlar. Almanlar plan yapar ama Türkler çözer.

TÜRKİYE’NİN HER YERİNİ GEZDİM

İki kültürün harmanı olmak işlerinize nasıl yansıdı?
- Tatillerde ailemle Ege, Akdeniz, Doğu Anadolu, İç Anadolu, Karadeniz’i bölgelerini dolaştık. Toprağın sarımsı bozkır rengi beni çok etkiledi. Bu renkleri sanatımda hep aradım. Osmanlı, Selçuk ve Bizans sanatının yanyana görmek görmek çok etkileyiciydi.
Eserlerinizde de bir evrim süreci var...
- Çektikten sonra manipülasyon yapmıyorum. Elbet fotoğraf programlarıyla biraz düzeltme yapıyorum ama fazlası yok. En başında bir çerçeve yaratmak için manipülasyon yapıyorum kalıplar keserek.
Fotoğraflarınız son haline nasıl ulaşıyor?
- Uzun pozlama ve Camera Obscura tekniği sayesinde...
Fotoğraflarınız aslında yağlıboya tabloları da anımsatıyor...
- Sanata yağlıboya tablo yaparak başladım. Fotoğrafta da o tadı yakalamayı seviyorum. Tekniğim sayesinde zamanı durdurmuyor biriktiriyorum. Dolayısıyla biraz flu bir görüntü elde ediyorum ve yağlıboya tablolara benziyor.
Bir yandan NASA’nın uyduyla çektiği dünya fotoğraflarına da benziyor...
- Evet, ben de onlardan çok etkilenip daha iyisini çekerim diye düşünmüştüm. Tabii ki ben uzaydan değil maketin iki-üç metre üstüne kurduğum iskeleden çekiyorum. Normalde o uzaklıkta normal bir objektif kullansanız kum taneleri tek tek çıkar ama benim tekniğimle bunlar da NASA’nınkilere benziyor.

DÜNYAYA AİT OLMAYANI ORTAYA ÇIKARIYORUM

Fotoğraflara bakınca yeşillikler oraya ait değilmiş gibi... Aslında onların yaşam alanına tecavüz eden bir betonu tekrar ele geçiriyormuş gibi görmek daha doğru sanırım. Benim Unearthed’den anladığım bu. Unearthed’de neyi kastediyorsunuz?
- Eğitim görevlisi olduğum Okan Üniversitesi’nin Güzel Sanatlar Fakültesi’nde gördüm ve etkilendim. Yerin biraz altındaydı bu su olukları. Yeşilin ve toprağın oradan fışkırmasından etkilendim ve hepsini çektim. Unearthed’dan kastım dünyaya ait olmayan. Topraktaki görünmeyeni gün yüzüne çıkarıyorum.

False