Alkışlamayan namerttir!

KABUL etsek de etmesek de Abdullah Gül yarın Türkiye Cumhuriyeti’nin 11’inci Cumhurbaşkanı seçilecek.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açıklaması ile bu sonuç haftalar öncesinden kesinleşmişti zaten. Böylece, türbanın siyasallaştırılmış hali, Hayrünnisa Gül Hanım vasıtasıyla Çankaya’ya çıkmış olacak, gerçek bu...

Olayı tüm dünyanın yanlış anlamasından ve Türkiye’yi "Geri kalmış bir Ortadoğu ülkesi" gibi görmesinden endişe ederiz.

Ne yapalım? Halkımız ve seçkin devlet büyüklerimiz böyle istedi.

Batı ülkeleri daha büyük uygarlıklara koşarken biz "Uygarlık neyimize, sıkmabaş gerek bize" dedik! Hızla dinci bir topluma dönüşüyoruz.

* * *

Abdullah Gül’ü insan olarak severim. Yanlışlarının yanı sıra iyi özellikleri de vardır. Boyu bosu yerindedir. Yakışıklıdır. Amerikalı ünlü aktör George Clooney’ye benzer. Ağzı iyi laf yapar. Tatlı tatlı konuşur. Bazı konularda inatçıdır ama asla kavgacı değildir. Genellikle uzlaşmadan yanadır, fakat...

Ben onun dünya görüşünü, laik cumhuriyete özde değil sözde bağlı oluşunu beğenmem, eleştiririm.

Hele 15 Aralık 2005’te İngiliz The Guardian gazetesine "Türkiye’de laik sistemin sonu geldi. Kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz" diye verdiği demeci hatırladıkça, tüylerim diken diken oluyor. O sözlerini geri almadıkça bugünkü tüm sözlerinin ve yaptığı tarafsızlık vaatlerinin boş olduğunu düşünüyorum.

Abdullah Gül, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni, eşi Hayrünnisa Hanım vasıtasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikáyet edip, cezalandırılmasını isteyen iki politikacıdan biri olarak tarihe geçmiştir. (Diğer şikáyetçi Recep Tayyip Erdoğan’dır ve başbakan olduktan sonra şikáyetini geri almıştır.)

* * *

Ben, Abdullah Gül gibi, Tayyip Bey’i de insan olarak severim. İyi yanları da vardır ama...

Hiç hoşgörülü değildir. Kızgın ve hırçındır. Türkiye Cumhuriyeti’nin en çok dava açan başbakanıdır. Eleştiriye tahammül edemez, espri yüklü karikatürlere bile kızar, küplere biner, dava üstüne dava açar.

Açtığı sayısız davalardan bellidir ki, demokratlığı sözdedir!

Buna rağmen necip halkımız onu Başbakan yaptı, o da kader birliği ettiği Abdullah Gül’e Çankaya Köşkü’nü armağan etti.

Dedim ya, ben şahsen ikisini de severim. Tenkitlerim icraatlarına, söylemlerine ve tavırlarınadır. Bunları düzelttikleri, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni yücelttikleri vakit, onları neden eleştireyim ki?

Yolumuzu Atatürk’ün 1923 ruhu aydınlatıyor. Aynı ışık aydınlatmaya devam edecek.

* * *

Onları şimdi çok önemli bir görev bekliyor.

Tüm geçmişlerinin üzerine bir sünger çekip, laik Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Atatürk ilkelerine sözde değil, özde bağlı olduklarını göstermek...

Bunu yapabilecekler mi?

Yapabileceklerine dair kuşkularım var ama yaparlarsa onları alkışlamayan namerttir.

Bizde saplantı yok, husumet yok, kişisel çıkar, şahsi kin ve garez yok.

1923 ruhunu savunan herkes başımızın tacıdır.
Yazarın Tüm Yazıları